Yatağımdan uykusuz bir halde sıyrılıp salona gittim.Son birkaç saatim korkunç geçmişti.İç çekerek kanepelerden birine yerleşip bir yumak oldum.Ashton'a Calum'un geri döndüğünü söylediğimden beri tuhaf bir iç huzuru yaşamama rağmen acımı bastırmamdan dolayı bitkin ve berbat hissediyordum.
Calum'un yasını tutmadan önce halletmem gereken şeyler vardı ve erteleyemezdim bu yüzden acımı dindirebilecek bir şeylere ihtiyacım vardı.Telefonumda kalan fotoğraflarını ağrıyan gözlerime yaklaştırdım.Bunu ona ben mi yapmıştım?
Aklımdaki senaryo her zaman onun başka biriyle mutlu olduğuydu ki bu ne kadar bencil biri olduğumu açıkça ortaya koyuyordu, oysa şimdi durumun düşündüğümden ne kadar farklı olduğunu görebiliyordum.Muhtemelen sinirden kızarmış, siyah saçları dağılmış bir Calum hızla soluyarak evden çıkıyor.Çocuklardan biriyle konuşmak ya da muhtemelen yalnız kalabileceği bir yere gitmek için arabaya biniyor ve gaza basıyor.
Rapora göre direksiyon hakimiyetini kaybedip karşıdan gelen tırın altına girmişti ve onun artık nefes almıyor oluşu yüzünden durmadan kesilen nefesimi saymazsak en acı kısmı o an nerede, ne yapıyor olduğumu düşünmekti.Filmlerde insanlar sevdikleri insanların başına bir şey gelince bunu hissetmezler miydi? Ben sekiz ay boyunca hissedememiştim.
Telefonum yeni bir aramayla titremeye başlayınca Calum'un gülen yüzü yerine ablasının adı gözüktü.Ona ablası demek bile zor gelmeye başlamıştı.Ailevi terimleri kullanırken o sıcaklığı arıyorduk sanırım ama onun Calum'u taklit ederek yazdığı cümlelerden sonra bunu düşünemiyordum bile.
Telefonu açtım ve ruhsuz bir ses tonuyla, bana seslenen Mali'ye cevap verdim.Neler olduğunu sorarken her şey o kadar normaldi ki eğer hiçbir şey bilmiyor olsaydım Mali'nin heyecanlandığını düşünürdüm ama sesinde gizlenen kafa karışıklığını duyabiliyordum.Bunun teknik olarak gerçekleşmesi imkansızdı, eğer Calum herkesi kandırıp ölü taklidi yapmadıysa.
Ashton ile konuşurken söylediklerimi tekrarladım.Calum'un beni birdenbire arayıp geri döneceğini, her şeyin düzeleceğini ve beni özlediğini söylediğini anlattım.Sesim titriyor ve yer yer parçalanıyordu.Buruk gülümsemem yüzünden heyecanlı ve beklenti dolu olduğumu sanmasına izin verdim.Telefonu zorla kapattıktan sonra sıkışan göğüs kafesime elimi bastırıp gözyaşlarımı yeniden serbest bıraktım.Evet Calum, buna ben sebep oldum.
*
Neredeyse gün doğmadan önce buradaydım ve saat sabah sekize geliyor olmalıydı.Çocukların buraya geleceğinden o kadar emindim ki uykusuzluğun eseri tuhaf dinamikliğimle üstüme bir şeyler geçirip buraya gelmiş ve artık dostum olmaya aday olmuş kaldırım taşlarından birine oturmuş bir halde beklemeye başlamıştım.Calum'un yokluğu bana çok şey öğretmiş ve benden çokça şey çalmıştı ama sokağın bir kenarında oturup dünyaya yeni bir gözle bakmak farklıydı.
Çocukların endişeli yüzlerini az çok seçmeye başladığımda ve hızla binanın arkasına geçip onlara bakmaya başladığımda bu hisler içindeydim.Sanki az sonra Calum ve ben onların yanına katılacaktık, onlar yine geç kaldığımız için hayıflanacak ve nasıl aşk böcekleri olduğumuzdan dem vuracaklardı ve gülüşerek yürüyecektik.Ama hayal silikleşti ve yerini Luke'nin kızarmış gözlerine, Michael'in gergin ifadesine ve Ashton'un sinirli yüzüne bıraktı.
Michael bir elini destek olmak ister gibi Luke'nin omzuna koymuştu.Luke acı çekiyor gibiydi ama benim kadar olduğunu sanmıyordum.Acıma ihanet eklenmişti çünkü.Kapının önüne geldiklerinde Ashton kapıya hiddetle vurdu ve Joy herkesi içeri çekip kapıyı kapattı.
Koşarak ama aynı zamanda sessiz kalmaya çalışarak mutfak kapısına gittim.O gün Joy ve Mali'nin tartışması içimdeki şüpheyi alevlendirmişti.Kafamı iki yana sallayıp içeri gireceğim anı kollamaya başladım.
Mutfak kapıları her zamanki gibi açıktı ve mutfakları salonla birleşikti bu yüzden riskli bir şekilde yaklaştığım takdirde onları dinleyebiliyordum.
İlk önce konuşmalar duymamı zorlaştırırcasına kısık sesliydi.Daha çok bilgi aktarımıyla başladı.Ashton ve Mali benimle konuştukları her bir cümleyi birbirlerine anlattılar.Yumruklarımı sıkmış dudaklarımı kanatırcasına dişliyordum.Boğazımdaki yumru her yutkunuşumda tuzlu bir tat veriyordu.Bunca zaman beni aptal yerine koymuş ve her bir kelimemi paylaşmışlardı.Arkamdan gülmüşler miydi? En çok acıtanı onların birer yabancı değil geçmişten birer siluet olmalarıydı.
Ben kendi düşüncelerime dalmışken konuşmalar alevlenmiş ve neredeyse tartışmaya dönmüştü.Mali ve Ashton suçu birbirlerine atarken Joy kimsenin suçu olmadığını falan söylüyordu.Burada ne işi olduğundan bile emin değildim, işten izin almış falan olmalıydı.
Luke bir ara tartışmaya dalıp beni olayın dışında tuttukları için asıl suçluların kendileri olduğunu söyledi.Her bir cümlesini bir burun çekiş sesi takip ediyordu.Kalbim sızlıyordu.Gelişen olaylara rağmen onlar benim en yakın arkadaşlarım olmuşlardı, kardeşten bile daha yakınlardı.Beynim onlara acımasa da kalbimin hatırlayacak kadar mantığı yoktu.Sızlıyordu işte Luke ağladığında.
Herkesin sesi birbirine karışıp ses tonları kendilerini belli edebilmek adına yükseldiğinde Michael ilk defa olaya müdahale edip susmalarını söyledi.Bunun olma olasılığı bile yoktu sonuçta, üzüntüden uyduruyor olmalıydım.Michael, benim Mikey'im... Calum'la pek tartışmazdık ama ne zaman aramızda bir anlaşmazlık çıksa Michael her zaman benim yanımda olurdu.Calum onun neredeyse bebeklik arkadaşıydı.Aynı kumsalda kale yapmış, aynı öğretmene sinir olmuş ve bazen aynı kızlar için kalp acısı çekmişlerdi.Buna rağmen bana dayanamazdı.Üzülmemem için elinden geleni yapardı.
Son nokta belki biraz da bu olmuştu.Michael ile sürekli sarılmazdık, birbirimize iltifat etmezdik ama bir sorun olduğunda birbirimizi koruyan ilk kişiler biz olurduk.Bir bakışımızla problemin ne olduğunu ya da ne düşündüğümüzü bilebilirdik.Bu yüzden onun ihaneti sırtımdaki en büyük bıçaklardan biriydi.
Mutfak kapısını bir hışımla ittirdim.Duvara çarpıp ses çıkarmasına neden oldum.Kapı eşiğinde dikilirken yüz ifadelerini istemsizce aklıma kazıdım.Hepsi doğal olarak şaşkındı ama bir parça vicdan azabını da görebildiğim için minnettar olacağım bir haldeydim.Normalde buz gibi ve sağlam bir kız olup mantıklı ve akıcı konuşarak kendimi savunabildiğim olmazdı.Cümlelerim ya sinirden ya da üzüntüden kafamın içinde dağılır dururdu.Bunu yapabilmem için çileden çıkmam gerekirdi ki şu an bunu rahatlıkla yapabilirdim.
Geri kalan dakikalar içimdeki okyanusun öfkeyle kabaran son damlalarıydı belki de, çünkü neredeyse hepsini kendi üzerimde harcamıştım.Yine de çok yıkıcıydı, en azından benim için.Delirmiş gibi üstlerine yürüyor ve kendi etrafımda dönüyordum.Şimdiden çığlık çığlığa bağırmaktan boğazım acımaya başlamıştı.Herkesi omzundan tutup sarsıyor, göğüslerine yumruklar savuruyordum.Benimle birlikte herkes ağlıyordu, herkesin canı yanıyordu.Hiç gücüm kalmayıp dizlerimin üstüne yığılana kadar sessizce beklediler.
Michael dizlerinin üzerine çöküp beni sakinleşmem için kollarıyla sarmaya kalktı.İttirdim onu.O kadar şiddetli ağlıyor ve duramıyordum ki görüş açım yok denecek kadar azdı.Yerde sürünerek duvara doğru giderken beni tutmaya çalışmalarına itiraz ediyor ve herkesi kalan gücümle itiyordum.Luke hıçkırarak ağlıyordu, Mali de öyle.Joy ortadan kaybolmuş gibiydi.
Ashton gücünü kullanıp beni kollarımı kullanamaz hale getirince ve sıkıca tutunca ona yalancı olduğunu haykırıp debelendim.Islak yüzü saçlarıma sürtündü.Michael yüzümü sıkıca tutmuş, beni yatıştırmaya çalışıyordu ama benim yüzümden sesler duyulamadan yok oluyordu.En sonunda o kadar pes etmiş bir hale geldim ki, bayılmak üzere olduğumda bile kendime engel olamadım.
Vücudum alevlerin arasında kalmış gibi yanarken zihnimi bilinçsizliğe terk ettim çünkü artık sadece orada tam anlamıyla mutlu olabilecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Too Bad At GoodBye's // c.h.
FanfictionRuhumun seninle lekelenmiş kısımlarını mürekkeple akıtacağım ve en sonunda Calum Hood, sen hiç var olmamış olacaksın.