Kısa bir not: Baya önceden yazdığım bir hikaye olduğu için yanlışlarım elbette ki vardır. Anlam, yazım ve kurgu bakımından özellikle. Yakın bir zamanda bunları düzeltemeyeceğim için şimdiden affola. Bana özelden gözünüze çarpan yerleri bildirirseniz düzeltmeye çalışabilirim. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim.
AVCI- GİRİŞ
Gecenin kasvetli havasını içime derince çekip soğuktan uyuşmuş ellerimi montumun cebine soktum ve aldığım nefesi geri verdim. Yorucu bir günün daha sonuna gelmiştik benim için. Bedenimdeki kaslarımın ağrısını kast etmiyorum, ruhum yorgundu benim. Sorunlu bir hayatım vardı. Ve bu sorunların altından bir gün kalkamamaktan korkuyordum.
Zaman hızlı geçiyordu hayatımda. Günler hızlıydı. Geceler hızlıydı. Hızlı olmayan tek şey, bendim. Ölüme miydi bu yavaşlık, yoksa tükenmişliğin getirdiği bir bela mı?
Biliyorum.Yirmi yıllık ömrümde normal bir insanın belki de kaldıramayacağı şeylere tek başıma göğüs germeye çalışmıştım. Ve bunu tek başıma başarıyordum da. En kötüsü de hâlâ liseyi bitirmemiş olmamdı. Okula geç başlamam ve sürekli olarak şehir değiştirip okula uyum sağlayamadığımdan dolayı sınıfta kalmıştım birkaç sene.
Güçlü bir kız olduğumu düşünmüyorum, ama annemin beni 'sen çok güçlü bir kızsın' diyerek sevmesi bir nebze olsun cesaretlendiriyordu her konuda.
Yolunu tuttuğum markete vardığım zaman, vakit kaybetmeden alacaklarımı aldım ve kasaya yöneldim. Marketin ağır kapısını güçlükle açıp kendimi dışarı attım. Bu esnada birine çarpmıştım.
Hayır, özür dilememiştim. Ve dilemeyi de düşünmüyordum. Bana çarpan kişiye ters bir bakış attım. Kafasına geçirdiği kapşonunun şapkasıyla kendince imaj yaratan adama bakmaya devam ederken ondan bir hareket bekledim. Fakat beklediğim hareket gelmemiş, aksine garip bakış mamız garip bir şekilde devam etmişti. Onu umursamadan yoluma devam ettim.
Eskiden olsa, o tipteki insanlardan korkardım. Ama, değişmiştim, her insanın bir şeyler yaşadığında değiştiği gibi. Eskiden gece dışarı bile adım atmaya korkarken, şimdi sanki gündüzmüş gibi çıkıyordum sokağa. Kim bana ne yapar, düşünmüyordum.. Korkmuyordum.
Hayatım zorluklarla dolu olabilirdi, ama alışmıştım. İnsan yaşamaya mecbur olduğu şeylerden kaçamayacağını anlayınca kabulleniyordu bazı şeyleri..Eskiden çok konuşkan biriydim de. Her konuda konuşmayı sever, insanlarla iletişim halinde bulunurdum..
Ama şimdi, suskunluğum ve ben, iyi arkadaş olmuştuk. Dertleşmiyorduk. Konuşmuyorduk. Merhaba bile demiyorduk birbirimize.. Hayat bize 'sus' demişti, biz de öyle yapıyorduk.
Bu yönden iyi bir öğrenciydim.
.Haftanın neredeyse her gecesi çalışıyorum. Kendim için değildi bu, babam için. Babam ve onun bitmek bilmeyen borçları. Çalıştığım yere tekin bir yer diyemem. Ki can güvenliğiniz yok denecek kadar azdır. Eğer ki o gece sizinle kimse muhatap olmamışsa, şanslısınız demektir..
Herkesin eğlenmek, kafa bulmak için gittiği, benimse normal şartlarda yanından bile geçmek istemeyeceğim ama çalışmak zorunda olduğum yer.
Bar.
Aslında dışarıdan bakılınca güzel, sevimli gibi. Evet evet, öyle. İçeriden canlı müzik sesi de duyuluyor hem. İnsanlar çiftler olarak geliyor oraya, değil mi? Kapıda iki tane koruma da var. Evet, güzel bir yermiş orası!
Aferin İsabella, kendini her zamanki gibi avutmayı başardın! Yorgunluktan kemiklerin sızlarken neden sesini kesip bir an önce evine gitmiyorsun?
Orada ne kadar çalacağımı tam olarak bilmiyorum. Ama uzun bir süre tutsak hayatı yaşayacağımı elbette ki anlamıştım.
Kolumun aniden sertçe tutulmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Bedenim hızla yerinde dönerken şaşkınlığımın beni ele geçirmesine fırsat vermeden beni tutan kişiye dirseğimi geçirdim. Acı dolu bir inleme kulaklarıma dolduğunda ve kolumdaki el çekildiğide neler olduğuna rahatça bakabilirdim artık.
Genç bir adam, yüzündeki acı dolu ifadeyle ve şey, biraz da şaşkınca bana bakıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" dedim sinirle. Kendini toplamak için birkaç saniye daha geçirdikten sonra cevapladı beni.
"Bu da neydi şimdi! Sana yardım ediyorum ve karşılığında dirsek yiyorum!"
"Ne yardımından bahsediyorsun! Düpedüz taciz etmeye çalıştın beni!" diye bağırdım sinirle. Vücudumun her hücresi adrenalin ile merhabalaşırken derin derin nefes almaya devam ediyordum.
"Ne, taciz de nereden çıktı! Biraz daha dikkatli olsaydın seni ellemek zorunda kalmazdım! Kulakların sağır falan mı senin? Dengesiz gibi bir de bağırıyorsun! Yolun ortasında yürüdüğünün farkında mısın?" Karşılıklı olarak tanımadığım biriyle bağırışıyordum ve bir de dikkatsizliğim yüzünden rezil olmuştum. Etrafıma şöyle bir bakınca yanımdan geçen arabaların kornalarını çalarak geçtiğini fark ettim. Ve sahiden de yolun ortasında dikiliyordum. Genç adamla gözlerim kesişince bana sinirle bakmaya devam ettiğini gördüm. Birkaç saniye daha dikildi öylece gözlerime bakarak. Daha sonra tekrar kolumu tutup çekiştirerek beni kaldırıma çıkardı.
Kolumu tekrar sinirle kendime çektim. "Tamam, yeter bu kadar temas ettiğin. Kurtardın, bitti!" dedim agrasif bir şekilde. Yüzüme sinirle bakmaya devam ediyordu.
"Ne! Teşekkür etmemi falan mı bekliyorsun? Tamam o zaman, bana lanet bi arabanın çarpmasını engellediğin için teşekkür ederim sayın süper kahraman!" Sokağın ortasında gecenin geç saatlerinde deli gibi bağıran genç bir kız(!) Dışarıdaki tek tük insanlar için görülmeye değer bir manzaraydı doğrusu. Ne harika ama.
Sinirli yüz ifadesini düz bir ifadeye çevirdi, ve öylece tepki vermeden dikilmeye devam etti karşımda. Sinirden yüzümün yandığını hissediyordum. Birden bire ne için sinirlendiğimi pek kestiremesem de, alışmışım bu ani patlamalarıma. Kendimi çözemediğim zamanlardan bir tanesini yaşıyordum tanımadığım bir yabancıyla. Ve üstelik beni arabanın çarpma ihtimalinden kurtarmıştı. Garip.
"Oldu mu! Kendini tatmin ettin mi?" dedim hala cevap vermediğine sinirlenerek.
"Artık sussan iyi edersin. Küçük bir dokunmayı nasıl da bu kadar büyütür kadınlar anlayamıyorum." diye mırıldandı sessizce.
Elini ağzımdan '"shhh" diyerek çekti. Bu esnada gözlerini gözlerinden bir an olsun ayırmamıştı. Bedenimin titremesine engel olamadım. Korkudan mı yoksa soğuktan mı titrediğimi bilmiyordum. Ağzım kurumuştu. Zorla yutkunup ağzımın kuruluğunu gidermeye çalıştım.
"Benden ne istiyorsun?"diye sormam gereken soruyu sordum en sonunda, korkarak. O, ela gözleriyle benim mavi ile yeşil arası renkteki gözlerimi süzmekle meşguldü. Bu esnada saçından bir tutam anlına dökülmüştü ve hava karanlık da olsa saçlarının gece karası olduğunu fark edebilmiştim.
"Hiçbir şey"
"Anlamadım?''
"Neden bu saatte dışarıdasın?" dedi cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına yerleştirerek. Diğer elindeki çakmağı ateşleyip tek eliyle hafif esen rüzgara karşı kalkan oluşturdu. Soru sorarken bana bakmaması, bir şekilde dikkatimi üzerinde toplamama neden oldu.
Hafifçe öksürüp şu anki duruşunun büyüsünden kendimi çıkardım. Ve cevap vermek için ağzımı açtım.
"Her neyse." dedi ben cevap vermemişken. Bu hareketine her ne kadar sinir olsam da sadece kaşlarımı çatmakla yetindim.
Çok vakit kaybettiğim için bunu düşünmeden elimden düşen poşeti yerden aldım ve hızla eve gitmeye başladım. Zaten uğraşmam gereken tonlarca mesele varken, birde şu kapüşonlu çocukla uğraşamayacaktım.
Ama yine de, bir yanım meraktan ölüyordu doğrusu şu kapüşonlu çocuğa.
UMARIM BEĞENİRSİNİZ :)
Yorumlarınızı bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı- Zayn Malik
Fanfiction-Bölümler düzenlenmeye başlamıştır. AVCI |Zayn Malik| "Derin bir nefes al sevgilim. Çünkü av yeni başlıyor." «»«» İzini kaybettiğim duygulara Bir bakışta kavuşmakmış aşk.. Sana Anlatılan Her Masala, Bile Bile Aldanmakmış Aşk. Avcı |Zayn Malik ve...