"Miyavvv, miyavvv, miyavvv"
Mart kedisi miyavlıyordu yine. Ne çektim ben ya bu kediden. Resmen yataktan sürünerek banyoya gittim. Muhteşem (!) saçlarım ve dün akşamdan kalan yapmaya çalıştığım ama başarısız olduğum makyajımla kesinlikle harika (!) görünüyordum.
Ama şu anda bunlarla hiç uğraşamazdım. Sonuçta iki dakika sonra halam ekmek almak için gönderecekti beni ve bundan kesinlikle kaçış yoktu. Her ne kadar saçlarım kirli olsa da çabuk bir topuzla onu da hallettim. The Joker'a benzeyen makyajıma gelince de yüzümü iyice yıkadıktan sonra dolaptan elime gelen ilk kıyafetleri aldım. Nasıl olsa şuradaki marketti kim görecekti hani?
Maalesef yağmur yağıyordu ve ben uyku sersemliğinden montumu almayı unutmuştum. Kapıyı kapattığımda artık çok geçti. Anahtar? Ceplerimi boşalttım. Birkaç çöpten başka hiçbir şey yokru.
İÇ SES: Bravo! Melis için bir alkış lütfen. Bütün hayranları kapıda! Anahtar unutma şampiyonu!
Anlaşıldığı üzere başıma milyonlarca kez gelmişti bu anahtar olayı. Özellikle mart ayında.
Sabahın bir köründe kalkınca böyle oluyor tabii. Her neyse ekmeği aldıktan sonra halam uyanmış olur. Kapıyı çalarım.
İstanbul'un antika bir sokağında oturuyordum. Her yer ıslaktı. Böyle durumlar her zaman başıma geldiğinden ben de her zamanki taktiğimi kullandım. Balkon altları.
Bir balkondan diğerinin altına atlarken aslında bayağı eğleniyordum. Tabii bir yerim donmasaydı çok daha eğlenceli olabilirdi.
Aslında buradaki evler bayağı pahalıydı. E sonuçta antika tabii.
Kızların beyni karışıktır. Multitasking yapmakta bir numaradırlar (aynı anda bir kaç iş yapmakta) Ben de bir yandan yağmurun güzelliğini, evlerin fiyatını, eve dönünce halamın yüzünü, bir de The Notebook filmini düşünüyordum. Ne filmdi o ama ya! Her kızın ağladığı ve iç geçirdiği, erkeklerinse neredeyse her kız arkadaşıyla izlemiş olduğu ve artık bıktıkları film. Efsanedir o ya. E tabi ben sevgilimle izlememiştim. Eğer sevgilimle izlemiş olsaydım, şu an burada el ele tutuşup filmi izlemez, yaşardık. diye düşündüm.
Markete gelmiştim. Otomatik kapılardan öyle bir hızla daldım ki, kasiyer kız az kalsın gözlüklerini düşürecekti.
"Merhaba. Ne yağmurlu değil mi?"
Markette benden başka iki ya da üç kişi vardı. Demek ki sabahın bu saatinde kalkan bir tek ben değilmişim. Çikolata ve şeker bölümüne girmekten kendimi alıkoyamadım. Bir paket çikolata alıp, ekmeklerin olduğu bölüme yöneldim.
Ve... Ekmek yoktu!
Hayatım resmen kaymıştı. Halam iyi, hoş kadındı ama iş sorumluluklara gelince asla affedemez oluyordu. E ne de olsa emekli öğretmendi hani. Kasiyere hemen sordum ve bana bugün yeni ekmek gelmeyeceğini söyledi. Zaten gelse bile ben o kadar bekleyemezdim ki! Hem bugün de pazardı.
"Başka açık market var mı?"
"Sadece diğer caddede var. O da yarım saatinizi alır."
NE??!! Ne iki saati ben şurada iki dakika bulamıyorum kadın yarım saat diyor!
"Peki teşekkürler."
Artık koşmam gerekiyordu. En azından beş dakika geç kalırdım. Ve son hız yağmurda koşmaya başladım. Kasiyerin "Çikolatanızı unuttunuz" dediğini duymadım bile.
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altına mavi eşofmanlı, kırmızı tişörtlü bir kız görseniz ne yaparsınız soruyorum size. Bir de kız hala The Joker'a benziyorsa...
Sonunda caddeye vardım. Aman Allah'ım! Ne kadar da çok insan var! Hem saat kaç ki? Koşarken bir yandan saate baktım. NEE! Yedi buçuk mu?! Hayatım kaydı benim! Bittim ben!
Sonunda markete vardım. Otomatik kapı bozuktu galiba. Bekledim. Bekledim açılmıyor. Sonunda canıma tak etti, başladım kapıyı iki yana açmaya. Doğrusu bu markete daha önce gelmemiştim. Hem bu yılda hangi hala yeğenini ekmek almaya gönderir ki? Çok klişe. Kapıyı açtım. Yağmurdan sırılsıklam bir şekilde içeri daldım ve bana dönen bütün gözleri görmezden geldim. Sonuçta yağmur yağıyordu değil mi? Ama insanlar önce bana, sonra da kapıya bakıyorlardı. Ve işte o an farkettim. Çıkış yazısı.
Bir süre sonra kapı düzeldi, ben de ekmek arayışıma geri döndüm. Bugün de herkesin ekmek alacağı tutmuş yarabbim! Gerçekten ekmek reyonunda ondan fazla insan vardı. Başka çare yoktu. "Pardon, affedersiniz, geçebilir miyim?" diye diye zorla da olsa insanların arasından geçtim. Hemen Az-çavdarlı-çok-buğdaylı-yüzde-yüz-tahıl-ekmeği aradım.
"Harika görünüyorsun." sesin geldiği yöne dönme gereği bile görmedim. Amma fazla tür ekmek varmış burada da ya!
"Şşş, sana diyorum yağmur güzeli" Şu da her kimle konuşuyorsa sussun da şu ekmeği bulayım ben!
Bir el omzuma dokununca irkildim. Kimdi ya bu! Şimdi kimseyle uğraşacak halim yoktu.
"Ne var ya!..." kafamı çevirmemle sözümün yarıda kalması bir oldu. Ooooo. Bu ne ya?
Artık kesinlikle kafayı yiyordum. Çocuk çok yakışıklıydı. Ama anlatılamayacak bir derece. 1'den 10'a kadar bir sayı ver deseler kesinlikle 100,1000,10 000, 100 000, 1 000 000... falan derdim. (sayıları okumaya kasamadıysanız bendensiniz :D) Öyle bir varlık hani. İnsan üstü falan. O ne yaa. Sapsarı saçları vardı. Bekle... Tam olarak sarı denemez aslında yani, nasıl desem... altın rengi. Bu berbat yağmurda bile etrafa ışık saçmayı başarıyorlardı. Gözleri... O gözlerle bir saniye bakmış olsam bile renklerini ayırt edebilmiştim. Büyük, hatta devasa irisleri vardı. ama renkleri... Yeşilin etrafına altın rengi. Tıpkı bir aslana benziyorlardı. Çok ama ÇOK parlaklardı. Gülümseyişi. Anlatılamaz ve unutulamaz. Gamzeleri çenesinin yanındaki diğeri iki gülücük gibi görünüyordu. Çok ama çok şirindi. -Kızsal deformasyon-
"Hey! Beni duyuyor musun?"
"Hı? Ne? Evet."
"Diyorum ki bunu mu arıyordun?" Sanki ben işitme engelliymişim gibi konuşmuştu. Her ne kadar üşümüş olsam da kıpkırmızı kesildiğimi hissediyordum. Her ne zaman utansam veya kızsam kıpkırmızı kesilirim. Bütün karizma gitti şimdi. Değil teyzemi düşünmek, aklımın ucundan bile gçmiyordu. Multitask yaptığımızı söylemiştim ya işte o yalan oldu şu an. Şimdi o çocuktan başka bir şey düşünemiyorum.
Çocuk ekmeği gözüme sokarcasına salladı. İşte o zaman aklım başıma geldi. Ekmek! Tabii ya! Ben çocuğun büyüsüne hala kapılıyken
"Hı-hıı" diyip elindeki Az-çavdarlı-çok-buğdaylı-yüzde-yüz-tahıl-ekmeğini aldım.
Kapıdan çıkarken hala aklımda o çocuk vardı. Onu bir daha görebilecek miydim bilmiyordum, hep aklımda olacağı kesindi. Ama şu anda halama duyduğum korku bir süreliğine çocuğa duyduğum hayranlığın üstüne geçti. Ve son gücümle ekmeği ıslatmamaya çalışarak koşmaya başladım.
ARKADAŞLAR UMARIM İLK BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNİZDİR. OKUYAN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM. BUGÜN GEÇ SAATLERDE YA DA YARIN YENİ BÖLÜMÜ YAZABİLİRİM. VOTE'LARSANIZ ÇOK SEVİNİRİM ^.^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ara Sokak (ASKIDA)
Teen FictionHani bazen dersiniz ya 'daha kötüsü olamaz' İşte ben de öyle diyordum. Taa ki, o sabaha kadar Hayatım hiçbir zaman eskisi gibi olamayacaktı. Zaten berbat olan eski hayatım gibi. Umutsuz bir aşk... Kalpsiz bir yürek... Zorunlu hayat... Kısıtlı sevgi...