yodol

260 31 1
                                    

şu an, yanımdaki hasta bakıcı ile psikoloğun odasına yürüyoruz. hiç olmadığım kadar gerginim ve sebebini ben de bilmiyorum. bir şey söylememem gerektiğini biliyorum. anlatmamam lazım. tek kelime etmemeliyim o odada, her zamankinden farksız bir şekilde. anlatırsam yalnızca ilaçların dozu artacak. hiçbir şey değişmeyecek. ağrılarım dinmeyecek ve uykusuzluğum terk etmeyecek beni. yine geceleri uyuyamayacağım.

anlatamam. olmaz. şu lanet psikoloğun odasına her gittiğimde zihnimdeki sesler susuyor. bir şey söylememden korkuyorlar belki de. belli etmemden. adamın şüphelenmesinden. bilmiyorum. tanrım, hiçbir bok bilmiyorum. çıkamıyorum işin içinden. her şeyi bitirmek için tek bir yolumun olduğunu biliyorum ama, tanrı beni cehennemine bile almıyordu. kahrediyordu beni bu azapla. bitmiyordu, susmuyordu; bitmeyecekti, susmayacaktı.

zihnimdeki yüksek çığlıklar yüzünden ellerimi kulaklarıma bastırdım. hepsi gergindi, daha fazla konuşuyorlar ve adeta çığlıklar atıyorlardı kafamın içinde. dişlerimi sıktım. kasılmıştım iyice. gittikçe daha çok yankılanıyordu. tanrım, deliriyor muydum? iyiden iyiye aklımı mı kaçırıyordum gün geçtikçe, bu sikik yerde?

hasta bakıcının endişeyle bakan gözlerini fark ederken, bunu umursamıyorum. ve bu sırada doktorun odasının önüne geldiğimizi fark etmiştim. genç kadın, bana bakmayı kesip kapıyı tıklamış ve eş zamanlı olarak içeriden gelen onay sesiyle beni kolumdan tutup içeri sokmuştu. dişlerimi sıkıyordum. başım çok ağrıyordu; hem seslerden dolayı hem de kendimi kastığımdan dolayı. öyle ki kulaklarım uğulduyordu. ama dayanabilirdim, en azından şu görüşme bitinceye kadar. dayanmak zorundaydım.

odaya girdiğimde; koltukta oturan kişi adeta şok etkisi yaratmıştı bende. jung hoseok, koltukta oturuyordu ve beni izliyordu. bakışları üzerimden ayrılmıyordu. gözlerini dahi kırpmadan sadece bakıyordu bana. tepkisizce. iyiden iyiye gerilmeye başlarken yutkunmuştum bu sebeple. doktor ise, dirseklerini masaya dayamış bana gülümsedikten sonra konuşmaya başlamıştı.

"bugün nasılsın yoongi? görüşmeyeli daha iyi görünüyorsun." yavaşça karşısındaki koltuğa oturduğumda sessizliğim sürüyordu. odada bana bakan üç kişi rahatsız ediyordu beni, fazlaca. dikkatlerin odağında olmaktan hiç hoşlanmazdım.

"bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı? mazoşistliğinle ilgili, veya başka bir şey. benimle konuşman gerek yoongi. lütfen. buraya geldiğinden beri tek kelime etmiyorsun ve bir yol katedemiyoruz. hem bak, bu sefer senin için hoseok'u da çağırdım. yalnız hissetme diye, belki seni konuşmak için teşvik eder. hiç değilse ona anlat bir şeyler."

ah, doktor. sen daha en başında çağırsaydın onu, anlatırdım ne varsa. boşuna dil döktün o kadar. hoseok bana bakıyordu. sanırım bir şey söyleme ihtiyacı hissetmişti ki, hafifçe boğazını temizlemiş ve konuşmaya başlamıştı. "yoongi, seninle daha çok konuşmamız gerektiğini söylemiştim. bunun için iyi bir şans yakalamadık mı sence de? bana ne istiyorsan anlatabilirsin, seni dinlerim. her zaman." dedi, gülümsedi gözlerimin içine bakarak. ama sen böyle bakarsan bana, ben kafamda kelimeleri nasıl kurup da konuşabileceğim?

terleyen ellerimi pantolonuma sildim önce, kalbim çok hızlı atıyordu. hoseok bana güven verici bir şekilde bakıyordu. doktor ise tek kelime etmeden ikimize bakıyordu. masanın üzerindeki bardağa uzanmış ve su doldurduktan sonra, birkaç dakikalık sessizlikte onu içmiştim. biraz daha iyi hissediyor gibiydim.

ve derin bir nefes aldım. sonradan pişman olacağımı biliyordum. hatta buna emindim. kafamdaki sesler anlatmamam için bana baskı kuruyorken onları göz ardı etmeye çalışıyordum bir yandan da. ancak aynı zamanda da içimden gelen anlatma dürtüsünü de bastıramıyordum. nereden geldiğini anlayamadığım bir konuşma isteği gelmişti. dudaklarımı yaladım.

"buraya geldiğimden beri ilk kez konuşacağım. bu yüzden sözümü bölmeyin, bir daha anlatamam. kelimeleri toparlayamıyorum." kısa bir anlığına duraksamıştım.

"karışık doktor, her şey çok karışık. ben, korkarak söylüyorum ki artık acıya o kadar aç değilim. zihnimde, bazı sesler duyuyorum. susmuyorlar, geceleri uyumak işkence hâline gelmeye başladı. bunlara ek olarak başka söyleyecek bir şeyim olduğunu sanmıyorum ama ben sizden bir şey isteyeceğim. kaç gecedir uyuyamıyorum, bana bir iğne yapar mısınız? ölecek gibi hissediyorum, uykusuzluktan. gözlerimi her kırptığımda sızlıyorlar artık. buna ne kadar dayanabileceğim hakkında bir fikrim yok."

bu hastaneye yattığımdan beri ilk defa konuşmuş, bir şeyler anlatmıştım. bu benim için büyük bir ilerlemeydi, büyük bir adımdı ve bu adımı hoseok sayesinde atmıştım. tebessüm ettim istemsizce, sen bana iyi geliyorsun sevgilim.

doktora baktığımda, anlattıklarımı dikkatle dinlemiş ve bazı şeyleri de not aldığını görmüştüm. ve sonra göz ucuyla ona baktım. garip bir ifadeyle beni süzüyordu. bakışlarının arkasında ne düşündüğünü anlamamı engelleyen duvarları vardı, çözümleyemiyordum. ona baktığımı fark edince de bir şey çaktırmadan yeniden gülümsedi. iyi rol yapıyordu, kendini gizlemeyi gayet iyi biliyormuş gibiydi. tanrım, kalbim çok hızlı atıyordu. duymazdı değil mi?

doktor, önündeki kağıt yığınlarından kafasını kaldırdı ve anlayışlı bir biçimde gülümsedi. "anlıyorum yoongi. şimdi sana sadece tek bir soru soracağım, fakat dürüstçe cevap ver lütfen. bu tedavin için çok önemli. daha sonra da, iğneni veririm anlaştığımız gibi. güzelce uyursun böylece."

tepki vermemiş ve boş bakışlarla, ne soracağını beklemeye başlamıştım. tek dileğim, uyumaktı. uykuya dalmak, ve hatta mümkünse bir daha da uyanmamak. deliksiz bir uyku, en değerli şey benim için. "daha önce, uyuşturucu madde kullandın mı?"

sorusu üzerinde derin bir nefes vermiş ve gözlerimi kaçırmıştım. "evet, doktor. kısa bir dönem kullandım ama sonra bıraktım bir şekilde. neden soruyorsunuz?"

tedirgin bir şekilde gülümsedi, anlamamdan korkar gibi bir hâli vardı ama anlamamak için aptal olmak falan gerekirdi. "peki, ne kadar süre ve hangi uyarıcıyı kullandın?"

"bir seneye yakın esrar kullandım. nadiren de uyarıcı birtakım haplar falan. ancak doktor, bunu neden soruyorsunuz? sonuçta bıraktım ve bir önemi olduğunu sanmıyorum artık."

sessizliği korumuş, yüzüme bakmamış ve önündeki kağıtlara bir şeyler daha yazmıştı. daha sonra ise, elindeki kalemi bıraktı ve bana kenarıdaki sedyeye uzanmamı söylemişti. lafını ikiletmemiş ve dediğini yapmıştım. ardından odaya elinde iğne olan bir hasta bakıcı gelmişti. her zaman ayar olduğum bu bakıcılar bu sefer umrumda bile değildi; zira tek derdim uyuyabilmekti. zihnim karanlığa gömülsün istiyordum. tanrım, sonunda uyuyabilecektim!

hasta bakıcı acele eder gibi bir şekilde yanıma geldi ve elindeki iğnenin ucunu, damarları açık bir şekilde görünen derimin altına enjekte etti. ve ben de bakışlarımı, hoseok'un yüzüne sabitlemiştim. size yemin ederim, gözlerini dahi kırpmıyordu bana bakarken. her zamanki gibi ifadesizdi ama boş bakışlı gözleri bile benim için anlamlıydı, bilmiyordu. rüya görmek istiyordum uyuduğumda, yalnızca onu görmek. belki içinde bulunduğumuz cehenneme inat, rüyamda bu hastane dışında güzel zaman geçiriyor olurduk.

ben bunları düşünürken, bir süre sonra da uyku hissi çoğalmaya başlamıştı. tanıdıktı. karşı koyamayacaktı zihnim ve en sonunda boşluğa gömülecektim, biliyordum. hafifçe gülümsedim ben de, ve sonrasında beni saran uykunun kolları arasında girerek, kendimi karanlığa teslim ettim.

sciamachy, yoonseok ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin