Karnım acıkmıştı.
Halbuki, otobüs kalktığında dağıttıkları şu kutuyu sıfırlamakla kalmayıp, Merve'nin sandviçine de göz koymuştum.
Onca insanın içinde de midemden gurul gurul ses gelmesi pek hoşuma giden bir şey sayılmayacaktı. Hayır, işin ucunda hepimiz insanız burada ama nedense, midemizden çıkan sesten dolayı birbirimizden utanıyoruz resmen yahu.
Yürü be kızım! diye gazladı beni iç sesim, yine de alaycı bir sesle. Kim tutar seni!
Hayırdır, kafana ne düştü senin?
Beynimi yakan film de sona erdiğinde, yolculuğumuzun üzerinden sadece iki saat geçmişti ve şoförün anonsuna göre, birkaç kilometre sonra mola vermek için Bursa'da bulunan bir dinlenme tesisinde duracaktık.
"Annenlere ayıp olmayacak mı?" diye söylendim, aklıma geldiği gibi, "ailemiz tanışmadı ama sizde kalmaya geliyorum. Benim annemler de bir garip gerçekten,"omuz silktim, "beni o kadar arayıp taciz eder ama kızının yanında kalacağı kişilerin organ mafyası olup olmadığını falan merak etmez."
Güldü. "Sorun yok ya, annem telefonla arar anneni biz eve varınca," yaklaştı, "ve kesinlikle organ mafyası da değiller. Hem benim annem vejeteryan," diye sırıttı.
Şaşkınca kaşımı havaya kaldırdım. "Hadi ya? Size gelirken yiyecek alırsam aklımda bulunsun," güldüm.
Otobüs durduğunda, tesise giriş yapmıştık. Şoför, kırk dakika mola verileceğini anons ettikten sonra, herkes yerinden kalkmaya başladı. Merve'nin gözü Dilan'a gidince, ben de onu takip ettim. Uyuyakalmıştı. "Sabah sabah uyanınca dayanamadı tabi," dedi Merve alayla. "Dilan şekerlemesini yaparken, açsan biz de bir şeyler yiyebiliriz?" derken bana döndü.
Başımı abartıyla salladım. Midem isyan ediyordu yahu! Beyaz bayrak çekmesine az kalmıştı.
Önce Merve Dilan'a dışarıda olduğumuzun haberini verdi, ardından, otobüsten iner inmez, tesisin içine giriş yaptık.
İçeride bir kitapçı, bir takıcı ve bir de lokanta vardı. Merve ile ufak lokantaya geçtik ve boş bir masaya yerleştik. Garson yanımıza geldiğinde, ikimiz de birer porsiyon İnegöl köfte ile Coca Cola siparişi vermiştik. On dakikalık yemekten sonraysa, Merve ile lavaboya girdik. İçeride iki kadın dışında kimse yoktu.
Merve, hafifçe sırtını yoklarken bana döndü. "Sanırım kopçam çıkmış ya, yardım edebilir misin?" Elimden tuttu ve bana göz kırparak, beni kabinlerden birine çekiverdi.
Kapıyı kapattığı gibi, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Seni özledim," fısıltısıyla birlikte sıcak nefesi de dudaklarıma çarptı ve beni tekrar öptü, "bence yarım saat biraz özlem gidermek için yeter, ne dersin?"
Güldüm. "Yaramaz," deyip onu kalçalarından yakaladım. Benden birkaç santim kısa olduğu için, onu kendime bastırdığımda dudaklarından kaçan nefesler hemen boynuma temas ediyordu.
Dudakları, bir süre orada oyalandı ve beni boynumdan ıslakça öpüp, emdi; öyle ki, galiba bir çürük bırakmıştı. "Özür dilerim," diye mırıldandı, "dayanamıyorum sana karşı."
Gülümsemekle yetindim ve beklemek istemezcesine, Merve'nin tişörtünü yukarı sıyırıp, başından çıkardım. Ardından, dudaklarımı göğsüne gömdüm. Merve sessizce inledi. "Ah Asena," nefesini havaya verdi, "sana bir şey itiraf edeyim mi?"
Kahverengiye kaçan gözleri beni buldu. Beklentiyle ona baktığımda, devam etti. "Seninle sonuna kadar ilerlemek istiyorum. Her şeyi yaşamak," dudakları dudaklarıma sürterken ekledi, "sikeyim."
Söyledikleri karşısında, belimin altı durmaksızın kıpırdandı. Daha önce kimseyle sonuna kadar sevişmemiştim.
Hızlıca arkama döndüm ve klozetin kapağını kapatıp, üzerine oturdum. "Gel," Merve'yi belinden tutup kendime çektiğimde, hemen kucağıma yerleşti. Onu kasıklarımda oynatmaya başladım. "Kalçalarını hissetmek bile beni çok tahrik ediyor."
Merve, üzerimde hareket etmeyi bırakmaksızın, kalçalarını kasıklarıma biraz daha bastırdı. İnledim ve göğüslerini sertçe tutup, tıpkı onun gibi, boynunu morartana kadar emdim. Bir elim, bacaklarının arasına inerek, pantolonunun içinden kasıklarına kaydı ve klitorisine ulaştı. Hareketleri daha da hızlandığında, aynı ritimle onu okşamaya başladım.
Titreyerek geldiğimde, Merve de sessizce inleyerek rahatlamıştı. Tam yerimizden kalkacakken, Merve'nin telefonu çaldı. Hemen açtı. "Dilan?" Bana bakıp güldü.
Ben de güldüğümde, yaklaşıp çenemden öptü ve geri çekildi.
O anda, sırıtan yüzü, endişeli bir hal alarak değişmişti.
"Abla? Burada mısınız?"
Merve üzerine çeki düzen verdi ve tişörtünü giydi. Ben de hemencecik saçlarımı düzelttim.
Evet, doğru tahmin! Kapıyı açtığımız gibi, Dilan ile göz göze gelmiştik. Ne şanslı kızdım böyle be!
"Sizi arıyorum ben de. Lokantada görmeyince, buraya bakayım dedim," dedi Dilan, sonra kaşlarını çattı, "hem siz n'apıyorsunuz ki aynı tuvalette?"
Merve güldü ve kopçasını işaret etti. "Kopçam çıkmıştı. Onu boş ver de," diyerek kol saatine baktı, aynı zamanda konuyu değiştirmek istercesine, "açsan sandviç falan al da otobüse dönelim. Molanın bitmesine az kalmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Hon'ya ⚢
Dla nastolatkówİşi almam uzun sürmedi. Kitapçıyı işleten, Alya Kızıltan isimli genç bir kadındı. Yeni açmış burayı, bir sene olmuş daha. Çalışan aranıyormuş hala da. Üzerime kitapçının adı -Hon'ya- ve logosunun baskısıyla süslü bir tişört verdikten sonra hazırdım...