ROSE
Mayıs ayının ortaları güzel güneşli bir güne uyanmıştım. Kollarımı esnetip üzerimdeki sersemliği yok etmeye çalışırken bir yandan da bugünü düşünüyordum. Bugün esrarengiz bir hüzne ev sahipliği yapacaktı. Bugün programın son bölümü çekilecek, bendiniz Kore'ye pılımı pırtımı toplayarak geri dönecek, 4 aylık kısa bir zamanda alıştığım bu sıcak yuvadan ayrılacaktım. Fakat ne olursa olsun artık her daim yanı başımda olduğunu bildiğim birine sahip olmuş olmanın rahatlatıcı etkisini de yok saymamalıydık. Günler hızla geçerken biz izleyiciler ve kendimiz için güzel hatıralar biriktirmiştik.
Kameranın kayda girdiğini haber veren ufak sesle düşüncelerimden sıyrıldım ve yataktan kalkarak salonda uyumakta olan Jungkook'un yanına ulaştım. Evet, içeride uyuyordu. Sebebi mi?
Maalesef çekim ekibinin kalmakta olduğu otelde bir sorun çıkmış onlarda bütçeyi sıkı tutmak ve ulaşım masrafını azaltmak için bizim büyük evimizde kalmaya karar vermişlerdi. Ve biz ilişkimizi hala kimseye söylememiştik. Zaten program gereği yaptığımız hareketlerin evli bir çifti temsil etmesi gerektiğinden kimse de bir şey fark edememişti.
"Jungkook" dedim fısıltıyla, yastığının üzerine dağılmış olan saçlarını düzeltirken. Hafifçe irkildiği halde hiçbir uyanma belirtisi göstermeyen çocuğu kendi haline bırakma kararı aldım. Bu akşam final maçları vardı ve büyük ihtimal dün gece Jungkook hiç uyumamıştı.
Şu dört ay boyunca onca şey öğrenmiştim ondan. Fakat bana öğrettiği en güzel şey ne pahasına olursa olsun en saf şekilde sevebilmekti. Gündüzünü bana ayırdığı için geceleri çalışmak zorunda kalıyor ve bu duruma rağmen hiç şikayet etmiyordu. Kendi ne durumda olursa olsun her an beni kolluyor ve gözetiyordu. Ben bunca iyiliği hak etmiyordum. Bu yüzden en iyisini yapmaya gayret ediyor onu yoracak her şeyden kaçınıyordum. Jungkook'un uğrayacağı en küçük zarar bile korkmama ve ağlamama sebep oluyordu. Çünkü ben ona her baktığımda yeniden aşık oluyordum.
Yanından kalkarak dikkatli adımlarla odama ilerledim ve telefonumu elime aldım. Kızlardan gelen mesajlara cevap verip, ailemi aradım. Annem ve ablamla biraz konuştuktan sonra onları çok fazla özlediğimi ve bu yüzden program biter bitmez Avusturalya'ya geleceğimi belirttim. Aramalarım bittikten sonra telefonumdan playistimi açarak valizimi toplamaya başladım. Burayı, bu evi, İtalya'yı, insanları, her şeyi çok özleyecektim.
Kulaklarıma dolan şarkıyla gülmeye başladım. Jungkook'la bizim tüm gün eğlenerek benim çaldığım gitar eşliğinde kendi yazdığımız sözleri kendi sesimizle söylediğimiz o komik şarkı. Büyük bir kahkaha patlattım ve şarkıya eşlik etmeye başladım. Jungkook'un bir futbolcu olmasına rağmen eşsiz kullandığı sesi, sesindeki müthiş tını, esrarengiz rengi, her şeyi ile kusursuz olan o güzel ahenk ve benim bu güzel seste ölesiye huzur bulmam.
-Chaeyoung!
Evet, işte az önce uzun uzun tanımladığım o ses, kulaklarınıza dolduğu anda tüylerinizi diken diken eden o ses. Ve sesin sahibi o çok yakışıklı adam Jungkook.
-Günaydın matmazel, neden beni uyandırmadınız acaba?
Konuşması ile uyumlu olan hareketleri, yavaşça yatağıma oturuşu, telefonumu eline alışı ve bizim şarkımıza gülümseyip, eşlik edişi...
-Hepimiz bu akşam final maçı olduğundan bütün gece çalışıp yorulduğunu biliyoruz Jungkook. Sen HULK değilsin. Lütfen şu vücuduna dikkat et.
-Pekala, sanırım haklısın. O zaman kuvvetimi yerine getirecek bir yemek yemeye ne dersin matmazel?
-Ahahha, anlaştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAST GOAL(Rosékook)
Fanfiction[Tamamlandı] O Premier Lig'te top sürmekte olan ARSENAL takımının forveti, 11 numara JEON JUNGKOOK.! Kendi ülkesi için büyük bir gurur, Kore Milli Takımının kaptanı. Zirveyi yaşayan bir futbolcu. Kadın fanatikleri daha fazla olan nadirlerden. Diğeri...