27. BÖLÜM ♥ İMKÂNSIZ

29.6K 1.2K 123
                                    

Multimedia için kuzenim Sinem'e milyonlarca kez teşekkürlerimi iletiyorum. Bu bölüm Sinem'e. İyi okumalar. ^_^

ARAS KAYA

Dün sinemadan çıkıp, Azra’yı evine bıraktıktan sonra doğrudan eve giderek, kendimi yatağımın içine atmış, bugün öğlen 2’de uyanmıştım. Bana kalsa hiç uyanmazdım ama gitmem gereken bir yer vardı. Bu nedenle uyandıktan sonra duşumu alıp, ağzıma dünden kalma pizza dilimlerinden bir iki lokma atarak evden çıkmıştım.

En son yeni okuluma kayıt olmadan önce gitmiş olduğum evin önüne arabamı park ettikten sonra yan koltuktaki ceketimi ve telefonumu alarak, ağır adımlarla arabamdan inip, devasa büyüklükteki çiçeklerle donatılmış bahçesi olan gösterişli beyaz eve doğru yürümeye başladım.

Elimde tutuyor olduğum telefonumu pantolonumun cebine soktuktan sonra, ceketimi omzuma astım ve kapının ziline bastım. Gürültülü ve son derece sinir bozucu olan kapı zili etrafı kuşattıktan kısa bir süre sonra kapı ardına kadar açıldı ve içeriden güzeller güzeli Süreyya Sultan’ım çıkıverdi.

Beni görür görmez ıslak ellerini önünde asılan önlükle kurularken “ Aman! Paşam gelmiş! Paşam gelmiş!” diye diye boynuma sarılmıştı.

Onu sıkıca kucaklarken, alnından öpüp “ Nasılsın Sultan’ım?” diye sordum. Yüzünde oluşan koca bir gülümseme ve dolan gözleriyle bana bakarken kolumu omzuna atarak onunla birlikte içeri doğru yürüdüm. “ Nasıl olayım oğlum bildiğin gibi. Seni ne kadar özledim bi bilsen.” dedi.

“ Bende özledim Süreyya abla.” dediğimde “ Özlemişmiş. Hayırsız. Özlediysen niye gelmiyorsun beni görmeye?” dedi.

“ Okulum var biliyorsun.” dedim.

Bunun üzerine Süreyya Sultan’ım, teyzem, ablam yanağımı okşarken “ Çok umurundaymış gibi.” diyerek gülümsememe neden oldu.

Süreyya abla – ona abla demem Sultan’ımdan sonra daha çok hoşuna gidiyor – 7 yaşımdan beri yani tam 10 senedir bizimle birlikteydi. Evimizin ayak işlerini yaparak evini geçindirmeye çalışan, dul ve iki çocuklu, iyi yürekli bir anneydi o. Annemin ölümünden sonra bana en çok desteği veren kişide oydu.

Kendimi salondaki koltuğumuza attığımda “ Ee babam nerede?” diye sordum.

“ Az önce Filiz Hanımla şirkete gittiler, Paşam. Küçük bir işleri varmış.” diye güler yüzlü bir şekilde sorumu yanıtladı Sultanım.

“ Babamın Pazar günleri çalıştığını bilmiyordum.”

“ Çalışmaz çalışmaz ama birkaç haftadır böyle. Önemli bir işleri vardır herhalde oğlum. Ben bilmem etmem.”

“ İşleri. Hiç bitmez.” diye kendi kendime mırıldandığımda Süreyya Sultan yanımdaki koltuktan kalkıp, salondan çıkmıştı. Gözlerimi uzun zamandır adımımı atmadığım bu büyük salonda dolandırdım. Önceden annemin, babamın ve benim resimlerimizle dolu olan salonun duvarları şimdi bomboştu. Birkaç tane ünlü ressamların tablolarından başka hiçbir şey yoktu duvarda. Oysaki böyle miydi bundan 10 sene önceki duvarlar? Hayır!

Süreyya Sultan kısa bir süre sonra elinde bir tepsiyle yeniden salonda beliriverdi. Tepsiyi önüme çektiği sehpanın üzerine bırakırken, yanıma oturdu ve “ Sen kesin bir şey yememişsindir. Azıcık şu çok sevdiğin çikolatalı kurabiyelerden ye bakayım, Paşam. Bir et bir kemik kalacaksın yoksa yakında.” dedi.

“ Sen beni merak etme Sultanım. Ben kendime dikkat ediyorum.” derken sevdiğim çikolata parçacıklı kurabiyenin tamamını ağzıma attım. 

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin