Yüksek bar taburelerinden birine oturduğum sırada bunun iyi bir fikir olup olmadığından hala emin değildim.Sorun buraya gelmek değildi, sorun bir zamanlar Calum'la geldiğim bir yere tek başıma gelmekti.Kendimden hala emin olamıyordum ama düşününce, aldığım nefeste veya yürüdüğüm kaldırım taşlarında bile onun anısı yok muydu?
Bu düşünceyle içimi rahatlatıp olduğum yere yerleştim.Kanepeme yerleşmiş yeni bir romantik dram filmi izleyecekken elimde izlemediğim bir tane bile kalmadığını fark etmemle bu gidişe dur demem gerektiğini oldukça net bir biçimde anlamıştım.Aklıma gelen fikir de bu olmuştu.
İstediğim meyve suyunun bardağını avuçlarımın arasında ilgisizce çevirirken çevreme bir bakış attım.Etraftaki insanları izlemenin kafa dağıtmak için iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum.
İnsanlar, benim ve birkaç kişinin daha olduğu bar kısmının arkasında kalan masa ve yumuşak yastıklara dağılmış halde sohbet ediyorlardı.Üst katta dans edenlerin müzik sesi mekan tarafından engellense de ben bir sürü çift ayağın üstümde hareket ettiğini hissedebiliyordum.Bir kız karaoke yaparken arkadaşları ona sırıtıyordu ve kızın tiz sesi utançla kırılıyordu.
Gözlerimi biraz daha çevirirken bu sefer boynumu da kımıldattım ve beni henüz fark etmemiş Michael, Luke ve Ashton'u bir masada oturmuş halde gördüm.
Onları izleme düşüncesi ilk başta biraz tuhaf geldi.Sapık gibi birilerini izleme fikri... Ama kendimi onların mimiklerine ve kelimeler ağızlarından dökülürken takındıkları jestlere birdenbire kaptırdım.Meyve suyumdan art arda yudumlar alırken dikkatli bakışlarımı bir parça da yakalanma tereddüt ve korkusu duyarak onlara diktim.
Pek mutlu gözüktükleri söylenemezdi.Daha çok benim gibi biraz rahatlamak için gelmiş gibilerdi.Luke köşeye tünemiş bir halde kafasını telefonuna gömmüştü, arada bir diğer elindeki bardaktan birkaç yudum alıyordu.Yüzü ifadesizdi.
Mike Luke'nin karşısında oturuyordu ve kafasını arkasına yaslamış tavanı izliyordu.Sarhoş olduğu belliydi.Ashton ise etraftaki insanları izliyor ve karaoke yapan insanları dinlerken arada göz ucuyla çocukları kontrol ediyordu.
Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm.Bunu neden yapıyordum ki? Ne kadar uzun bakarsam bakayım geçmişe falan gitmeyecektik.Yine de onların da benim düşüncelerimi paylaşıp paylaşmadıklarını merak ettim.Buraya birlikte geldiğimiz son sefer Calum için hazırladığımız doğum günü partisi içindi.
Bardağı tek yudumda bitirip barmene doğru ittirdim.Barmen şakayla karışık bir şeyler söylerken kalkmak için toparlanıyordum.Gerçek bir alkolik olduğumu söylediğinde içimden gelen gülme isteğini bastırmadım ve çantamı alıp ayağa kalktım.
Calum gittikten sonra gülmek yasak gibi hissettirmişti.Bunun ilk sebebi hayatımda o olmadan gülmediğim günleri neredeyse unutmuş olmamdı.İkincisi ise hissettiğim suçluluk duygusuydu.Şimdiyse daha insanımsı hissediyordum.Hatalarım ve yaşadıklarımdan sonra hala gülebiliyordum, bu yetiye sahiptim.Yine de her biri ona adanmış olacaktı kuşkusuz.
Çıkış kapısına doğru hareket ettim.Evime gidip erkenden uyumak iyi olacaktı zaten.Yarın okuldan sonra çalışacaktım.O günler, ki bu haftanın beş günü ediyor, gerçekten yorucu olabiliyordu.
Terli bir beden geçerken koluma çarpınca düşüncelerim bir anlığına kesildi ama çocuğa ters bir bakış attıktan sonra yoluma devam ettim.
Ve bir de Jane vardı.Korkunç biri olduğunu düşündüğüm Jane, Calum'un ölümü ailesi ve grubu tarafından sonunda açıklandığından ve neredeyse herkes tarafından öğrenildiğinden beri peşimde dolaşıyordu.Ne zaman bu tür bir konu açılsa moralimi düzeltmeye ve beni korumaya çalışıyordu.Patronumuz bile şoktayken ben normal karşılayamıyordum.Yine de yanımda birilerinin olması iyiydi.
Çoktan kapıdan çıkmış bir taksi için bakınıyordum ki omzumu tutan bir elle gerilip arkama döndüm.Neon renkli büyük tabela gözümü alırken Michael'in renkli saçları onlara uyum sağlamış görünüyordu.
Bir süre sadece sustuk ve sokağın gürültüsünü göz ardı ederek nefes seslerimizi dinledik.Gözleri kan çanağına dönmüş olsa da kim olduğumdan zaten emindi.Sinir bozucu bir şekilde benim de aklıma söyleyecek tek bir kelime bile gelmiyordu.Ben onun dışında çoğu yeri incelerken o da saçlarını karıştırıp yüzünü ovuşturdu ve bir şeyler söyleyecekmiş gibi derin bir nefes aldı.
Neden bilmiyorum ama o an ağzımdan sadece gideceğimi belirten kelimeler döküldü.Bunu söylemeyi düşünmüyordum bile.Şaşkınlıkla irileşen yeşil gözleri birkaç saniye sonra anlayışla parladı ve ağır ağır başını salladı.
Ona teşekkür ettim.Geçirdiğimiz harika günler için.Ve o da bana etti ve daha samimi olmak isteyen bir yanı beni kollarına çekti.İşte buydu.Bizim birbirimize ihtiyacımız vardı.Ama bunu ilk unutan da yine onlardı.
Geri çekildim ve beceriksizce el sallayıp arkamı döndüm.Aptal gözyaşları yine akıyordu benden izinsiz.Oysa ne kadar hafiflemiş hissediyordum.Şimdi biliyordum ki asla bitmeyecekti.
O gece başımı yastığa koyduğumda yapacağım her şey belliydi ama kalbim taşıyamayacağım kadar ağırlaşmış gibiydi yeniden.Çocuklar benim açık kalmış yaralarımdı.Ve açık bir yara asla iyileşmiyordu.Onları o kadar seviyordum ki vazgeçemiyordum.Benim için bu kadar vazgeçilmez olmaları haksızlıktı.Mali'yi bile affedemezken onları affetmek için hazırda bekleyen kalbime sinirleniyordum.
Uykumun kaçmasına izin vermek istemediğim için gözkapaklarımı sıkıca kapatıp zihnimi boşaltmaya çalıştım.Ne yazık ki bazı insanların yeri doldurulamayacak kadar özeldi.Ve ben bunu acı bir şekilde öğrenmek üzereydim.
Lütfen desteğini benden esirgeme Calum, sana ihtiyacım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Too Bad At GoodBye's // c.h.
FanfictionRuhumun seninle lekelenmiş kısımlarını mürekkeple akıtacağım ve en sonunda Calum Hood, sen hiç var olmamış olacaksın.