7- Aile, Gerçekler

831 87 32
                                    

 7- Aile, Gerçekler

 ''Taehyungie... çok güzel kokuyorsun.''

 Ne? Taehyungie mi? Çok güzel kokuyorsun mu? Bir şey demeyip çoktan sızmış olan Hoseok'un üstünden kalktım.  Üstünü de örttükten sonra bir şişe su alıp içerek yukarı çıktım. Elimle yüzümü ovuşturup şişeyi yavaşça komidinin üstüne koydum ve yatağa girdim.

 Gerzek Hoseok. Ne diye o kadar içiyor? Sabah olur da hatırlarsa kendisinden tiksinir. Yaptığı abartı bir şey yoktu ama o bunu abartı karşılardı. Ah bilmiyorum. Düşünmekten zihnim yorgun düştüğünde gözlerimi kapatıp uyumayı denedim.

 Uzun uğraşlarım cevapsız kalmıştı. Saat sabah altıya geliyordu ve gram uykum yoktu. En sonunda yataktan çıkıp sessiz adımlarla aşağı indim. Aynı sessizliği koruyarak banyoya girdim ve uykumun gelmesi için sıcak suyla kısa bir duş aldım. Havluya sarınıp hızlıca yukarı çıktım ve altıma eşofman, üstüme de ince beyaz bir tişört giyip odadan çıktım.

 Eğer hava alırsam iyice mayışırdım. Yani umarım... Okul başlamadan önce gördüğüm ama bir türlü gidemediğim ağaçlık bölgedeki bankların oraya gittim. Tam bir yere oturacakken Hoseok'u görmemle duraksadım. Beni fark ettiğinde yüzünde bir mimik dahi oynatmadan tekrar önüne döndü.

 Pekala bu kesinlikle normal bir durum değildi ve bir sorun olduğu apaçık ortadaydı. Yanına oturdum ve her zamanki gibi sol ayak bileğimi sağ dizime attım.

"Uyku tutmadı hm?"

Ona bakmadan konuşsam da bakışlarının hala bana dönmediğini anlamıştım. Ona baktığımda sabit bir noktaya kitlenmişti.

"Hey sorun ne?" Sorularım tek tek askıda kalırken geride tek bir şansım vardı. Alayla sırıtıp oturduğum yere iyice yayıldım. "Demek kokumu beğendin. Hmm.. istersen parfümümü veririm. Yahut yastığımı vereyim. Hem sarılırsın hem de kokumu alırsın. Seversin çünkü sen sarılmayı." Ters bir şekilde bana baktığında tırsmadım değil açıkçası.

"Ne?"

"Ah birde bana Taehyungie dedin. Böyle lakaplar kullandığını bilmiyordum kkk." Çatık olan kaşlarını iyice çattı.

"Ne saçmalıyorsun sen." Sonunda ilgisini çekmiş olmanın verdiği mutlulukla gülümsedim.

"Sen sarhoş bir şekilde odaya döndüğünde sana yardım edip yatağa yatırdım. Sonra beni küçük  kardeşin falan sandın heralde.  Çünkü beni kendine çektin ve sayende üstünde düştüm." Ben alayla gülerken onun gözlerindeki ifade anında değişmiş, kahverengi boncuklara  karanlık bulutlar inmişti.

"Sakın ama sakın ailem hakkında tek kelime dahi etme." Dişlerini sıkarak ve tek tek söylediği bu kelimeler beni iyice germişti.

"Umm... şey afedersin." Başımı eğip ayağa kalktım. "Ben gitsem iyi olur..."

Gitmeme engel olan şey bileğime dolanan ince, uzun, kemikli ve ortam kadar soğuk olan eller değildi. Asıl gitmeme engel olan şey bununla birlikte duyduğum kelimeydi.

"Gitme." Bana bakan sulu gözlerle bir süre ne yapacağımı şaşırıp sadece kahve boncuklara baktım. Bileğimdeki ellerini yavaşça çekerken elinin yarattığı sıcaklık havanın keskin soğuğuyla tüm vücuduma bıçak gibi saplanmıştı.

Tekrardan oturup ona döndüm. Çoktan başını eğmiş olan Hoseok'un çenesini dikkatlice kavrayıp bana bakmasını sağladım.

"Bana anlatabilirsin." Güven vermek istercesine yumuşak bir tonda konuşmuş, çenesindeki elimi de sırtına indirip birkaç kere patpatlamıştım. Bir süre zamana ihtiyacı varmışcasına öylece durmaya devam etti. Ardından oturduğu yerde dikleşip o da bana döndü.

"Annemle babam çok genç yaşta tanışmışlar ve onlar daha evlenmeden annem bana hamile kalmış. Ailesinin kabul etmeyeceğini bildiğinden hemen evlenmek istemiş. Babam da kabul edince evlenmişler. Evlendikten bir hafta sonra babam sevdiği adama kaçmış ve evet babam biseksüelmiş. Annem de tekrar büyükannemlerin evine dönmüş. Çok ama çok zor şartlarda doğup büyümüşüm." Bir süre durdu ve yine uzaklara daldı. "Yani anlayacağın babam arkasında kendisine deliler gibi aşık hamile bir kadını bırakıp sevdiği 'adama' kaçmıştı." Bazı şeyleri şimdi daha iyi oturtmuştum. Bakışlarını boşluktan çekip gözlerime sabitledi. "İşte bu yüzden homofobiğim ve asla babam gibi olmayacağım."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu çok ama çok adaletsizdi. Hoseok tarif edilemeyecek bir şekilde iyi birisiydi. Babası ne kadar kötüyse o, o kadar iyiydi.

Beni düşüncelerimden ayıran omuzlarımdaki sıcaklıktı. Önce üzerimdeki monta sonra da montun sahibine, Hoseok'a baktım.

Gülümsüyordu. Kesinlikle gülümsemek Hoseok'a çok yakışıyordu.

"Titriyorsun." Ayağa kalktı. "Hadi odaya dönelim." Benim uykum hala gelmemişti ama.

"Ben biraz daha oturacağım sen git." Göz devirip kolumdan çekiştitirerek ayağa kaldırdı ve peşinden sürükledi.

"Bir de banyolusun. Hasta olacaksın." Bir saniye ben duş alırken o buradaysa ve ben ona duş aldığımı söylemediysem nasıl anlamıştı?

"Nasıl anladın?" Durup bana döndü.

"Kokundan." Bir saniye burada bir terslik vardı. Bunun hoşuma gitmemesi gerekiyordu. Peki o zaman kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?

BÖLÜM SONU

Eveet bir bölüm sonu dahaaa. Sizce Hoseok'un kendi içinde bir duygu savaşı mı var?

Babası gibi olmamak için duygularını bastırıyor olabilir mi?

Soruların cevapları diğer bölümlerde. Takipte kalmaya devam edin~

 Takipte kalmaya devam edin~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Prejudiced Love // VHOPE ~DUZENLENIYOR~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin