BİŞ

3 1 0
                                    

Herkes trene binmiş ve seslerinden anlaşıldığı üzere şaşkınlardı.İlay da hemen valizlerini alıp trene bindi. İçerisi harikaydı. Çiçekler , tablolar, mumlar vardı. Alışılmış trenlerin aksine içeride kanepeler ve sehpalar vardı, tıpkı bir ev gibi.

O biner binmez kapı kapandı. Düşmemek için hemen yakınındaki koltuğa oturdu,yanında genç ve oldukça yakışıklı bir adam vardı.

"Merhaba,acaba siz bu şehre daha önce gittiniz mi?Ben nasıl bir yer merak ediyorum da."dedi İlay  kibar bir edayla.
"Malesef ben de daha önce hiç gitmedim ve oraya dair bir fikrim yok. Belki birbirimize bu konuda arkadaşlık edebiliriz." dedi ve ses tonu bütün kadınları kendine aşık edebilecek kadar etkileyiciydi.

"Neden olmasın,ben bir iş görüşmesi için bir otele gideceğim ve belki birlikte o otelde kalabiliriz." dedikten hemen sonra daha yeni tanıdığı birine bu teklifi yapmak saçma gelmişti.

Ama adam samimi bir şekilde gülümsedi ve  "Kesinlikle, eğer bu şehir pek hoş bir yer değilse orayı güzelleştirecek biriyle olmak bana mutluluk verecektir" dedi.

İlay kızarmıştı,gerçekten utanmış ve şapşal haldeydi. "Tamam " dedi sadece.
Adam" Ben Tuğra" dedi ve elini uzattı. İlay da "Memnun oldum, ben de İlay "dedi adamın elini sıkarken ama adam elini sıkmaktan ziyade tutuyor gibiydi ve pek bırakmak aklına gelecek gibi durmuyordu,İlay'ın gözlerinin içine bakıyordu.
İlay gülümsedi "Elimi alabilir miyim ?" dedi. Niye yapmıştı ki bunu. Adamı utandırmıştı.

Tuğra hızlıca kadının elini bıraktı ama gözlerini o muhteşem gözlerden ayırmaya niyeti yoktu.
İçinden 'Eğer Tanrıya inanmayanlar bu gözleri görse,bunların bir tesadüf eseri olamayacağını anlar ve Tanrıya bu dünyaya böyle gözler yolladığı için şükrederlerdi' diye geçirdi.
O bunları düşünürken İlay  trendeki diğer yolcularla konuşmaya başlamış ve hatta herkes birbiriyle tanışmış gibi  duruyordu.
Uzun turuncu saçları olan kız:"Benim adım da Umay , bunlarda arkadaşlarım Ladin ve Günhan"dedi.
Arkadaşları da gülümsedi,tatlı insanlardı. Günhan isimli uzun boylu çocuk model olabilecek kadar yakışıklıydı ve " Ben ve kardeşim de oraya ilk kez gidiyoruz,umarım hoş bir yerdir. Tatile gitmeye değerdir."

"Siz ne yaptınız!" diye bağırdı en uzakta oturan genç. İlk kez konuşmuştu ve konuşana dek Tuğra onu fark etmemişti bile.

"Hadi ama şu lanet trene binmeden Google da 1 gün boyunca şu şehir ve iş başvurusunda bulunacağım otel hakkında bir şeyler aradım ama bulamadım." Kahkaha attı.

"Eğer berbat bir otel olsaydı,yalandan iyi resimler koyduğu bir sitesi olurdu. O bile yok.Düşünmek istemiyorum." sırıtmaya devam ediyordu.
Yanına dönen Tuğra İlay'ın çok endişelendiği gördü.İlay dudağını ısırıyor ve kırmızı saçlarının ucunu farketmeden yoluyordu.Diğerlerine baktı,onlarda endişeli gözükuyordu.
"Dert etmeyin millet. Gidip görücez ,en kötü hepimiz geri döneriz olur biter." Dedi Tuğra.
3 arkadaş ona hak vermiş gözüküyordu ama İlay , uzaktaki oğlana bakarak " Hangi otel bu ?" diye sordu.
"Tabiat  mı Bahçe mi ne zırvalıksa o işte, zaten fazla otel olduğunu da sanmıyorum lanet yerde."
Söyleyen oğlan hariç herkes aynı anda "Tabiat Bahçe mi ?! " diye bağırmıştı. O an herkes anladı ki herkes aynı yere gidiyordu ve kimsenin nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu.
                 ..................................

AGOLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin