Hâlâ, bu kocaman cehennemin içine nasıl düştüğümü anlayamıyorum.
Ben bu insanlara ne yaptım ki?
Ben nasıl yardım edebilirdim?Hiç bir fikrim yok.
Hayatında en sevdiği iki kişiyi kaybeden bir insan,bir canın ne kadar değerli olduğunu bilmiyor muydu gerçekten?
Neden beni öldürmek istiyordu ki?
Odaya geldiğimde, düşüncelerimden sıyrılıp içeri geçtim.
Gerçektende az önce söylediği gibi yatağın üzerinde katlanmış bir kıyafet vardı.Yanına da özenle koyulmuş siyah bir çift topuklu ayakkabı.
Yatağa yaklaşıp kıyafeti incelediğimde, şeytan kılığına bürünen Uzay'a haykırarak isyan etmek istiyordum.
Bu soğukta bir elbise giymek ne demek ya?
Hem de mini.
Hem de ateş rengini andıran kırmızı bir elbise.
''Allah kahretsin!''
Bir kez daha ağlamak ve deli gibi bağırmak istiyordum ama bunu yapamazdım.Çünkü bunu yapmaya bile halim kalmamıştı.
Çaresizce elbiseyi yatağa koydum.
Zihnime merak bildirilerini gönderen içimdeki kızı fark edince,o kağıdı hatırladım.
Uzay'ın odasından bir hışımla çıktığımda kağıdı pantolonumun cebine koymuştum.
Elimi cebime sokup kağıdı çıkarttım.
Acaba ne yazıyordu kağıtta?
Aman ya..Ne yazılmış olabilir ki? En fazla Uzay'ın eski sevgililerinden düşmüş bir nottur.
Sapık sonuçta.
Bir sürü kızla çıkmış tek gecelik işini halletmiş sonra da ayrılmıştır kesin.
İçimde belirip iyice büyüyen merakım,bu düşüncelerime katılarak geri adım attı.
Gardiroba doğru yönelip içerisindeki küçük cekmeceyi açtım ve içine -belki sonra okurum diye- kağıdı sıkıştırdım.
Çekmeceyide kapatmadan içinden yeni bir ihtiyaç malzemesi alarak yatağın üstünde duran kıyafete tip tip baktım.
Bir kez daha iç geçirip hayatıma,babama,annemin ninnilerine,kendime ve Azrail'ime küfür ettim.
Yatağa doğru gittim ve üstümü değiştirdim. Ellerim ve ayağım hâlâ kan lekeleriyle bir cinayet tablosu çiziyorlardı.
Ağrısı geçen ayağımın üstüne basa basa lavabonun yolunu tuttum.
Ellerimi,yüzümü ve ayaklarımı yıkayıp aynaya bile bakmadan hızla odaya geçtim. Daha fazla oyalanıp Uzay'ın sinirlenip bana çatmasını istemiyordum.
Odaya geldiğim gibi bana çok tuhaf gelen topuklu ayakkabıları giydim.
"Ee,ben şimdi bunların üstünde nasıl yürüyeceğim?"
Kendi kendime söylenip durdum öylece odanın ortasında.
Ben bunların üstünde bir adım bile atamazdım ki."Sen hâlâ hazır değil misin? "
Kapının arkasından gelen sesin Uzay'a ait olduğunu kavradığımda kendimi korumak amaçlı hemen atağa geçtim.
"Bu topuklu ayakkabılarla yeni arkadaş olduk. Biraz sohbet ediyorduk ta!" diye bağırdım duyması için.
Kapıyı aralayarak kafasını içeriye soktu.
"Tüh,geç gelmişim. Sen giyinmişsin. Oysa ben yardıma gelecektim daha." diye cevap verdi alay ederek.
"Pislik sapık. "
"İltifat etmeyi keste in aşağıya."
"İnebilsem inerdim dimi?"
Kapıyı tamamen açıp şaşırdığını belli ederek içeriye girdi. Takım elbise giymişti.
Ve Allah kahretsinki, çok yakışmıştı.
Takım elbiseyle ölümümü ziyarete gelen Azrail,bu kadar yakışıklı olabilir miydi gerçekten?
Neler diyorum ben ya.
İyice saçmaladım.Kulaklarımı iç sesime yöneltip "Kendine gel Mira. O senin düşmanın." dediğini isittiğimde gözlerimi Uzay'dan çektim.
Bana doğru yaklaştı.
"Sen şaka yapıyorsun dimi?" dedi kendini gülmemek için zorlayarak.
"Yok ya,ne şakası.Dedim ya, ayakkabılarımla yeni tanışıyoruz, sohbet ediyorduk sadece." Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim.
Bu halime bıyık altından gülen Uzay sert mizacını takınıp "Sen nasıl bir belasın ya?" dedi.
"Beni kaçırmadan önce düşünecektin."
Bunu söylediğim an ortamdaki büyü bozuldu.
Uzay'ın dudakları gerildi.
Kaşları öne doğru kıvrıldı.
Yumrukları sertleşti.
Ve Mavi gözleri kara perdeyle örtüldü.Söylediğim şeyin bu kadar kötü bir şey olabileceğini tahmin bile edememişken Uzay'ın ani hareketleri karşısında çok ürkmüştüm.
Dişlerini sıkarak tısladı.
"Kes sesini ve hemen aşağıya in."
Arkasına bile bakmadan odadan çıktı. Bir kez daha ne olduğunu anlamayan ben,adımlarımı kontrol altına alarak yürümeye başladım.
Sonunda aşağıya indiğimde, Uzay'ın koltukta oturmuş elinde bir kadeh içkiyi içip sehpaya usulca koyduğunu gördüm.
Burada olanlar bir kez daha zihnimi ziyaret ettiğinde arkama bakmadan kaçmak istediğimi kendime anımsattım.
Uzay ayağa kalktı ve göğüs dekoltesi olan elbiseme bakarak beni baştan aşağıya süzdü.
Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladığında, yıpranmış olduğumu yüzüme vurdu.
"Bu gün seninle bir anlaşma yapacağız küçük hanım."
"Ne-ne anlaşması bu?"
"Ölümünün gerçekleşmesi için yapacağımız anlaşma." dedi
Beni öldürecekti.
Hemde gözünü bile kırpmadan öldürecekti.
Başından beri yapması gereken şeyi bu gün yapacaktı demek.
Peki beni neden böyle giydirdi.
Allahım! Çıldıracağım ya!
Beni neden öldürmek istiyordu bu herif?
Bu soruya cevap bulunamadığı için ona sormaya bile tenezzül etmedim. Çünkü biliyordumki cevap vermeyecekti ve beni öldürecekti.
Eninde sonunda öldürecekti işte.
Bu düşüncelerin doğruluğunu anımsadığım da başımı öne eğdim ve göz yaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin verdim.
"Göz yaşların seni kurtaramayacak maalesef." diyerek bana doğru yaklaştı Uzay.
Cevap vermedim.
Çünkü az sonra Azrail'im, beni cehennemine götürüp ruhumu teslim etmeme izin verecekti.
Ve ruhsuz bedenim sonsuza kadar, kaybedecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİLLE ÖLÜM OYUNU
Mystery / ThrillerGizem/Gerilim Kategorisinde Zirve =》 #16 Genç bir kızın olağanüstü hikayesi. Ela gözleriyle etraftaki herkesin bakışlarını üzerine çekecek güzelliğe sahip bir peri kızının Azrail'iyle tanıştığı gün,tuzağa sürüklendiğinin müjdesini almıştı. Fakat bu...