Merhaba, ben geri geldim ancak hikaye adına pek umutlu dönmedim. Yakında bitirmeyi planlıyorum ve bu yüzden de yavaş yavaş yazmayı düşündüm final bölüme doğru. Bu kararıma kızan/üzülen varsa özür diliyorum ancak hikayenin boyutu çok farklıydı benim için ve bu sebeple de yazmaya zorlanıyorum. Herkese şimdiden desteği için teşekkür ederim.
*
Mangalda çevirilen birkaç sebze ve Dilan'nın yolda alıp getirdiği sucuklar da olunca, hepsini teker teker tabağa almıştık. Annelerine göre pek sorun olmuyor olmalıydı herhalde kızlarının et tüketmesi. "Neden olsundu ki zaten?" diye kendime soracak gibi oldum, o anda aklıma annem düştü. Ben vejeteryan olmaya karar versem kesin hasta teşhisi koyup hastaneye yollardı kadın.
Gülşah Abla, önündeki bir tencere çorbaya ara ara bakıyordu. Nisa salatayı hazırlamaya başlamıştı. Ben de dolaptan içecekleri getirmeye gidiyordum. Sofrayı arka bahçedeki masaya kurmaya karar vermiştiler.
"Şu tabakları ve çatal bıçakları da götürelim," diyerek elime birkaç pembe tabak tutuşturuverdi Merve. Onunla birlikte arka bahçedeki beyaz masaya gidip tabakları dizdim. Merve de çatal bıçakları yerleştirdi. Çok geçmeden, Nisa salata tabağını, Gülşah Abla da çorbayı hazırlamayı bitirip sofraya getirmişti. Dilan da ekmekleri getirdikten sonra, herkes yavaş yavaş oturdu sofranın çevresine.
"Ellerinize sağlık, kızlar," diye gülümsedi Gülşah Abla, "ne zamandır kullanmıyorduk mangalı ve bu masayı."
"Cidden neden bekledik ki bugünü?" dedi Nisa, biraz memnuniyetsiz bir tavırla, "mis gibi bahçemiz var ama ayda yılda bir çıkıyoruz."
"Memnuniyetsiz kardeşim asla susmak bilmiyor tabi yine," diye takıldı Merve ona. "Odamı geri alacağım diye nasıl sinir olmuşsundur kim bilir."
Nisa ona dil çıkardı. Herkes yemeğe başladığında, ben de çatalımı alıp mangalda pişen sucuğa batırmış ve onlara katılmıştım.
Havanın kararmasına doğru, doyurucu ve -Nisa'nın tehditvari varlığına rağmen- keyifli bir yemekten sonra üst kata çıkıp bavulları odaya yerleştirmiştik Merve'yle.
"Senle biraz mahallede turlayalım mı? Şehri gördün ama buraları tam gezdirmedim. Cips falan da alırız marketten." Merve beklentiyle bana döndü.
Gülümseyip, başımı salladım. "Olur, yavrum. Kardeşlerin de gelecek mi?"
Merve başını iki yana salladı. "Dilan biraz tutturur ama baş başa olmak istiyorum. Onları dönüşte alacağımı söylerim."
Kocaman sırıttım. "Birileri beni mi özlemiş, ne?"
Bana sinsi sinsi göz kırptı ve bavulundan çıkardığı diş fırçalarını içeri gidip lavaboya bıraktığı gibi hemen odaya döndü. "Üzerine kalın bir şey al hadi!" derken beni süzdü, "yaz havası olduğuna bakma, akşam soğuk oluyor."
Dediğini ikiletmeden, bavulumdan bir pantolon ve üstüme giyecek bir ceket çıkardım. Merve de ceketini aldıktan sonra, beraber merdivenlerden aşağı indik.
"Anne!" diye seslendi Merve hemen. Dilan ve Nisa salonda, televizyon karşısında oturuyorlardı. Merve annesinin salona açılan balkonda olduğunu görünce oraya yöneldi. Gülşah Abla, kahve ile sigara içiyordu. "Bana arabayı verir misin? Biraz turlayacağız Asena'yla."
Annesinin biraz mırın kırın edeceğini düşündüm ancak hiç oralı olmadı bile. "Mutfak tezgahına koymuştun ya canım. Nereye gideceksiniz?"
"Abla bizi de al!" diye öttü o anda içeriden, Dilan.
"Burada turlayacağım biraz. Parka gideriz herhalde sonra da," deyip içeri seslendi. "Sizi dönüşte alacağım! Misafirim önden geliyor."
Böylece, çok laflamadan, Merve tezgahtan anahtarı aldı ve ayakkabılarımızı giyer giymez evden çıktık. Bahçe kapısından ayrıldığımızda da, hemen evin önünde duran arabaya girmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Hon'ya ⚢
Teen Fictionİşi almam uzun sürmedi. Kitapçıyı işleten, Alya Kızıltan isimli genç bir kadındı. Yeni açmış burayı, bir sene olmuş daha. Çalışan aranıyormuş hala da. Üzerime kitapçının adı -Hon'ya- ve logosunun baskısıyla süslü bir tişört verdikten sonra hazırdım...