"Pekala Brando, hepsi bu kadar." Önüme dizilmiş sekiz adet periye baktım. Hepsi tir tir titriyor ve çökmüş bir vaziyette sonlarını bekliyordu. Oturduğum deri koltuktan kalktım, çizmelerim beton zeminde ses çıkarttığında içlerinden biri kafasını kaldırıp bana bakma gafletinde bulunmuştu.Yüzüme çekici bir gülümseme yerleştirip kıza doğru eğilip çenesini kavradım. Küçük bir yüzü, kısa saçları ve parlak gözleri vardı. Yaşı küçük olmalıydı.
"Aşk nedir bilir misin?" Sorumla afallasa da kafasını iki yana salladı. Çenemde ki elimle kızın doğrulamasını sağladım.
"Bedeninin titremesi ve ruhunun bedenini terk ettirmesi gibi hissettirir." Yüzümü yüzüne hizalayarak dudaklarının üstüne nefesimi saldım. İstemsice gözlerini kapatmıştı.
"Sana aşkı hissettireceğim." Tepki vermesine gerek kalmadan dudaklarımı dudaklarına değdirdiğimde ağzını açması için parmağınla çenesine bastırmıştım. Aralık hale gelen ağzı bana yol gösterirken dudakları arasında derin bir nefes aldım.
Aldığım nefesle bana doğru ilerlediğini hissettiğim güç muazzamdı. Kız ise azalan yaşam enerjisiyle çırpınmaya çalışsa da benden kurtulamazdı. Artık önüme gelen varlıklara yaşamaları için bir damla güç bırakmıyordum. Sürünmelerindense ölmeleri daha iyiydi. Fark edilmeyi göze alamazdım. Çenesini tuttuğum kız çırpınmayı bıraktığında öldüğünü fark ederek ilk önce dudaklarımı ardından da ellerimi yüzünden çektim. Bedeni bir çuval gibi yana devrildiğinde diğerlerinden gelen ağlama sesleriyle sırıttım. Yakışıklı gülümsememi yüzüme yerleştirdim.
"Acı çok ama yok. Aşk var ama zor. Ölüm güzel ama soğuk." Sağ elimi alt dudağıma değdirdim.
"Ölümün sıcak olması için sadece dudaklarım var."
Yedinci perinin de cansız bedeni depodan çıkartılırken sonuncuya yaklaştım. Siyah saçları eğildiği için yerlere değiyordu. Bütün olanlar boyunca sesini çıkartmayan sadece oydu. Tek bir kılı dahi kıpırdamamıştı. Adımlarım onun yanında biterken bedeninden fışkıran gücü hissettim. Bir peri için çok fazlaydı. Çatık kaşlarımla saçlarını kavradım ve sertçe çektim. Bembeyaz yüzünde acıdan eser yoktu. Güzel mavi gözleri parlıyordu. Diğer elimi çenesine koyarak saçlarını serbest bıraktım. Üstünde buz rengi bir kot ve beyaz bir askılı vardı. Neredeyse kışa girecektik ve üşümemesi imkansızdı. Tekrar gözlerine yöneldim. Gözlerinden geçen bir ışık hüzmesiyle kaşlarım daha da çatılmıştı.
"Bir meleğin burada ne işi olur?" Dolgun dudakları kıvrıldığında gülümsedi.
"Seni cennete götürmeye geldim. Çok can yakıyorsun. Direnmeden benimle gel, seninde canın yansın istemem." Sözleriyle bütün depoda kahkahalar yükselmişti. Adamlarım hızla kendini toparlayıp gülmeyi kesse de benim neredeyse gözümden yaş gelecekti.
"Beni cennete götüreceksin ha?" Onu kolundan tutarak ayağa kaldırdım.
"Bebeğim ben cehennemden çıkmayım." Elini tutarak boynuma koymasını sağladım. Şaşkın ifadesi hoşuma giderken bende bir kolumu beline doladım.
"Benim tenim ateşten. Senin o duru bedeninde çok derin izler bırakabilecekken hala beni cennete mi götürmek istiyorsun?" Boynuma tırnaklarını batırdığında çatılan kaşlarıyla sırıttım.
"Canımı yakabilirsin, bu hoşuma gider." Eğilip kulağına dudaklarımı değdirip devam ettim.
"Hemde fazlasıyla." Karnımda hissettiğim bir yumrukla bir adım geriledim. Güçlüydü. Hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış Taraf
FantasiMasumdur melek. Yol gösteren en doğru varlıktır. Temizlik, saflıktır onun kaderi. Bir şeytan ve onun cehenneminden çıkma bir kahin. Ne kadar da uzaktır bir melekten. Bir cümle içerisinde bile bir araya gelemeyecek kadar zıttır. Bilinmeyen geçmişler...