yol

240 28 1
                                    

içeriye gelen hasta bakıcı, beni yemekhaneye götüreceğini söylemişti. ben de ikiletmemiştim onu, bir tepki de vermemiştim ve şimdi de uzun koridorda ilerliyorduk. durgundum; zira hâlâ gördüklerimin etkisindeydim, hayal olduğuna inanmak istemiyordum. gerçekti, gerçek gibiydi. korkuyordum bu sebeple de. ya sadece bir halüsilasyonsa gördüklerim? ama bana sarılmasını hissetmiştim. kanlı canlı karşımdaydı işte. sıkı sıkı sarılmıştık. saçlarından yayılan limon kokusunu bile solumuştum. gerçekti. yine de çok fazla korkuyordum. bir şeyler yerine oturmuyormuş gibiydi.

ayrıca, zihnimdeki sesler, yok olmuş gibiler. çünkü artık onları görüyordum. o sesti, zihnimin içindeki en güçlü seslerden biriydi konuşan. hoseok'un bedenine bürünmüştü, ama o sesti. bundan emindim. hem de hiç olmadığım kadar. ancak, anlamlandıramıyordum bütün bu olanları. kafam da çok karışıktı. neler oluyordu? her geçen saniyede, delirmenin eşiğine adım adım ilerliyor muydum yoksa?

yemekhaneye indiğimde de onu gördüm. oturmuş, kahve olduğunu düşündüğüm sıvıyı içiyordu elindeki karton bardaktan, tek bir noktaya sabitlemişti bakışlarını. bakışları çok donuktu. gözlerini dahi kırpmıyordu, derin düşüncelere dalmış gibiydi. belki o da, kendi zihninde boğulanlardı; tıpkı benim gibi.

yanına gitmeye korkuyordum. onunla konuşursam, duyacaklarımdan ölesiye korkuyorum. manyak olduğumu söyleyecekti bana belki de. odama gelmesinin imkânsız olduğunu söyleyecek, bana aşağılarcasına bakacaktı. gözlerinde acıma görecektim belki. bunu kesinlikle istemiyordum.

üzerimdeki sıkıntıyla birlikte, yemeğimi alıp boş bir masaya oturdum. onu izliyordum, her zamankinden farksız olarak. bu kadar kişinin içinden sanki yalnızca gözlerim seni görmeyi kabul ediyormuş gibi. o, öylesine güzel ki.. gözleri avına yaklaşan bir aslanınki kadar keskin. teni ise pürüzsüz. kaşları ve dudakları, bir ressamın son portresi gibi. son, ama en değerli olanı. uğruna milyon dolarların heba edileceği kadar eşsiz. ah hoseok, çok güzelsin. her zaman da böyle güzel kalacaksın.

bakışlarını yerden çekti sonrasında. ve bir anda gözleri gözlerimi buldu. uzun bir süre bana bakıyorsun. ben ise gergin hissediyorum, bakışlarının odağında olmak kalp atışlarımı hızlandırıyor. aklından ne geçtiğini bilmiyorum, ama o bana huzur veriyor. mutlu olmak için de çok fazla şeye ihtiyacım yok benim, o olsa yeterdi bana.

yanlış tahmin etmiyorsam, bir altı yedi dakika geçiyor. emin değilim, zira zaman kavramını kaybedeli çok oldu benim için. o nefret ettiğim hasta bakıcı geliyor yine yanıma, süremin dolduğunu ve gitmemiz gerektiğini söylüyor. ayağa kalkıp yarısını bile bitirmediğim tepsiyi yerine bırakırken ani bir çılgınlıkla tepsiyi kadının kafasına geçirme isteği geliyor, ama vazgeçiyorum sonra bu düşünceden. ceza yemek istemiyorum, onu görmek istiyorum zira.

neyse ki elimden bir kaza çıkmadan tepsiyi bırakıyor ve hasta bakıcıyla beraber ilerliyorum. bomboş olan, ruhsuzluğun sindiği ve küf kokan koridordan geçerken bu sefer içimde kötü bir his var. sanki, onu bir daha göremeyecekmişim gibi hissediyordum. ve bu saçmalığa karşı kaşlarımı çatıyorum, böyle bir şey olmayacak. asla izin veremezdim buna.

sciamachy, yoonseok ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin