Merhabaaa~
Bir günde iki bölüm 😏
Bi güzellik yaparsınız artık, yorumlara bayılırım :")🌘🌑🌒
"İçeri girdim, Taehyung. Kapatmalıyım."
Bir an duraksadıktan sonra neşeyle şakıdı. "Oh, pekala. Harika bir gün olacak Jiminie, fighting!"
Aramayı sonlandırırken derin bir nefes verip üzerimdeki gerginliği azaltmaya çalıştım.
Okul beklediğimden daha kalabalık ve gürültülüydü. Tek omzuma geçirdiğim spor çantasını sıkıca kavrayarak kendi bölümümü bulmak umuduyla etrafa bakındım. Fakat koşuşturan insanları gördükçe daha çok geriliyordum.
Ortaokulun koridorlarında sırf ufak tefek olduğum için hırpalandığım anlar yavaş yavaş düşüncelerimi ele geçirmeye başlıyordu.
Orada olduğunu fark etmediğim biri arkamda yüksek sesli bir kahkaha atınca sıçrayıp küfür ettim. Bu bardağı taşıran damlaydı.
Onsuz yapamayacağımı anladım ve Taehyung'ı aramak için telefonumu cebimden çıkarıp sessiz bir yer bulmak adına bir adım attım. Rehberde ismini bulduğum anda bir erkekle sertçe çarpıştık.
"Oh, afedersin." diyerek yere düşen telefonumu almaya eğildiğinde onu süzmek için fırsatım olmuştu. Oldukça uzun boylu ve yapılıydı.
Doğrulup telefonumu uzatırken bana güzel bir gülümseme sundu. Çekik gözleri ve esmer teni dikkat çekiciydi. Düzgün beyaz dişlerini sergilerken bir mankenden farksız görünüyordu. Hayranlık duymadan edemedim.
Telefonumu alıp gülümsemesine karşılık verdiğimde "Merhaba." deyip şirince kıkırdadı. "Adım Natale. Yeni misin?"
Bozuk ingilizcemle "Öyleyim." dedim. Olabildiğince kısa kesmeye çalışıyordum. "Jimin." diye belirtip uzatmış olduğu elini kavradım. Kısaca tokalaştık.
Korece "Memnun oldum." dediğinde şaşırarak kaşlarımı çattım.
"Oh, Korece biliyor musun?"
Gülerek zaten düzgün olan saçlarını eliyle savurdu. "Yarı Koreli, yarı İtalyanım." dedi.
Yüzüme rahatlamış bir ifade oturduğunda o da sessizce kıkırdadı. En azından konuşurken çekinmeyeceğim biri olduğu için sevindim.
"Sınıfına kadar eşlik etmemi ister misin?" diye sorduğunda üzerimdeki gerginlik kaybolmuştu bile.
"Çok sevinirim." diyerek gözüme girmek üzere olan saçlarımı geriye ittim.
**
Akşam yemek yerken bir yandan da Tae'nin MacBook'undan açtığı diziyi izliyorduk.
Elindeli tavuğu kemirirken anlaşılması zor bir şekilde "Şimdi kıza araba çarpacak." dedi.
"Ağzın doluyken konuşma, Taetae." derken kıza çarpan arabanın hangi model olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Tae "Şimdi bir şey derdim de.." diye mırıldandığı sıra çalan kapının sesi evde yankılandı.
"Birini mi bekliyorduk?" diye sormama rağmen kapıdakinin Jungkook olduğunu tahmin edebiliyordum. Vücudum anında ısınmış, kaskatı kesilmişti.
"Hayır. Git de aç, kimmiş görelim." deyip içi boşalmış tavuk kutusunu buruşturdu. Yalan söylediği benimle göz kontağı kurmayışından belliydi.
Kollarımı göğsümde birleştirip kaşlarımı çattım. "Jungkook'u çağırdın değil mi?"
Başta gözlerini kaçırsa da oflayarak masadan kalktı. "Ben çağırmadım. Sadece geleceğini söyledi ve sana haber vermedim." dedi. Buruşturduğu kutuyu ve bardakları toplayıp tezgaha taşırken sesini yükseltip ekledi. "Kapıyı aç, Jimin. Adam ağaç oldu kapıda."