52. BÖLÜM ♥ YARDIM

23.6K 1K 33
                                    

Playlist: Wait - M83

İyi okumalar!

Aras gittikten sonra kapıyı kapatıp içeri girdim. Annem büyük bir ihtimal yarım saat içinde evde olurdu. Yani hazırlanmak, evi üstten üstten toparlamak ve okula gitmek için yarım saatim vardı. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden ilk istikametim olan banyoya doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkamak için lavabonun önünde durduğumda aynada kendimi görmemle birlikte yeşil gözlerimi fal taşı gibi açtım ve bismillah diye mırıldandım. Koyu sarı saçlarım birbirlerine girmişlerdi. Sanki dün gece ben uyurken bütün saç tellerim birbirleriyle savaş yapmış gibiydiler. Sağ gözümün kenarında kafam kadar çapak oluşmuştu. Aras’ın sabah sabah göz zevkinin içine – affedersiniz – bir güzel sıçmış gibi görünüyordum. Karşısında bu halde mi durmuştum ben? Bu halimle benden ayrılma kararı alsa yemin ederim hiç şaşırmam valla ekmek musaf çarpsın ki.

Avuç avuç aldığım sıcak suyla yüzümü güzelce yıkayıp duruladım. Birbirine girmiş saçlarımı taradıktan sonra dişlerimi de fırçalayıp banyodaki işimi hallederek odama gittim. Hızlı bir şekilde yatağı toplayıp Aras’ın baş koyduğu ve kokusunun sinmiş olduğu yastığın kılıfını çıkartıp makineye attım. Aras’ın kokusu sinmişti sinmesine ama bir tek o değildi. Bir de alkol kokusu sinmişti yastığıma. Bu nedenle çamaşır makinesini boylamıştı yoksa bana kalsa asırlar boyunca yıkamazdım o yastık kılıfını.

Odamın işi bittiğinde dün salonda açtığım battaniyeyi katlayıp yerine koydum. İki parça bulaşığı da makineye yerleştirdikten sonra hazırlanmak için odama geri döndüm ve okul formamı üzerime geçirdim. Yağmur hala yağmaya devam ettiği için ve hava buz gibi olduğu için içime çorap giyinmiştim. Odamdan çıkmadan önce saçımı tepemde atkuyruğu yaptım. Telefonumu, çantamı, montumu ve şemsiyemi aldıktan sonra evden çıktım.

Durağa kadar şemsiyem sayesinde ıslanmadan gitmeyi başardım. Okulun önüne kadar giden minibüse binip en arka koltuklardan birine yerleştim ve çantamdan çıkarttığım mp3’ümü kulağıma takarak müzik dinlemeye koyuldum.

Minibüs okulumuzun önünde durduğunda mp3’ümü çantama sokup şoföre ücretini ödedikten sonra minibüsten indim. Şemsiyemi açana kadar birazcık ıslansam da aldırış etmeden hızlı adımlarla okula doğru ilerledim. Ön taraftan çıkmak yerine arka merdivenleri kullanmayı tercih ettiğim için sola döndüm. Kantin her sabah olduğu gibi yine kalabalıktı. Öğrenciler ellerinde açmaları, simitleri ve çaylarıyla masalarda oturmuşlar, sohbet ederlerken bir yandan da evde yapmadıkları kahvaltılarını okulda yapıyorlardı. Tam kantinden çıkmak üzereyken en son masada tek başına oturan Doruk’un dikkatimi çekmesi üzerine yönümü değiştirerek ona doğru ilerledim. Benim geldiğimi gördüğünde gelişigüzel oturduğu sandalyede birazcık dikleşip elini çenesinin altına koydu.

“ Oturabilir miyim?” diye sordum karşısındaki boş sandalyeyi göstererek.

Doruk “ Sormana gerek bile yok, canavar.” diye yanıtladığında sandalyeyi geriye doğru çekerek karşısına oturdum. Ses tonundan anladığım kadarıyla dün Aras’tan dayak yediği için bana kızgın değildi. Gerçi ben bir şey yapmamıştım ama sonuçta kendimi Aras’ın ona vurmasında suçlu hissediyordum.

Gözlerimi zorlukla Doruk’un dudağından ayırmayı başardığımda – yanlış anlaşılmasın diye düzeltiyorum dudağı derken dudağının kenarındaki yaradan bahsediyorum – sessizce “ Ben dün olanlar için özür dilerim Doruk.” dedim.

“ Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok ortada, Azra. Senin hatan değildi.”

“ Evet, ama yine de üzgünüm.”

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin