ROSE
Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ne yapmalıydım? Daha kiminle bile aldatıldığımı bilmiyorken ne yapmalıydım?
Ona bu kadar güvenmişken...
Deliler gibi sevmişken, ona bu kadar bağlanmışken ne yapmalıydım?
Aldatılmıştım. Ne kadar süredir? Hangi kızla? Bilmiyordum...
İçimdeki sese meydan okumaya çalışarak titreyen ellerime aldırmadan koltuğun üzerindeki telefonumu aldım. Onun telefonundaki o korkunç mesajı fotoğrafladım. Ben, dedim. Bir süre ben olmayacağım. Kalbimden az önce düşmüş olan sevgi tohumunun canımı yakmasına aldırmadan, içerimde çılgınca ağlayan kadına dur diyerek intikam duygusuna gebe kaldım.
Telefonunu hızla bırakıp montumu aldığımda o da odasından çıkıyordu.
-Nereye?
diye sorduğunda aşkla baktığım çocuğa artık bakamadığımı fark etmiştim. Şu an konuşamazdım, zaten kafamı da kaldıramıyordum. En iyisi kapıyı çekip gitmekti.
-Gitmem lazım, dedim. Sesim çıkmak istemiyor gibiydi.
-Neden? diye sorarken bileğimi yakalamış bedeni ile duvar arasına almıştı beni. Saçlarımı parmakları ile geriye attığında karşımdaki adama olan duygularımda hiçbir değişiklik olmadığını anladım. Parmakları hala dokunduğu hücrelerimi yakıyorken ondan nasıl nefret edebilirdim? O benim tüm sevgimdi. O yoksa yoktum. O varsa yaşardım. Şimdi nasıl ondan bir öç alabilirdim ki?
Yüzünü benimkine yaklaştırmaya başladığında bu akşam için iyi planları olmadığını hissedebiliyordum. Hızla kafamı çevirdiğimde şaşırmıştı. Bunu beklemiyordu. Beynimde dolaşan az önce okuduğum mesaj orayı bir çorbadan farksız yaptığında doruğa ulaştığımı anladım.
-Youngbae Hyung'un ile iyi eğlenceler. İzninle bir daha gelmemek üzere bu evden gitmem lazım.
Evet. İçerimdeki tüm sinir dışarı aktarıldığında aynı anda tüm enerjimi de bitirmiş bulunuyordum. Yığılmamak için sabrederek arkamda şaşırmış bir Taehyung bırakarak evi terk ettim. Başarmıştım.
*
JUNGKOOK
-Kore'ye dönmek istiyorum, dedim son kez karşımda duran klüp başkanına.
Sabahtan beri toplantı odasında menejerim, kurul, teknik direktör ve başkan tartışıyorduk. Evet baya baya tartışıyorduk. Kurulun toplanma sebebi şu an şampiyonlar liginde oynamakta olan Juventus'un beni 67 milyon dolar bonservisle peşin olarak 4 yıllık sözleşme ile satın almak istemesiydi. Juventus'u severdim, kaliteli takımdı. Çok kez rekabet etmiştik ve oynayış tarzlarını beğenirdim. Fakat ben Kore'ye dönmek istiyordum. Ve klübüm bunu şiddetle reddediyordu.
Daha fazla üsteleyemeyeceğimin farkına vardığımda susmakla yetindim. Sonuçta ben sözleşmesi daha bitmemiş olan Arsenal takımının forvet bir kölesiydim.
-Pekala, dedim karşımda oturan kurula. Biraz düşündükten sonra devam ettim.
-Tek bir şartım var, dinlenme süreci boyunca (birinci dönem bittikten sonra belli bir maçsız ara olurdu ki biz buna transfer dönemi diyoruz) hiçbir antrenmana katılmam. Bu süreci ülkemde geçireceğim. Juventus'a söyleyin sakatlanmadığım sürece yedek klübesinde oturmam.
Karşımdaki adamlar akıcı ingilizcemle beni dinlerken son söylediklerimle tuttukları nefesleri hızla vermişlerdi. Onlara göre ben 22 yaşında bir çılgındım. Ve bir karar alıp vermem oldukça zordu.
Birkaç detayın ardından toplantı bittiğinde çoktan hazırlamış olduğum valizimle beni bekleyen arabama bindim ve havaalanına ulaştım.
Aldatılmış olmanın verdiği acıyla iyice yıpranmış olan kalbimi tamir edeceğim. Bekle beni doğduğum ülke, geliyorum...
*
Seul havaalanına ulaştığımızda uykulu gözlerle uçaktan inmiştim. El bagajımı alıp çıkışa doğru yürürken asla yanımdan ayrılmayan menejerimde valizimi almaya gitmişti. Çıkışa vardığımda flaşlar patlamış, hayranlar çılgınca bağırmaya başlamıştı. Ortamdaki uğultu kulaklarımı tırmalarken ben o yakışıklı yüzüme eşsiz gülümsememi takarak sağ elimi sallayarak ilerlemeye başladım.
Tam bu sırada kolumda hissettiğim el ile irkildim. Menejerimin bir yerlerden aniden belirmesine on yıl geçse de alışamayacaktım sanırım. Oldukça telaşlı halinden yine bir haltlar karıştırdığını seziyordum.
-Jungkook, dedi kulağıma daha çok yaklaşırken. Bir yandan ilerleyip bir yandan da hyunga bu sefer neden kızacağımı merak ediyordum.
-Bu akşam için sana hazırladığımız imza günü varya,
-Evet, dedim devam etmesini isteyerek.
-Hah işte imza gününü yapacağımız alışveriş merkezi birkaç tane de idol çağırmış o güne, senden önce sahne alacaklarmış.
Karşımdaki adamı dinlerken içimden de sövüyordum, bunda büyütülecek ne vardı ki? Evet her şeyin bana sorulması ve bilgim dahilinde yapılması çok önem verdiğim bir konuydu fakat şu an Kore'deydik. Ve bunların hiçbiri umrumda değildi.
-Tamam, peki kimler bu idoller biliyor musun? dedim. Gerçi söylese de anlamazdım, tanımazdım çünkü.
Oldukça şaşırmış yüz ifadesiyle konuşurken çoktan beni bekleyen özel arabaya ulaşmıştık. Kapımı açarken devam etti.
-BLACKPINK ve BTS diye iki grup olduğunu duydum.
*
Selam gençler, bu kadar sizi bekletmek niyetinde değildim fakat abimin ani nişanı, cenaze vs. üst üste gelince çok fazla ilgilenemedim. Bunun için özür diliyorum. Bir dahaki bölüm olaylara hazır olun. Takipte kalın bugün içinde YB ATACAĞIM. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAST GOAL(Rosékook)
Fanfic[Tamamlandı] O Premier Lig'te top sürmekte olan ARSENAL takımının forveti, 11 numara JEON JUNGKOOK.! Kendi ülkesi için büyük bir gurur, Kore Milli Takımının kaptanı. Zirveyi yaşayan bir futbolcu. Kadın fanatikleri daha fazla olan nadirlerden. Diğeri...