10.5

1.6K 81 2
                                    

Biraz yüzmüş, biraz güneşlenmiş ve kesinlikle yanmıştık; Amerika bayağı güneşliydi. Akşama doğru, Merve ile birlikte ışıklı iskelenin üzerindeki dönme dolaba binmeye karar verdik. Biletlerimizi aldıktan sonra, pembe mavi renklere bürünmüş dönme dolap kabininin içine girdik. Hemen yanında küçük sayılacak turuncu bir hızlı tren de vardı ama kızlar hızlı tren için bugün Six Flags'e gideceğimizi söylemişti.

Okyanus manzarası eşliğinde, dönme dolabın içinde etrafı izlemeye başladık. Birkaç fotoğrafın sonunda, Merve parmaklarını parmaklarıma doladı ve birbirine kenetlenmiş ellerimizin de bir fotoğrafını çekti. "Bu en güzeli oldu," diye gülümsedi ardından keyifle.

Kocaman gülümsedim. Tam o sırada telefonuma bir mesaj gelmişti. Abimdendi.

Abicik:
Asenacım annem odama girmiş nevresimleri yenilemek için
Defterini bulmuş tam açacakken elinden aldım
Daha düzgün bir yere kaldırdım
Ama şüphelendi biraz
Hediye dedim yine de yemedi gibi
Özür diliyorum gözüm üstünde olacak defterinin

Hassiktir ya!

Al işte, artık annem ne arayacağını da biliyordu. Kesin inanmazdı tabi; benden şüpheleniyordu ve kapağında gökkuşağında uçan unicornlar olan defterim de bunun üzerine eklenmişti elbette!

"N'oldu?" Merve merakla bana baktı. Ona mesajı gösterince dudağını büktü. "En azından okumamış. Bulmadığı sürece bir önemi yok, endişe etme."

Sıkıntıyla ofladım. O anda dönme dolabı da durdu ve kabinden ayrıldık. Biraz mutlu olsam, hayat yüzüme tokatı yapıştırmakta hiç gecikmiyordu be!

"Batuhan da dikkat etseydi bari," dedim öfkemi atmak istercesine, "o kadar da abicik demiştik herife. Güvendik, emanet verdik, az biraz işin gibi baksana şuna da!"

Merve elimi tuttu ve beni kendine çekti. Ne kadar gergin olsam da, burnuma ulaşan papatya kokusu beni gevşetmeye yetmişti. "Sakinleş, yavrum. Dikkatli olacak abin."

İç çektim. İnanmak zordu; daha bir gün olmuştu ve annemin radarlarına yenilmişti.  Pasif agresifliğim, abimin adını Göt Batuhan olarak kaydetmeme neden oldu tekrar.

Yola çıktığımızda, kızlar her zamanki gibi heyecanlıydı ve olanlardan ötürü benim de moralimi yüksek tutmaya çalışıyorlardı. Radyoyu açtılar, Sleeping at Night'dan Venus çalıyordu. Merve şarkıyı biliyor olmalıydı ki bana bakarak söylemeye başladı. "The night sky once ruled my imagination," sırıttı, "now I turn the dials with careful calculation. After a while, I thought I'd never find you. I convinced myself that I would never find you," bana göz kırptı, "when suddenly I saw you."

Kıkırdadım. "Bana serenat yapmana alışmam gerekecek galiba," derken hala gülüyordum, "çok güzel sesin."

Merve yüzünü buruşturdu. "Hadi oradan! Karga gibi sesim var. Sen aşıksın bana, ondan öyle," deyip güldü.

Güldüm. "Yok yok, sahiden güzel sesin."

Ne diyeyim, kız arkadaşım hemencecik keyfimi yerine getirmişti.

Six Flags Magic Mountain, Santa Monica'nın üstünde kalıyordu. San Diego çevre yolu üzerinden ilerliyorduk. Güney Los Angeles'a doğru merkeze varmıştık. Etrafta benzin istasyonları, Getty View adlı bir park ve büyük bir golf sahası vardı. Ayrıca alışveriş merkezleri ile okullar bulunuyordu. Santa Clarita'ya geldiğimizde, Six Flags'e sadece birkaç metre kalmıştı. İki tane üniversitenin önünden geçtik.

Tam buradan bile dev hızlı trenler görünüyordu.  Onlara bakmak anında kanımın çekilmesini sağladı. Kocaman eğlenme merkezinin iki gişe girişi vardı. Tabelada 'Welcome to Six Flags! Have a Thrilling Day!' yazmaktaydı. Arabayı lunaparkın otoparkına bıraktıktan sonra mavi kulübeli gişeden biletlerimizi almıştık.

"Korkunç," diyerek hızlı trenlere bir bakış attım. Upuzun, çok yüksek ve dönemeçliydi.  "Buna binip de nasıl yaşıyorlar ki?"

Sarah güldü. "Paranoyaklaşma, canım. Emniyeti sağlam bir lunaparktır burası. Ayrıca belli ön koşullara göre işliyor tabi ki."

Çevrede kafeler ile sahte bir plaja ve dev gibi bir kaydırağa dahi rastlamıştım. Burası da turist kaynayan bir mekana benziyordu. "Favorimiz Twisted Colossus," dedi Isabelle, "ona binelim kesinlikle," derken hızlı treni işaret etti.

Daha önce bu kadar yüksek bir hızlı trenle karşılaşmamıştım. Amerikanlar her şeyin en devasasını yapıyordu şüphesiz.

"Eee," diye gevelemeye başladım, "şey-

"Hadi hadi! Ben seni korurum," der demez Merve beni koluma girerek -karar vermeme izin vermeden- çekiştirdi. Kız arkadaşımın ödü yok muydu ya?

"İyi iyi!" Üç buçuk ata ata hızlı trenin girişine yaklaştım. Birkaç metrelik yolu yürüdük ve bineceğimiz trenle göz göze geldik. Şu Son Durak filminde gördüğüm trenden farksızdı ve bu da midemi bulandırmaya yetiyordu.

"Hayatta en öne oturmam," dedim net bir tavırla, "siz geçin," kızları gösterdim.

Kızlar dünden razıymış gibi omuz silkti ve en öne oturdular. Merve ile arka sıraya geçtik. Mavi gömlekli görevli adam emniyet kemerlerimizi indirdi. Etraf o kadar fazla turist doluydu ki, çok beklemeden tren hemen kalkmaya hazırlanmıştı. Görevlinin çaldığı korna eşliğinde tren kalktı ve ilerlemeye başladı.

Korkuyla Merve'nin eline tutundum. Bana güldü ve öpücük attı. Ah, lanet zımbırtı! Sayesinde bütün karizmam yerle bir olmuştu.

📚Hon'ya ⚢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin