Rüyanın etkisinden çıktığımda kendimi çok sarsılmış hissediyordum. Elim, ayağım ve nefesim hala tirtir titriyordu. Soluğum kesildi. Yatağımın yanındaki şifonyere uzanıp geceden koyduğum bir bardak suyu titreyen ellerimle ağzıma götürdüm. Gözlerimden yaşlar gerçekten süzülmüştü. Göz pınarlarım ıslaktı. Bu kabusun gerçek olmaması için elimden geleni yapmaya hazırdım. Kendime geldikten sonra odaya şöyle bir göz attım. Her şeyin yeri karışmış, bazı eşyalarım yerlere saçılmıştı. Eve hırsızın girdiğini düşünerek yerimden sıçradım. "Hırsız!!" Diye bağırdım ama sesim hala çıkmıyordu. Odadan çıkmak için kapıya doğru hızla yöneldim. Merdivenlerden inmeye korkuyordum. Bir an duraksadığımda olayı anlamaya başlamıştım. Rüyamda ne kadar paniklediysem, istemsizce güçlerimi kullanmış ve odayı darmaduman etmiştim. Küçükken hayalet gördüğümü sandığımda istemsizce babamın en sevdiği kupasını kırmam gibi...
Her şey o kadar kötü başlamıştı ki bugünün zor geçeceğini düşünmemek için polyanna olmak gerekirdi.
Olayın hırsızlık bi durum olmadığını anlayınca sessizce merdivenleri geri çıktım ve odama döndüm. Hızlıca etrafı toparladım ve elimi yüzümü yıkadım. Güçlerimi gereksiz yere ne kadar çok kullandıysam yüzüm çok solgun görünüyordu. Biraz kapatıcı ile yüzümü renklendirmeye çalıştım. Dudaklarım bile çok solgun görünüyordu. Başımdaki bu fena ağrının sebebini uykumda çok ağlamama mı yoksa güçlerimi zorlamama mı yormalıydım emin değildim ama banyodaki ecza dolabından bir ağrı kesici aldım. Sakinleşmek için Bethoven'ın Moonlight Sonata isimli o nadide eserini dinlerken bir yandan da dolabımdan Necla teyzenin benim için aldığı kazaklardan birisini üstüme geçirdim. Dar kotlarımdan birini giyindiğimde bu aralar biraz kilo verdiğimi fark ettim. Beli şimdilik beni idare ediyordu ama böyle giderse bir beden küçük kotlardan almam gerekecekti. Çocukların hala sesi çıkmamıştı. Dün gece yeterince yorulduklarından ve çok geç uyuduklarından onları uyandırmadan önce kahvaltılık bir şeyler hazırlamanın şirin olacağı kanısına vardım. Odadaki işlerim bitince aşağı inmek için kapıya doğru elimi uzattım. Aynı anda kapı da bana doğru bir el tarafından açılmıştı. Hala o kadar ürkektim ki bir anda korkudan kaskatı kesildim. Kapıda dikilen Savaş beni o halde görünce bir şeyler olduğunu anladı. Hemen belimden tutup beni koltuğa doğru oturttu.
"Gizay, ters giden bir şeyler mi var?"
Rüyamda olan şeyler bir anda yeniden aklıma geldi. Savaş'a anlatmak istedim ama dayanamayıp ağlamaya başladım. Kabusumda annemle babam beni zorla Almanya'ya götürmeye çalışıyordu ve ne Necla teyze ne de Savaş... Hiç kimse bana yardım etmiyordu. Kimsenin umrunda değildim. Avuçlarıma tırnak izlerim çıkmıştı -ne kadar sıktıysam ellerimi-
Savaş beni sakinleştirebilmek için koltuğun önüne çöktü. Yüzü dizlerimin önündeydi. Ellerimi tuttu ve sakinleşmem için beni telkin etmeye çalıştı.
"Çok kö...çok kötüydü... Kabus..."
"Şşşş... Sakin ol tamam... Bak rüyada değilsin artık..." diyerek bana doğru yaklaştı. Sarılmak için kollarını bana doğru uzattı. Gözyaşları içinde kalan yüzümü omzuna doğru yasladım. Yeni yeni kazandığım hayatımın yeniden ellerimden kayıp gitmesini istemiyordum. Ne olursa olsun burada, kendi hayatımı kurmak ve kendi seçimlerimi yaşamak istiyordum. Tüm bunları içimden geçirirken sadece hıçkırıklarım duyuluyordu. Savaş bana doğru sardığı kollarıyla sırtımı sakinleşmem için sıvazladı.
Biraz kendimi toparlayınca geri çekilip gözyaşlarımı ellerimle sildim. Savaş'tan olanlar için özür diledim. Beni çok yakın zamanda iki kere salya sümük ağlarken görmüştü ve artık hakkımda hep böyle ağlak olduğumu düşünecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYIN GİZEMİ
FantasyBen Gizay. Bir Magji'yim. Magji ne mi? Aslında yakın zamana kadar ben de bilmiyordum. Okültik yeteneklerim -yani doğa üstü becerilerim- yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Sonra öğrendim ki mistik güçlere sahip bir magjiymişim. Ben ve 10 kadar magji'...