Karşımda bir ejderha hem de gerçek bir ejderha kocaman bir kaç evden çok daha büyük. Nasıl bir şey böyle "mal mal bakıp durma gel şuraya sen benim varisi olmak için bu kadar yol gel sonra beni görünce kork. Bu ne lan " dedi. "Efendim ben varislikle alakalı bir şey bilmiyorum ben sadece bir ses duydum o yüzden geldim"dedim.
Ejderha bana baktı ve "bu bir ilk. ilk defa benim mağarama geliyor ve hedefi ben değilim. bunun için seni sınayacağım. sınavımı geçersen seni öğrencim olarak alacağım aynı zamanda seni ruh avcısı olacaksın." dedi. Ben tabiki şaşırdım. Şimdi siz olsanız ne dersiniz. Tabiki şaşırırsınız. O zaman şimdi susun.
Neyse konumuza dönelim ben direk atlayarak " evet efendim " dedim. "Bana bundan sonra usta diyeceksin" "olmaz" "niye" "çünkü benim bir Ustam var zaten" "dışardaki ruh mu pöh yazık lan sana senin gibi bir yeteneği onun gibi zayıf bir ruh mu eğitecek adamın kendine bakacak durumu yok lan seni nasıl eğitsin" dedi.
Ben "olabilir ama o yinede benim ustam beni bu hale o getirdi. Ben nasıl ona ihanet ederim. Türklüğe yakışmaz" "Türklük?" "Boş verin anlatmaya çalışsam zaman yetmez yinede kabul ederseniz sınava girmek istiyorum"dedim. "O zaman sınav başlasın. Sınavda 4 farklı yer var. 1.si vücudunu ve yeteneğini ölçer. Ki sen bunu geçtin. 2.si yeteneğini ne kadar kullanabileceğini ölçer. 3. Ve 4. Lerde sır olarak kalsın."dedi. Bir anda yok olmuştu.
Bir anda etrafımı yüzden fazla kişi sardı. Bunlar daha çok zombiye benziyorlardı. Hem insan hem ölü gibi gerçekten değişik varlıklar. (Arkadaşlar o kadar değişik varlıklar ki resim bile bulamadım) Ben hızlıca kara kılıçları çıkardım. O anda zihnimden bir ses "efendim az sonra zihninize yükleyeceğim teknik bir az acı verebilir ama yapmazsam onları yenemezsiniz. Lütfen hazırlanın."dedi. Nedense sesi duyunca elimdeki ikiz Kılıçlar aklıma geldi. Acaba konuşan bu Kılıçlar mıydı ki? Kim bilir bilmem ama ben bilmiyorum.
Bir anda yere yıkıldım. Beynim aşırı bir şekilde zonkluyordu. Herkesin üzerime doğru koştuğunu görünce nedense bir anda sinirlendim. Zorda olsa ayağa kalktım ve "karanlığın hükmü katliam"dedim. Ne dediğim hakkında fikrim yoktu. Tıpkı bu çok fazla yıldırım çaktırdığım zamamdaki gibiydi. Bir anda her tarafı karanlık bir duman sardı. 1 saniye sonra duman kaybolduğunda hiç kimse kalmamıştı.
Bir kaç saniye içinde bir anda 1000 den çok daha fazla kişi çıktı yerden. Bu sefer daha yeniki gibi bir şey olmadı. Nedense hepsi üzerime geliyordu. Ben kılıçları sıkıca kavradım. Aynı ses "efendim sabredin az kaldı."dedi. Demekki şimdi savaş zamanı ama sayıyı azaltmam gerekiyordu. Ah şimdi kara yıldırımı nasıl kullanacağımı bilseydim. Ne güzel olurdu be. Hepsine tek at hem de güçlen.
"Yıldırımın hükmü 1000 yıldırım çakışı"dedim. Bunları niye söylediğim hakkında hiç bir fikrim yok ama iyi oluyor. Daha yeni aklımda bir şey yokken şimdi bir anda aklıma geldi. Harbi değişik bir durum. Bir anda mağaranın içi karardı. Havalı olsun diye elimi kaldırdım. Hemen ardındanda yere indirdim. Yıldırımlar da bani beklermiş gibi yere doğru çaktı.
Bir anda 1000 kişi yok oldu. Enerjim bitmişti. Element veya büyü kullanamazdım. Ama kılıçlarım hala yanımdaydı değil mi? Bir anda karşıma sayamayacağım kadar çok mahlukat çıktı. O kadar fazlaydı ki artık gözlerim alabildiği her yer diyeyim. İkiz Kılıçlar simsiyah şekilde parlamaya başladı. Güzel bir savaş beni bekliyordu.
Bir anda bana doğru atlayan yaratıklar karşı ben de kılıcımı savurdum. O anda aklıma bir şey geldi. Ben niye Ali'nin yüzüğüne bakmıyordum. Belki onda bir şey vardır. Hızlıca Ali'nin yüzüğüne baktım. Bir yandan kılıç savurup bir yandanda yüzüğe bakmak çok zordu. Ama tam enerjim bittiğinde bir şey buldum. Üzerinde 'enerji yenileyen hap sev 1' yazıyordu.
Hızlıca birini çıkarıp ağzıma attım ama ne atış direk boğazımdan geçti. Aniden enerjimin %10u geri gelmişti. Hızlıca bi 4 tane daha attım. Sonunda biraz kendime gelmiştim. Nedense ben hapı atarken bir durmuşlardı. Acaba niye sonra öğrenirim şu ejderhadan. Ben hapı bitirip saldırınca savaş yeniden başlamıştı. Element tekniklerini kesinlikle tekrar kullanmayacağım. Ne kadar hap olduğunu bilmiyordum. Şimdi yine biter falan sonra hapı yutarım.
O yüzden yüzüğü kurcalamya devam ettim. Hala bir şey yoktu. Aha niye savaş tekniği ağır kılıcın sonsuz fırtınası enerjimin bir kısmıyla kılıçları havada yönlendirmeye başladım. Hızlıca yere oturdum. Tekniği kafama götürüp hızlıca zihnime aktardım. İkiz kılıçları yerine koydum ve Ali'nin yüzüğünden ağır kılıcı çıkardım. Bilirsiniz benimki savaşta kırıldıydı. Bildiğiniz fırıldak gibi dönmeye başladım.
Ne kadar az enerji harcasada hem kılıç ağır hem de düşman çok fazlaydı. Bir yandan savaşırken bir yandanda kaçıyordum. Eğer koşu tekniğim olmasa kesin ölmüştüm. Önüme geleni kesiyordum ama bunlar bitmiyordu.
Aslında çoklu savaş yapılıyorsa kesinlikle büyücüler ve element ustaları çok faydalıydı. Ama eğer teke tek bir savaş varsa işte orada savaşçı öne geçiyordu. Şimdi siz söyleyin hangisi daha iyi bence benim hepsine birden sahip olmak değil mi? Ama benimde şu sıkıntım var düşman hiç bitmiyor.
Kılıcım her havaya kalktığında biri yere düşüyordu. O kadar fazla yaratık öldürdüm ki artık hareket edemiyorum. O kadar can sıkıntısıydı ki her tarafım yaratıklarla dolmuştu. Bunların hepsini bitirmenin bir yolu olmalıydı ama ne hızlıca cesetlerin üzerine tırmandım. Etrafıma baktığımda hala o yaratıklardan geliyordu.
O anda zihnimden yine aynı ses "efendim sonunda aktarma bitti. Direk kullanmak istermisiniz?"dedi. Ben başımla onayladım. Ölmediğimi anladığına göre baş hareketimide görmüştür hazar. Zihnimde bir düşünce geçti. İşte normal yeni bir attığım teknikler gibi bağrdım "kaosun kara kılıcı toplu infaz "dedim.
Ben yere düştüm artık hareket edecek halim kalmamıştı. Ve son gücümle aklıma gelen başka bir tekniği söyledim "Ey dost yardım et bana!" İsmi çok saçmaya ama o anda gözlerim yavaşça kapanıyordu.
Ejderha ' dan
Çocuk helal olsun müthiş dayandı. İlk başta inanılmaz güç kullandı ama kullanmasa şimdiye kadar ölebilirdi. Ama ölmedi acaba o teknikler bana niye bu kadar yakın geliyor? Sanki geçmişte çok iyi tanıdığım biri tarafından duymuş gibiyim. Neyse az sonra bitecek nasıl olsa ona gerçekten dahi kelimesi az kalıyor.
Ama hala benim sınavımı geçemedi. Bir dakika ne dedi. Dost mu imkansız benim alanıma benim iznim olmadan kimse giremez. O anda bir boyut kapısı açıldı. İçeriye Ankalar mı girdi. Hemde 3 tane. Bu çocuğa dahi demek az kalıyor. Gerçekten müthiş bir yetenek anlamadığım şu benim alanımı nasıl geçti. Gerçekten takdire şayan.
Lannnnnnn çocuk gözlerini açtı mı? İmkansız o kadar enerji harcadı. Tahminim doğruysa son saldırı enerjisini bitirmiş olmalıydı. Ama hala ayağa kalabiliyor mu? Çocuk ayağa kalktığında gözleri kap karaydı. Nasıl olur bu. Birden gülmeye başladı. "Siz benim efendimi kızdırdınız. Madem öyle şimdi yok olun" diye bağırdı. Ankalar bir anda kaçtılar ne ankalar o kibirli ankalar kaçıyor mu o zaman anlaşılan benimde gitmem gerekiyor. Elini salladığını gördüm en son ve kaçtım.
Normal dünyaya gelmiştim. Bir anda yaptığım alan paramparça olmuştu. Normalde bunu yapacak tek kişi ben olmam lazımdı. Ankalar kralı hatta imparatoru bile gelse o alanı yok etmesi imkânsızdı. Ama o tek elini sallamasıyla yok edebilen bir şey onun insan olma ihtimali yok. Peki ne o. Ankaladan beyaz olan yanıma geldi ve "............." ne olamaz. Onun o olma ihtimali yok ama nasıl. Anka "uyandığında söyle artık yeni sahibin o " dedi. "Nasıl isterseniz efendim" dedim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Evet arkadaşlar bir bölüm daha geldi. Biliyorum baya gecikti ama babam kızıyor işte ne yapacan. Telefonumu geri aldım ama şimdi kesin bir şekilde watpadde bakmamı yasaklıyor. İşte 1124 kelime. Hayırlı geceler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi Muhafız (Yaz Tatiline Kadar Ara Verildi)
FantasyAmimus: "boşuna debelenme Kenan o ipler her türlü element gücünü emerler hiç kimse o iplerden kurtulamaz" dedi. ve: "biliyor musun anneni ben öldürdüm" dedi. İçimde öyle bir öfke meydana çıktı ki yer sarsılıyordu. Gök yüzü kararmaya başladı. Sanki b...