11.Bölüm: "Orkostrofobi."

158 7 5
                                    

                                                          ✖✖

"Şşştt.. Ağlama.." diye fısıldadı. "Sadece sarıl bana." diye ekledi sonra sessizlik eşliğinde.Bacaklarının üzerinde yerimi bulup kollarımı boynuna sardım. Onun da bana sarıldığını hissettiğimde yalnızca saniyeler geçmişti. Kalbim tekledi, sadece onun tek bir dokunuşu benim canımı yakıyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Hiçbir şey yapmadığında bile beni mutlu edebilme yeteneğine sahipti. Beni en çok üzen de oydu, mutlu eden de. Tamamen onun çekim alanındaydım ve çıkmam imkansızdı. Radyasyondan farksızdı, ruhum için zehirliydi. Onunla olmak istemiyordum çünkü ona zincirlenmiş gibi bağlanmaktan korkuyordum. Ne yazık ki korktuğum başıma geliyordu: ona her şeyiyle bağlanıyordum. Onun olmadığı bir odada kapalı kalma korkum vardı. Bir çeşit: Orkostrofobi'ydi sanırım hastalığımın adı.

Ne kadar süre geçtiğinden bihaber, öylece kalakalmıştık. Bana saatler sürmüş gibi geliyordu. Yüzüne bakmak için geri çekildiğimde bu anı bekliyormuşçasına konuşmaya başladı. "Aslında çoğu kez seni hakedecek ne yaptım diye düşünüyorum ve cevabını bulamıyorum. Tamamen ve baştan aşağıya şanslıyım." Bir şey söylemek için ağzımı açtım ama sonra onun nefret ettiği gibi lafını kesmek istemedim. "Sen olmasan atlatamazdım." dudakları kıvrıldı. Açıkça gülümsemesini tutamıyor gibi bir hali vardı. O gülümserken ben ona git gide aşık oluyordum.

Acaba ne kadar güzel gülümsemesi olduğunun farkında mıydı?

O gülümsedikçe ben o gülümsemeyi gören herkesten kıskanıyordum onu. Ölüyordum ve elimde yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Korkuyordum da aynı zamanda.

Ölümden değil, onunla olamamaktan korkuyordum.

"Kelimenin tam anlamıyla şanslıyız ki birbirimize sahibiz." dedim.

*

Pazartesinin sıkıcılığından bir duble daha. İşe gitmek için erken kalkma zorunluluğu beni öldürüyor.  Aynı zamanda da üzerimde büyük bir uyuşukluk var. Koltukta uyumamızın etkili olduğunu düşünmüyor değilim aslında. Boynum tamamen tutulmuş ve kendimi birden bire onun üzerinde uzanmış olarak buluveriyorum. Dar kot pantolonum ve kırış kırış olmuş gömleğim de pek rahat bir ortam oluşturmuyor aslında.

Uyandırmamak için bir taraflarımı yırtarcasına onun üzerinden kalkmaya çalışırken mırıltısını duydum ve aniden gözlerini açınca 32 diş sırıtmak durumunda kalmıştım.

"Hey." dedim en yapmacık gülümsememle.

"Günaydın." deyip burnuma küçük bir öpücük kondurdu. Yüz üstü göğsüne uzandığımı hatırlıyorum dün gece, demek ki dalıp gitmişiz öylece. Düşündüğüm kafiyeli cümleye karşı dudaklarım kıvrıldı. Şapşal şapşal sırıttık birbirimize. Dudaklarını 2 parmağımla sıkıp "ördek" espirisi yapmasam olmazdı ama. O da benim küçük burnumla dalga geçmiş bulundu. Uzun bir süre o şekilde nedensizce eğlendik. Sonra zamanın akıp gitmesine küfredip sesli düşündüm. "Her ne kadar istemesem de işe gitmem gerekiyor."

"Ben de bundan nefret ediyorum ya." dedi dişlerinin arasından.

"Erken gelmek için çabalayacağıma emin olabilirsin." Göz kırpıp baş parmağımı havaya kaldırdım.

"Sabırsızca bekleyeceğim." Gülümsedi.

Her zamanki tanıdık yolda yürürken birden yağan yağmura karşı 'dalga mı geçiyorsun?' gülümsememi gönderdim. Üzerimde Orkun'un bana daha geçen günlerden birinde aldığı ceket vardı ama saçlarım savunmasızdı.

"Hadi ama! Daha yeni düzleştirmiştim!"

Tam o anda birden başımın üzerinde koyu mavi renkli bir şemsiye beliriverdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 02, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Seni KaybedememHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin