Hala yoldaydık ve çıktığımızdan beri iki saat geçmişti. Bursa Yalova Yolu üzerinde, Gemlik'teydik. Merve'nin dediğine göre iki saat daha gidilecek yolumuz vardı. İlerideki göbekten dönüp Bursa Çevre Yolu'na bağlanmadan önce birkaç lokantanın ve sanayi bölgesinin önünden arabayı sürmeye devam etti.
Radyo açıktı. Bir yandan müzik dinliyor, bir yandan da muhabbet ediyorduk. Aklıma ara sıra annemler geliyordu. Dört gündür hiç iletişim kurmamıştım, onlar da kurmaya çalışmamıştı. Her ne kadar baskıyla yetiştirilmiş olsam da, ailemle yaşamaya alışıktım ve bir anda bunun elimden alınması ister istemez canımı yakmıştı. Odamı ve evimin kokusunu özlüyordum.
"Daldın gittin," diye bana döndü Merve, "halbuki sana çocukken yaptığım yaramazlıkları anlatıyordum."
İç çektim. "Annemler beni unuttu," dedim sıkıntılı bir sesle, "söyledikleri içime oturdu, Merve. Susup kaldığım için ve kendimi daha iyi koruyamadığım için pişmanım ama beni böyle yarı yolda bıraktıkları için aynı zamanda onlara çok da öfkeliyim."
"Asenam, lütfen kendini böyle düşünüp üzme daha fazla," diyerek boştaki eliyle elime uzandı ve vitesi tutarken elimi bırakmadı. "Belki annen ve baban olamam ama seni onlardan daha güzel sevebilirim. Sana daha iyi bakabilirim," deyip gülümsedi hafifçe.
Başımı salladım. "Zaten ben de onları affedemem artık," dedim kendimi avuturcasına, "çok ağır laflar ettiler."
Merve bir şey demedi; belki de diyemedi. Onu bana moral vermek zorundaymış gibi hissettirmemek için, dudaklarımı ıslatarak konuşmaya devam ettim. "Bisiklete binmeyi nasıl öğrendiğini anlatıyordun."
Güldü. "Evet. Ablamın bisikletini alıp kaçardım evden. Bizim oradaki parka gider, içinde sürmeye çalışırdım kendi başıma. Her yerim yara bere olurdu."
"En yaramaz kardeş sendin herhalde," diye güldüm onun gibi. "Ablan ve kardeşlerin ne yapıyordu?"
Kıkırdadı. "Sorma! Dilan çok uyumlu bir çocuktu zaten. Nereye oturtsan, orada dururdu. Kedi gibi bir şeydi. Ablamın kendi arkadaşları vardı, bizi istemezdi yanında. Şu yaş kompleksi işte, herkes yaşamıştır. Nisa da biraz haylazdı fakat benim yanımda o da çok sakin kalıyordu."
Güldüm. "Ben de, hayret bir şey ama, çok uslu bir çocukmuşum. Annemden değil, abimden öğrenmiştim. Annemin yanıma oturup da bana çocukluğumu anlattığını hatırlamıyorum. Kız olarak doğdum diye mi sevmediler acaba?"
Merve bana baktı ve göz devirdi. "Saçma sapan konuşma, Asena. Abin var zaten, ne diye bir tane daha erkek çocuk istesinler? Hem hiç o tarz insanlara da benzemiyorlardı."
Ya sen öyle san, diyesim geldi ama içimde tuttum. Annemin çirkef ve memnuniyetsiz yüzünü -Gülşah Abla ile kavga etmelerine rağmen- tam olarak görmemişti tabi.
"Galiba haklısın," demekten öteye gidemedim.
Yolun kalanında, yine birkaç çocukluk anımızı birbirimize anlatarak sohbet ettik. Bir saat sonra İnegöl'ün merkezine gelmiştik. Çevrede restoranlar dışında, bir park, hastane ve alışveriş merkezine rastlamıştım. "Acıktın mı?" diye bana döndü Merve, "İnegöl köftesi sever misin?"
Kahvaltımızı edip, erkenden yola çıktığımızdan, saat daha yeni on bire geliyordu. Sorusuna karşı başımı sallayınca, Merve sola dönerek bir caddeye saptı ve Besler İnegöl Köftecisi adlı bir lokantanın önüne park etti. Girişi oldukça şirin ve tahtadan bir kulübeyi andırıyordu. Yolun iki yanı taşlık ve çimenlikti.
İçeri girip cam kenarındaki bir masaya oturduk. Lokantanın içi bej ve kahverengi tonlarında dizayn edilmişti. Duvarlar taştanken, tavan tahtadandı. Garson menüleri verdikten sonra, bardaklarımıza su doldurdu.
"Hiç geldin mi daha önce Bursa'ya?" diye sordu Merve, suyundan yudumlayıp.
"Yok, şehir dışına okul gezisi falan olurdu da bir tek benim babam yollamazdı," dedim sessizce. Şimdi hatırlıyordum da, sahiden de zor bir çocukluk geçirmişim ben. Liseye geçince ailemi ikna edip, biraz gevşemelerini sağlamak büyük işti doğrusu.
"Neyse ki sevgilinin altında arabası var," derken dalga geçer gibi güldü Merve, "ben seni daha çok gezdiririm, merak etme. Gitmediğimiz yer kalmayacak benimleyken."
Kıkırdadım. "Bence köpek de edinelim de tam olsun," dedim keyifli bir sesle, "beraber yaşayan herkesin bir evcil hayvanı var."
"Alerjimi unuttun galiba?" diye hatırlattı Merve, "şu komşunun kedisi yüzünden hapşırık krizine giriyordum az kalsın."
Dudağımı ısırdım. "Doğru, en iyisi su kaplumbağası falan alalım o halde biz."
Güldü. "Söz vermiyorum ama eğer ciğerlerimi eğitebilirsem, köpek konusunu bir ara düşünürüz, güzelim."
Neşeyle sırıttım. Annem ve babam, çocukken köpek almak istediğimde bana klişe bir cümleyle tepki vermişlerdi. "Kendi evine çıktığında alırsın, kızım!"
Kabul etmek istemiyordum; fakat belki de evden ayrılmak bir gün yapmam gereken bir şeydi.
Artık bunu düşünmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Hon'ya ⚢
Teen Fictionİşi almam uzun sürmedi. Kitapçıyı işleten, Alya Kızıltan isimli genç bir kadındı. Yeni açmış burayı, bir sene olmuş daha. Çalışan aranıyormuş hala da. Üzerime kitapçının adı -Hon'ya- ve logosunun baskısıyla süslü bir tişört verdikten sonra hazırdım...