3.4

3.3K 179 72
                                    

"Trigonometriden nefret ediyorum," diye inledim, ısrarla önüme düşen kırmızı saçlarımı geriye ittirirken, "kesin yapamayacağım. Açıkta kalacağım off! Annem de yüzüme bakmaz artık hiç."

Merve, göz devirdi. "Şikayet edeceğine, beni dinle ve öğren," dedi, tıpkı bir öğretmen edasıyla. Hoş, zaten bölümü de öğretmenlikti. Acaba yabancı dilimi de geliştirmesini istemeli miydim ondan?

"Peki hocam," diye takıldım Merve'ye.

Merve de güldü ve önündeki trigonometri sorusunu gösterip, anlatmaya devam etti. O çözümü açıklarken, bakışlarım onun sürekli kırpışan siyah kirpiklerinde geziyordu. Beklemediği bir anda, yaklaşıp dudağından öptüm onu. "Biraz ara versek? İki saat oldu. Kıçım yapıştı sandalyeye."

Merve de omuz silkti ve yerinden kalktı. "Gel, o zaman Clash of Clans oynayalım seninle," derken, eline yatağında duran tabletini almıştı.

Hemen yatağa atlayıp, yanına bağdaş kurdum. Sırtım duvara değiyordu. Merve, bunu görünce, bana yastığını uzattı ve o da omzunu omzuma yasladı. "Biraz savaş yapalım," dedi Merve, oyuna bağlandıktan sonra. "Senin köyü de geliştirelim. Yükle oyunu telefonuna da."

Başımı sallayıp, telefonumdan oyun mağazasına girdim ve arama boşluğuna Clash of Clans yazıp, oyunu indirmeye başladım. Aramız bozukken
kaldırmıştım oyunu telefondan. Eh, Merve de bunu tahmin etmiş olmalıydı; her zamanki gibi.

Merve ile birkaç dakika oyun oynadık. Bana nasıl savaşmam ve hangi kahramanları önce oynamam gerektiğini öğretti. Her şey öyle iyi gidiyordu ki, yine bozulacak diye ödüm kopuyordu. Tabi, Matematik dersine geri dönmek bir nevi bunu gerçekleştirmedi desem yalan olurdu.

"Şimdi de teste bakma vakti," dedi Merve, yine ciddi bir tavırla, "sonra tekrar oynarız. Bu gece buradasın nasılsa."

İsteksizce başımı salladım. Onunla boş vakit geçirip, sohbet etmek daha keyifliydi ama ikisinden de şikayetçi sayılmazdım. Bana soruyu anlatırken, bazen kahverengiye kaçan ela gözlerini inceliyordum. Gözleri çok güzeldi. Uzun ve siyah kirpiklerini daha kolay sayıyordum böyleyken. Ayrıca yeni keşfetmiştim; burnunun üzerinde minik minik çilleri de vardı.

Bir anda, beni buldu bakışları. "Odaklanamıyor gibisin," diye güldü hemen sonra.

Dişlerimi dudaklarıma geçirdim, utanarak. Bu kız beni hiç olmadığım birine çeviriyordu. "Çok güzel gözlerin var, biliyor musun?"

Gülümsedi. "Benimle flört mü ediyorsun sen?"

Kısa bir süre, bu açıksözlü sorusunu beklemediğimden olsa gerek, susup kaldım öylece, şaşkın şaşkın. Yarım yamalak sırıttım. O da güldü ve ekledi. "Şaka yaptım bayan," yaklaşıp, dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve geri çekildi, "ciddiye almayın beni. Takılıyorum size sadece," dil çıkardı.

Güldüm. "Bir an korktum ya," diye itiraf ettim ardından, az önce verdiği ufak öpücüğün heyecanıyla birlikte.

Aniden yerinden ayaklandı. "Sanırım sen dersi kaynatmak istiyorsun," dedi, aklımdan geçenleri görmüşcesine, "kalk o zaman."

Kaşlarımı çattım. "Nereye?"

"Biraz çocukluk etmeye," diye güldü ve beni elimden yakaladı. "Kozzy'e gidiyoruz."

Bunu demesiyle, beni çekip ayağa kaldırdı. "Çantanı topla, hazırlan," derken şarjda duran telefonunu alıp, cebine koydu.

"Orada ne yapacağız ki?"

Kıkırdamakla yetindi. "Sürpriz olsun o da, bebek," bana ceketimi uzattı ve telefonumu verdi.

Çok geçmeden, hazırlanıp daireden ayrılmıştık. Merve arabasının içine girdiğinde, ben de yanına oturdum. Hala ses çıkarmıyordu ve ben meraktan ölmek üzereydim. "Ya söylesen n'olur?" diye sitem ettim ona, "hı?"

📚Hon'ya ⚢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin