Meeerhaaabaaaaaa kapkekleer
Neredeyse bir aydır bölüm atmadığım için utanıyor muyum? Evet..
Ama bölümü okuyup bitirdikten sonra bana hak vereceksiniz çünkü cidden bir şeyler yazma kabiliyetim sanki çok fazlaymış gibi bir anda tamamen yok oldu. Sanırım Sparrow dışında bir şeyler yazmaya başlamam lazım artık..
Yorumlarınız ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. Şunu nasıl okuduğunuzu anlamıyorum ama minnettarım gerçekten :')
Önemli bir not: Şırfıntı'yı unutmayın çünkü bölümdeki rolü büyük. Hani şu Jungkook'un Jimin'e aldığı peluş kaplumbağa şjsşsöjdld
Vee, işte uzun zamandır beklediğiniz ama beklentinizi asla karşılamayacak o bölüm;;;
🌗🌑🌓
"Dersin bitti mi? Neredesin?"
Omzum ve kulağımın arasına sıkıştırdığım telefona, "Geliyorum, Jungkook" diye cevap verip aramayı sonlandırdığım sıra final notlarını taşımaya çalışıyordum.
Derslere doğru düzgün katılmadığım için kaçırdığım epey nokta vardı ve bölüm derslerim için yapmam gereken pratiklerin yanında, okumam gereken sürüyle kitap birikmişti. Üstlendiğim sorumluluğun yalnızca düşüncesi bile beni terletmeye yetiyordu.
Binadan çıkınca güneş gözlerimi kamaştırıp seslice hapşırmama sebep oldu. Zamanında Natale'ye söylediğim bahar alerjisi yalanı şeytani bir gülümseme eşliğinde bana göz kırpıyordu sanki.
Park Jimin, sen çok kötü bir adam olmaya başladın.
Söylenerek bahçeyi katederken, spor salonunun yanındaki gölgelikli banklarda oturan Natale ve Jin'i görüp, çekinerek gülümsedim. Neyse ki en azından Jin bana karşılık vererek aptal gibi görünmemi engellemişti.
Barda geçirdiğimiz gecenin üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti ve bu süre içerisinde Jin'in evinden eşyalarımı aldığım zaman dışında neredeyse hiç görüşmemiştik. Natale'ye karşı mahçup hissediyordum çünkü kırık kalbimin arkasına sığınarak onun kalbini kırmayı uygun görmüş, ne kadar alçak davrandığımı tamamen ayılıncaya dek farketmemiştim ve farkettiğimde de bunun kimseye faydası olmamıştı.
Yakıcı sıcağın ve suçluluk hissinin getirdiği bunalmışlık tüm bedenimi sarmışken kampüsün dışına çıktığımda karşılaştığım manzara, tüm stresimi tuzla buz etti. Jungkook arabasının kaputuna yaslanmış beni beklerken çevrede küçük bir izleyici kitlesi oluşturmuştu ve bundan rahatsız gibi görünüyordu. Fakat elden bir şey gelmezdi. Bahçede yaşananlardan sonra olay herkesin kulağına gitmiş, yüz yüze bile gelmediğim insanlar ismimi bilir olmuştu ve her an üzerimde hissettiğim bakışlar içimdeki ufacık derslere gelme isteğini de paramparça ediyordu. Bana bakarak konuşurken fısıldama gereği bile duymuyorlardı çünkü onların gözünde ben İngilizce bilmeyen, derslere gelmek yerine evli bir adamla yatıp kalkan Koreli balet çocuktum, o kadar. Birçoğunun gözünün önünde rencide edilip, üstüne bir de dayak yemiştim. Şaşırtıcı olan kısım ise, tüm bunlara rağmen bana acıyarak bakmak yerine imreniyor gibi görünüyorlardı çünkü çok sonra öğrenmiştim ki, eyalette Jeon Jungkook'u tanımayan insanların sayısı yok denecek kadar azdı.
Zengin işadamı, yaptığı ihtişamlı düğünle de çokça konuşulmuş, bir o karar gösterişli eşiyle medyada tozu dumana katmıştı ve bir anda neredeyse herkesin favori çifti oluvermişlerdi. Ta ki, Jungkook ortadan kaybolana dek.