Bölüm Şarkısı: Natalie Imbruglia - Talk In Tongues (D.O'nun rüya sahnesini bu şarkıyı dinleyerek yazdığım için bu şarkıyı tercih ettim)
‘’ Bilmem, belki ‘’ Aslında doğru olan buydu. Bilmiyordu. Onu ne kadar istese de olmayacağını biliyordu. Bu yüzden istemiyordu ama isteyen tarafı ağır basıyordu ve çok olan kazanırdı.
. . . . . . . .
‘’ Peki ‘’ demişti Baekhyun, ellerini birbirine vurup Chanyeol’a dönerken.
‘’ Şimdi ne yapıyoruz? ‘’
‘’ Hiçbir şey. Hiçbir şey yapmayacağız, ben nişanlanıyorum iki hafta sonra ‘’
‘’ Ne olmuş? Vazgeçebilirsin ‘’
‘’ Onu öldürürler Baekhyun ‘’
‘’ Ne yani, nişanlanıyorsun diye sevdiğinden vaz mı geçeceksin? ‘’
‘’ O kimseden vazgeçmiyor Baekhyun, o sadece doğru bildiği şeyi yapıyor ‘’ D.O, başıyla Chanyeol’u onaylayarak umutsuzca iç çekmişti. Hyeri onun için değerliydi, eğer şimdi vazgeçerse asla kendini affetmezdi ama düşünmeden edemiyordu. Belki de yıllardır beklediği aşkı onda bulacaktı. Ama kendisi değil miydi karşılıksız bir aşk isteyen? Gecelerce sevebileceği biri için amaçsızca dua eden o değil miydi? Şimdi, içerlenmek ya da suçu başkasında arama düşüncesi yanlış değil miydi? Bunu kendisi istemişken neden şuan bundan kurtulmak istiyordu? Yaşadığı bu duygu karmaşasından çıkamayacağını anladığında çocuklardan müsaade isteyerek hızla evine doğru yol almaya başlamıştı.
Her adımında biraz daha fazla düşünmeye başlıyordu. Gerçekten onu istiyor muydu? Aslında merak ettiği soru bu değildi. Buna değer mi? Diye düşünüyordu. Etrafına bakarak yürümeyi sürdürdüğünde ince sokakları incelemeye başlamıştı. Oturduğu sokağın başındaki bu antika dükkânını daha önce hiç fark etmemişti, fırından çıkan taze ve sıcak ekmek kokuları daha önce burnuna hiç bu kadar hoş gelmemişti. Neden böyle hissediyordu, içinde fırtınalar koparken böyle hissetmesi normal miydi? Ellerini siyah hırkasından çıkarmadan sokağın köşesinden dönmüş ve evine doğru ilerlemeye başlamıştı. Apartmanın önüne geldiğinde aslında burada olmak istemediğini fark etmişti ama yukarı çıkması gerektiğini de biliyordu. Merdivenleri kullanmayı tercih ederek, tek tek çıkmaya başlamıştı merdivenleri büyük bir yorgunlukla. Eve girdiği anda sanki sensorlu bir şey annesine haber veriyormuş gibi telefonu çalmaya başlamıştı. Telefonunu açtığında bir kadın bağırmaya başlamıştı. D.O telefonu kulağından biraz uzaklaştırmış ve suratını buruşturmuştu
‘’ Do Kyung Soo, sen ne halt ettiğini sanıyorsun? ‘’
‘’ Yine ne yaptım ‘’ diye sormuştu, yorgunluğu sesine de yansıyordu
‘’ Hyeri, sabahtan beri ağlıyor ‘’
‘’ Hormonlardandır! ‘’
‘’ Do Kyung Soo! Şu lakayt tavırlarından vazgeç! Evlenmek istediğini söyleyen sendin, kimse hatta Hyeri bile bunun için seni zorlamadı. ‘’
‘’ Belki, doğrudan değil. Bazen yapmak istediğin için yaparsın ‘’
‘’ D.O beş dakika içinde Hyeri ile aranı düzeltiyorsun. Yani, onu ara ve özür dile! ‘’
‘’ Sonra ararım! Şuan çok yorgunum ve kafam karışık ‘’
‘’ Kafası karışıkmış! ‘’ demişti kadın sinirli bir ses tonuyla. D.O, telefonu kapatarak odasına doğru ilerlemişti. Kendisini yatağa attığı anda uyku onu ele geçirmeye başlamıştı. Gözleri ağır ağır kapanırken, gölgeler insan şeklini almaya başlamış ve hiç uyanmak istemeyeceği bir rüyanın içinde bulmuştu kendini kısa bir süre sonra.