Aldığım kararın doğruluğunu düşünüp canımı sıkmamak üzere Okyanus'un peşinden merdivenleri inerken belkide ilk defa ayaklarım gerisin geriye gidiyordu. RQUEM'in içi her zaman bana huzur verir ama bugün gerçekten bu bile bana yetmiyordu. Fikrini alabileceğim kimse yoktu ve belki bir kaç gün icinde olsa bile varlığına alıştığım birine veda edecek olma fikri beni yıpratmakta binlerce adım öndeydi. Tekrar yalnız kalmak istemiyordum ama birileri bana acısın yada uğursuzluğum yüzünden biri daha kaybolsun istemiyordum.
Düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldiğimde Okyanus'un bana bir şeyler anlatmaya çalıştığını farkettim." Evren sana soruyorum nereye gidiyoruz yeni bir rotaya ait değiliz bir görev yok ve öylesine oradan oraya savrulmak istemiyorum."diye ardı ardına sıraladığında cevap vermek yerine susmayı tercih ettim. Muhtemelen daha da çıldırıp soru sormaya devam edecekti ki buna halim olmadığı için arkamı dönüp tekrar yukarı çıktım. RQUEM'in arka odalarında bulunan havuzun bulunduğu odaya girdim. Kapısını iyice kilitledim. Üzerimdekileri çıkartıp sakince rampadan havuza atladım...
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama sudan çıktığımda ellerim hatta tüm vücudum buruşmuştu. Bunun üzerine kapının kilidini açıp banyonun bulunduğu odaya yöneldim. Kapıyı açtığımda Okyanus beni bekliyordu. Yine konuşmaya başladığında hemen odaya girdim. Suyu soğuğa ayarladıktan sonra içine girdim. Hızlı bir şekilde duş alıp çıktım.
Çoktan indiğimiz gezegene göz ucuyla baktım. Okyanus'a seslenip dışarı gelmesi gerektiğini söyledim. Dediğime uyup geldi. Dünya'ya indiğimi görünce kafayı yemiş gibi ağlamaya başladı. "Okyanus" dedim,"iyi misin?" Elimi omzuna koyarak ona destek olmaya çalıştım. Kafasını kaldırıp gözyaşlarını bir hışımla sildi. Olumlu anlamda ama bir o kadar da nefretle başını salladı. O sıra da elimi de indirmiştir omzundan. "Tamam hadi bırak beni git... zaten kim benimle kaldı ki sen kalasın. Nasıl olsa artık evlenmek zorunda da değilim kaçar giderim artık."diye sayıp başladı sinirini kusmaya. Bende susmaya devam ettim çünkü dedikleri bir nevi doğruydu onu buraya,ait olduğu yere bırakmaya gelmiştim. Hayatına devam edebilirdi.Ama o öfkesini dindiremedi ve sözlerine devam etti."Seni ilk gördüğüm gün dedim ki onun oğlu o beni hiç yalnız bırakmadı oğlu tıpkı onun gibidir. Beni bırakmaz bana sahip çıkar dedim. Ama sen," yüzünü buruşturup bana baktı."sebepsiz yere beni bırakacak kadar adisin keşke,keşke çok az babana benzeseydin."diye cıkışmaya devam etti. Konuşmak için ağzımı açmak üzereydim ki birden etraf gölgelendi . Kafamı kaldırıp baktığımda yanımıza doğru gelen birini gördüm. Ellerini sıkmış kafasını öne eğmiş bize doğru yaklaşıyordu. Üzerindeki siyah deri ceketinin yanındaki armayı görür görmez tanımıştım. Ama olması imkansızdı hepsi ölmüş olmalıydı. Adam bize doğru yaklaşırken birden yere yığıldı. Tam Okyanus'a olduğu yerde kalmasını söylerken Okyanus çoktan ona doğru koşmaya başlamıştı. Bu kızın sürekli birilerine yardım etmek istemesi beni öldürmek üzereydi. Yinede şansımı deneyerek seslendim "Ondan uzak dur." Tabiki uyarımı umursamadı. Arkasından yürümeye başladığımda o çoktan adamın yanına ulaşıp bacaklarının üstüne oturmuş adamla ilgilenmeye başlamıştı. Adımlarımı hızlandırıp yanına ulaştım. Neredeyse kendinden geçmiş adama yardım edip etmemek konusunda kararsızlık yaşarken adamın dudaklarından cümleler fısıltı gibi aktı. "Şehre gidin oradalar. Lütfen ben ölebilirim ama onlara yardım edin." Söyledikleri ve ceketindeki arma uyuşmasa bile son nefesini verişini gördükten sonra kalkarak RQUEM'e yöneldim. Ceketindeki arma melezlere ait bir armaydı. Ama hepsi benim gezegenimde ile yok olmuş olmalıydı. RQUEM'e girerken Okyanus'u da çağırmayı unutmadım. Koordinatları düzenleyip tekrar kolu çektim ve şehrin merkezine geldiğimizde olan karmaşayı size anlatamam. Okyanus kendini çoktan RQUEM'den dışarı atmış kalabalık içinde kaybolmuştu. Naçizane yerinden kalemi alarak dışarı koştum. Herkes birbiriyle kavga içerisindeydi. Sol tarafımda 17-18 yaşlarında iki kişinin birbirinin boğazına yapıştığını gördüm. Neredeyse herkes aynı durumdaydı. Çocuklara yaklaşıp neler olduğunu sorduğumda sadece bir kaç saniye yüzüme baktılar ve aynı şeye devam ettiler.
Yüzüme inen yumrukla kendime gelip üstümdeki otuzlu yaşlardaki adamı atmak için gücümü kullandım sesimin tonunu ayarlayamadan "Böyle mi teşekkür ediyorsunuz."diye soludum. Arkamda beni bir şeyin izlediği hissine kapılarak arkamı döndüm. Ama hiç kimse yoktu az önce dövüşen binlerce insan ortadan kaybolmuştu hatta. Önümdekiler ise günlük hayatlarına devam ediyordu. Ne olduğunu anlamak için çabalarken yerdeki bir kablo dikkatimi çekti oldukça ince, harika saklanmış ve saydam sayılabilecek türdendi. Ama evrenin lordundan kaçabilecek kadar değil. Insanlara çarpa çarpa kabloyu takip ettiğimde bir kanalizasyon kapağının oradan aşağıya indiğini gördüm. Tekrar birinin beni izlediğini düşünerek arkama döndüğümde yine hiç bir şey yoktu. Ardından ellerimle zorlayarak kapağı açmayı denedim başarısız olunca arka cebimden kalemi çıkarttım ve kapağa doğru tuttum. Vızıldamaya benzer sesi bir süre işittikten sonra kapak açıldı. Tünelin içine atlayıp ilerlemeye başladım kabloyu ararken elim bir şeye çarptı. Bir koza gibi neremden çıkardığımı bilmediğim el fenerini çıkartıp ne olduğuna baktım. Bu bir melez kozasıydı. Melezler hamile kalamayacağı için kozalara dien (spermin melezler de olan türü) ve krente (melezlerde yumurta hücresi) konulur sonrada nemli ve kirli ortama bırakılır. Ama burası nemli değıl bildiğin ıslak diye düşünerek çevreye bakındım. Gördüklerimle şok oldum. Kanalın üst tarafı tamamen kozalarla doluydu. Tekrar izlendiğimi hissettim ama artık dönüp bakmaktan bıktığım için bakmadım. El yordamıyla kabloyu bulup ilerlemeye devam ettim. Sonunda bir girişe ulaştım. Kalemin vızıltılısını çektikten sonra kapı açıldı.
Kapının önünde içeriye göz atıp içeriye adımımı attım. Içeride bir kaç adım attıktan sonra yerde duyduğum bir sesle yere baktım ve adamın ceketinde gördüğüm arma birden yüzüme yapıştı. Üzerime atlayan cismin şiddetiyle yere düşerken elimde tuttuğum kalemimde elimden kaydı. Yüzüme yapışan esnek maddeyi elimle çekip çıkartmaya çalışırken duyduğum sesin sahibini tanıyordum. "Sen ve ben son kalanlarız artık Evren'in sonu gelmeli."dedikten sonra saçma şekilde gülmeye başladı. Gülüşü o kadar rahatsız ediciydi ki yüzüme yapışan maddeden ellerimi çekip kulaklarımı tıkadım. Uğultu şeklinde sesi kulaklarımı doldurmaya devam ediyordu. Bir kaç dakika bu şekilde sürdükten sonra birden kargaşa oldu. Duyduğum ses içimi rahatlatıyordu. Çünkü sesin sahibi Okyanus'du. Nereden geldi bilmiyorum ama iyiki gelmişti. Kalemimin sesini duyduğumda içim rahatladı. Çünkü elbet doğru frekans tutacak ve yüzümdeki yapışkan çıkacak.
Birkaç uğraşın sonunda dediğim gibi yüzüm gözüm temizlendi. Arkasından gelmekte olan hipnotize edilmiş insanları farkedip Okyanus'un elini tutup koşmaya başladım. Kapının kapanmaya başladığını farkedince Okyanus'a gitmesini söyledim. Ilk defa beni dinledi önümdeki minik kapıyı kalemin sonikliği ile kapatarak zaman kazanmaya çalıştım. Kapının altında kendimi atmaya çalışırken önümdeki kapı açıldı ve biri beni bacağımdan tuttu. Yapabileceğim tek hareketi yaparak diğer ayağımla yüzüne tekme attım. Okyanus'da beni kollarımdan çekerek çıkmamı sağladı. Tekrar elini tutarak koşmaya başladım. Kalemimi süreyle ayarlayıp kanala attım ve kenardaki merdivenden Okyanus'u yukarı çıkarttım. O sırada yüksek sesten sonra her yer alev alırken son anda dışarıya çıkmıştım. Içimdeki heyecan ve korku hata yapmama sebep olabilirdi ama yapmadım. Bu seferlik.
Okyanus'un duvara yaslandığını görünce önünde durdum. Ne olduğunu merak etsemde kendisi söyleyene kadar karşısında durup yüzüne baktım. Sonunda sıkılmış olacak ki, "Gitsene hadi yüzüme bakıp durma. Bu yüzden geldin. Yada sen kal ben gideyim. Beni istemeyen birine yapışmak istemem."diye içini döktü. Ardından duvarla aramdan çıkmak için hamle yaptı. Bir kaç adım atınca seslendım arkasından. "Okyanus, sana bugün hiçbir şey anlatmam ama gelirsen belki bir gün anlatırım."dedim kafamı toparlamaya çalışırken. "Ben seninle seyahat etmeyi isterim. Tabii hâlâ benimle gelmek istersen."diyerek içimde kalanları da söyledim. Kesinlikle onu burada bırakmak istemiyordum babam ne kadar evren leydisi yada prensesi değil dese de o benim bir parçam yanımda olmalı onunla üstesinden geldiğim bazı durumlar bile oldu. Eğer isterse benimle belaya bulaşabilir başını derde sokabilir ve bende söylenerek onu kurtarabilirim.
RQUEM'e adımımı attığımda bazı kodları girip yeni bir sonik kalem için oraya basit kırmızı renkli bir kalemi dik şekilde bırakıp kolu çektim. Yorgunluğumu atmak için alt kata indiğimde yatağa olduğum gibi kendimi bıraktım ve Okyanus'un kollarının beni sarmasına izin verdim.
Yazarken çok yorucu bir bölüm oldu. Tamamladığım gibi bir o kadarda uykulu bölüm oldu. Bu arada kapak için ne düşünüyorsunuz? Kitap için öneriniz varsa bana bildirebilirsiniz. Iyi okumalar....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVREN LORDU
Science FictionHer şeyini kaybetmiş bir genç adam... Ve onun evrenine kendini kaptırmış bir kız... Evrenin bir köşesinde sessizce canlanmayı bekleyen mitolojik yaratıklar... He birde unutmadan koskoca evreni ayakta tutan küçük bir RQUEM....