Bir arkadaşıma bugün yeni bölüm yazacağım diye söz verdiğim için hatalarım olmuş olabilir. Belki bölüm sıkıcı olmuş olabilir. Bu bölümlük görmezden gelin. Lütfen. Bir sonraki bölümde telafi edeceğime söz veriyorum. İyi okumalar.
Bölüm Şarkısı: Coldplay - Paradise
. . . . . . .
‘’ O zaman bende asla gitmeyeceğim ‘’
. . . . . . .
D.O gözlerini Kai'nin gözlerinden ayırmadan az önceki sözlerinin samimiyet kırıntılarını arıyordu. Bir yanı ondan nefret ediyordu, diğer yanı ise verdiği sözün yükünü omuzlarına döşemeye başlamıştı. İkisi de yerlerinde sabit duruyorlardı ince yağmur damlaları gökyüzünden süzülmeye başlamıştı. Gökyüzü yaşanmamışı anlatırcasına gürlüyordu. Şimşekler acı içinde çakıyor, ağaç dalları rüzgârla ölüm dansı yapıyorlardı
" Her neyse "
İşte D.O'nun bu cümlesi onları büyünün etkisinden kurtarmıştı. İkisi artık birbirlerine söz vermişlerdi anlamının ne kadar büyük, sonuçlarının ne kadar kötü olduğunu bilmeden. Derler ki eğer o kişi sizin kaderinizse tanışmak için bir yol bulunur. Evet, tanışmak için bir yol bulunurdu peki ya tanımak...
D.O içini kemiren, bilmediği, acı veren bir duyguyla yürüyordu. Burnunu hırkasının koluna silmek üzeriydi. Sesli bir şekilde burnunu çekmişti. Hızla esen rüzgâr kıyafetlerini üzerine yapıştırmıştı, titriyordu. Dişleri soğuğun etkisiyle birbirlerine çarparak takırdıyordu.
" Bana hâlâ çorba sözün var!.. " demişti D.O öksürüklerinin arasından. Elleri hırkasının cebinde yürümeye devam ediyordu. Siyah converseleri sırılsıklam olsa da bunu önemsememiş, yağmurun ve yağmurun neden olduğu ıslak çimen ve toprak kokusuyla mest olmuştu. Üşüyordu.. Bir önemi yoktu. Yağmur güzeldi. Her şeyden daha güzel ve masumdu. D.O’ya göre yağmur meleklerin gözyaşıydı. Titremeye devam ediyordu. Her adımında daha fazla titriyor, yüzüne vuran sert rüzgârın etkisiyle, zar zor aldığı nefeslerde engelleniyordu. Arkasından yürüyen Kai’nin büyük postalları, küçük su birikintilerini dövüyordu. Bunun dışında Kai’ye ait hiçbir ses yoktu. Sadece rüzgârın etkisiyle etrafa yayılan erkeksi kokusu varlığının temsiliydi.
‘’ Peki, sana çorba yapacağım. Söz verdiğim gibi.. ‘’ Kai’nin elleri, hastalıkla biraz daha düşmüş D.O’nun omuzlarını kavramıştı. Ellerini D.O’nun göğsünden birkaç santim yukarıda birleştirerek yürümeye devam etmişti. Yağmur şiddetini arttırmış, rüzgâr ağaçların arasından uluyarak daha hızlı esmeye başlamıştı. Kai adımları koşma seviyesine getirerek, neredeyse yıkılmak üzere olan, eski antikacının önüne doğru hızla ilerlemişti. Bir an tereddüt ederek arkasını dönmüştü. Belki de ilk defa, o zaman, daha sonra kabul etmeyeceği, pişman olacağı şeyler düşünmüş ve hissetmişti. Yağmur saçlarından süzülerek yüzüne düşüyordu, yağmur damlaları rüzgârın etkisiyle yüzünde kururken, eski antikacının kirli duvarına yaslanarak D.O’yu izlemeye başlamıştı. D.O’nun küçük su birikintilerinin içine atlayışını, sokağın ortasında ellerini iki yanına açarak, kafasını gökyüzüne çevirişini suratında masum bir gülümsemeyle izliyordu.
‘’ Kyungsoo, hadi. Üşüyeceksin ‘’ D.O, yağmurun altında, yüzüne vuran su damlacıklarından dolayı gözlerini açamıyordu. Ellerini yüzüne siper ederek, en masum bakışıyla Kai’ye bakmıştı
‘’ Bir dakika daha. Lütfen ‘’ diyordu, yağmurun hoş kokusunu ciğerlerine doldururken. Kai, dünyayla bütün bağlarını koparmıştı, etrafındaki her şey bükülüp yok oluyordu sanki. Gözleri sadece D.O için var gibiydi. Nefesi bir kamyonu yokuş yukarı çekmiş gibi seri ve hızlıydı, kalbi göğüs kafesine baskı yapıyordu.. Sadece o vardı, sadece o ve onun yağmura duyduğu açtı Kai’nin içini ısıtan. Kai, D.O’yu izlemeyi sürdürürken bir el onu ütopyasından gerçekliğe döndürmüştü.