Bölümü geç yayınlamamın sebebi, hepinizin bildiği üzere ülkece derin yas içinde olmamız. Soma'daki maden faciasında kaybettiğimiz 301 işçinin mekanları cennet olsun. O kadar derinden sarsıldım ki bu bölümü yazabilmem için gerçekten kendime gelmem uzun sürdü.
Millet olarak bir daha böyle bir acıyla sınanmamak dileğiyle.. Hepimizin başı sağ olsun.
***
Soğuk..
Açık pencerelerden süzülen rüzgar, loş sayılabilecek karanlıktaki salonun tam ortasında sırtını kanepenin altına yaslamış, duvara dönük bir şekilde oturan Kerem'in burnunun ucu ile kıçını hissizleştirmişti. Tek bacağının diz kapağına, dirseklerinden birini yaslayacak açıyı ayarlayıp votka kadehinden bir yudum aldıktan sonra elini kontrolsüz bir şekilde sallandırdı.
Sol bacağı, diğerinin boşluk bıraktığı kısımdan sağa doğru uzanmıştı. Baygın gözlerini açık tutmaya çalışarak tam karşısında asılı olan tabloya bakıyordu. Tıpkı üç saattir yaptığı gibi. Ya da beş? Altı da olabilirdi.. Zaman kavramını yitirecek kadar çok içmiş olmalıydı. Gözleri sağ tarafında yerde duran küllüğe takıldı. Sayamayacağı kadar izmarit birikmişti. Çoğu bitmiş, bazıları yarısında söndürülmüş sigara izmaritleri..
Death Cab for Cutie, salonun müzik setinde aralıksız olarak çalanTransatlanticism albümünün son vuruşlarını yaptığında ev birden karanlık bir sessizliğe gömüldü. Kerem boğazından alaycı bir ses çıkartıp hafifçe gülümserken iç bacağına doğru eğdiği kafası yüzünden kirpiklerinin arasından bakıyordu, karşısındaki karanlıklar içindeki aydınlık kıza.
Evdeki tek ses, işlek caddeye bakan açık pencerelerden gelen değişmez trafik sesiydi. Dirseğini yaslayıp serbest bıraktığı kolunu kaldırıp votkadan bir yudum alırken karşısındaki tablodan gözünü bir an olsun ayırmıyordu. Soğuk kadehi alnına bastırıp sağa sola yuvarladı. Bunu yaparken dudaklarındaki hafif kıvrıklık bozulmuyordu.
Göz bebekleri sürekli onu terk edip havalanır gibi olsa da, sonunda onları sabitlemeyi başarıp tekrar tabloya odaklıyordu. Bakışlarını tablodan ayırıp, göz ucuyla evin içinde gezdirdi. Ev o kadar boş görünüyordu ki, kendi varlığı bile bu boşluk hissini değiştiremiyordu. Bir çok kez yalnız kalmıştı Kerem. Canarsie'deki derme çatma evinde, varoş sokaklarda, İstanbul'da çoğu kişinin kapısından dahi geçemeyeceği kadar lüks gece kulüplerinde, hatta doğup büyüdüğü evde.. Hep yalnızdı. Neden bu seferki daha çok koymuştu?
Zeynep olmadan, oyuncuların henüz gelmediği bir sahneye benziyordu ev. Fiziki olarak varlığını her zaman belli etmese de, o hayatındayken aslında hep bu evdeydi. Amerikan mutfakta kahve makinesinin düğmesine basıp yumurtanın sarısının karışmamasına özen gösterdiği omletini yapıyordu. Banyodaki el havlusunun neden sürekli yerde olduğu hakkında homurdanırken koridorun köşesindeki kirli çamaşırları ayağıyla sepete doğru iteliyordu. Varlığını hissedebiliyordu. Şimdi ise sanki onu hiç tanımamış gibiydi.
Öyle bir gitmişti ki. Sanki hiç gelmemiş gibiydi.. Bakışları yeniden tabloyu bulduğunda bacaklarını serbest bıraktı. Kanın hızla bacaklarına dönüşünü, o karıncalanmayı ve yanmayı hissetti. Gördüğü yüz, o ifade çok yabancıydı şimdi. Çizerken kendi parçasıymış gibi hissettiği beden şimdi ona öyle uzaktı ki..
Nasıl inanabilmişti? Bu kadar büyük darbeler yedikten sonra tekrar birine nasıl güvenebilmişti? Aptal yerine konulmaktan bıkmayacak mıydı hiç? Stoli'den bir yudum daha aldı. Votkanın geçtiği her yeri yakmasına izin verdi. Daha fazla yakmasını bile istedi. Sıcak mum, kaynar yağ, gaz yağı olmasını.. Onu içmeyi ve bağırsaklarının yanmasını istedi. O zaman gerçeği hissedebilirdi. Çatılan kaşları bir anlığına gevşerken sanki bir şeyi daha yeni fark etmiş gibi bakışları tekrar tabloyu bulduğunda yerinden hızla fırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Kapatmak
FanficHerkes hayatının aşkıyla nasıl tanıştığını anlatırken gülümser. Bizim için durum biraz farklıydı. Hayatlarımızın tepetaklak olduğu gün her şeyin sonu gibi görünse de, birçok şeyin başlangıcıymış aslında...En derin acılar en mutlu anlarımıza sebep ol...