Prova çok yorucu geçmişti ve oldukça terlemiştim. Yanımda getirdiğim yedek kıyafetimi giymek için arkada bulunan soyunma odasına geçtim. Burası kızların yani Seçil ve benim hazırlık odamızdı. Son hazırlıklarımızı bu odada yapar kostümlerimizi burada giyerdik.
Erkeklerin giyinme odasına koridorun sonundaki kapıyıdı ve üzerinde kuru kafa resmi vardı. Onu kapıya yapıştıran tabiki Murat'tı.
Erkeklerin odasının tehlikeli olduğunu ve kızların girmemesi gerektiğini söyleyip gözdağı verirdi. Buna uzun bir süre gülmüştük. İçeride en fazla kirli çoraplar, terli tişörtler, belki de bir kaç traş köpüğü olmalıydı. Bunlarda bizler için hiç de tehlikeli değildi. Ama yinede bir kaç yıldır burada olmama rağmen oraya hiç girmemiştim. Odanın adını gizemli oda koymuştuk. Stüdyonun tüm gizemi o odada saklıydı. Yani Murat'a göre öyleydi.
Üzerimi değiştirip kirli kıyafetlerimi bir poşete koyduktan sonra sırt çantama sıkıştırıp odadan çıktım. Eve yetişmek için hızlı adımlarla çıkış kapısına giderken koridorun sonundan gelen ayak sesleriyle kafamı o tarafa çevirip gelenin kim olduğunu anlamaya çalıştım.
Koridor karanlık olduğundan aradaki mesafe kapanmadan kim olduğunu anlamak zordu. Ayak sesleri yakınlaştığında gelenin bay kasıntı Ömer olduğunu anlamıştım. Görmezlikten gelip tekrar kapıya yöneldiğimde onunda peşimden geldiğini farketmiştim. Ama umursamadan yürümeye devam ettim. Evine gitmek için çıkışa geldiğini düşünmüştüm. Son çıkış kapısını da açıp eve giden yola doğru saptım. Cebimden telefon ve kulaklıklığımı çıkarıp vakit kaybetmeden en sevdiğim parçalardan birini açıp dinlemeye başladım.
Sert esen rüzgar içimi titretiyordu. Üzerimdeki paltoya biraz daha sarılıp adımlarımı hızlandırdım. Motorumu tamire bıraktığım için bir haftadır yürüyerek gidip geliyordum. Eğer bozulmamış olsaydı. Ömer denen kasıntı adamla karşılaşmak zorunda kalmazdım. Evrenin oynadığı bu küçük oyuna bir kez daha lanet ettim.
Bir kaç saat önce şarhoş adamlar tarafından sıkıştırıldığım sokağın köşesini dönünce arkamda gördüğüm gölgeyle gerildiğimi hissettim. Yüksek ihtimalle takip ediliyordum. Müziğin sesini kısıp adımlarımı yavaşlattım. Kafamı hafifçe arkaya çevirip kim olduğunu anlamaya çalışmıştım. Ama fazla yakınımda olmadığı için kim olduğunu anlayamamıştım. Tüm cesaretimi toplayıp bir kereden arkamı döndüm.
Tüm heybetiyle yürürken bir yandan da elindeki telefonuyla ilgileniyordu. Hava karanlık olmasına rağmen geniş omuzları, dalgalı, anlına düşmüş saçları ve aptal sırıtışı onu tanımama yetmişti. Egosu ve kibiri boyundan daha uzundu. Yürürken bile dik dik kendineden emin bir şekilde yürüyordu. Oldukça bencil ve kendini beğenmişti.
Durup onu süzdüğüm anlayınca karşımda durup kafasını telefonundan kaldırdı. Gülen yüzü bir anda gevşedi ve kaşları çatıldı. Karanlık koyu bakışları gözlerimi bulduğunda bende en az onun kadar dik olan bakışlarımı onu rahatsız etmek istercesine üzerine dikmiştim.
"Sen beni mi takip ediyorsun?" diye sesszice homurdandım. Ellerimi göğsümün altında birleştirip vereceği cevabı bekledim. Bakışlarını üzerimden çekip telefona yöneltti ve tekrardan yürümeye başladı. Önümden geçip giderken burnuma çalınan erkeksi kokusu başımı döndürmüştü. Parfümü gerçekten çok güzeldi.
Kokusunun etkisinden çıkıp hızlı adımlara ona yetiştim. "Hey! Sana diyorum." dedim omuzumdan tutup onu kendime çevirirken. Kafasını kaldırıp aptalmışım gibi bakmıştı bana. Telefonunu arka cebine yerleştirip ellerini de üzerinde ki şişme montun ceplerine soktu. Kafasını dik bir şekilde kaldırıp yukarıdan bana bakmaya başladı. Gözlerinindeki karanlığı umursamadan dikkatlice bakmaya devam ediyordum. "Konuşsana." dedim sesim biraz önceye göre yükselmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
Fanfiction"Bal gözlerinin içindeki kızıllığa aşık olmuştum ben. Çok değil, biraz Ateş biraz Güneş biraz Sen." Elimin tersiyle ittiğim hayat kestirme yollardan yeniden kucağıma düşerken yanında getirdiği hediye de paha biçilemezdi. Müzik kapalı, gizemli bir ku...