Yarım saattir tezgahın etrafındaki taburelere oturmuş birinin konuşmaya başlamasını bekliyorduk. Semih ile Ömer ara ara göz göze gelip sanki anlaşırmış gibi birbirlerine bakarken Aras, Murat, Seçil ve ben artık sabırsızlıkla bir şeyler söyleyip nereden tanıştıklarını anlatsınlar istiyorduk.
"Artık biriniz anlatsa mı? Hayır öleceğiz meraktan."
İçimdeki sese tercüman olan Seçil iki elini çenesine koyup tezgaha eğilmiş bir şekilde Semih'e bakıyordu. Aras ve Murat da gergin bir şekilde arkalarına yaslanmış Ömer ve Semih üzerinde mekik dokuyorlardı. Geliba masada en rahat olan kişi bendim. Ömer'e güveniyordum ve bu konu her neyse beni üzmeyeceği kesindi.
"Ömer anlatsa daha uygun olur." Semih dakikalar süren sessizliğini bozduğunda bu sefer herkesin bakışları Ömer'e dönmüştü. Ömer ise sadece bana bakıyordu. Ona doğru gülümseyip "Hadi artık anlat sevgilim." dediğimde rahatlamış gibi bir nefes alıp geriye yaslandı. Benim gergin olmamam ona güç vermişti.
"Biz Semih'le sekiz yaşında tanıştık." dedi. Ellerini ovuşturup kafasını eğerken "Yetimhanede..." deyip Semih'e döndü. Herkes hayretle Semih'e dönmüştü. Çünkü beş senedir tanıdığımız semih bize yetimhanede büyüdüğünü söylememişti. İşin en çetrefilli kısmı benim Ömer'in yetimhanede büyüdüğünü şimdi öğreniyor olmamdı. "Nasıl yani senin annen..." Murat yanındaki Semih'e bir şey söylemek ister gibi dudaklarını oynattığımda Semih sözünü kesip "Şirin anne benim manevi annem gerçek annem değil." demişti.
Aklım almıyordu. Yıllardır öz annesinin Şirin teyze olduğunu sanıyorduk ve Semih bize hiçbir şey anlatmamıştı. Ömer hakkında da yavaş yavaş bir şeyler öğrenmeye başlamıştık. Öğrendiğim şey canımı sıksada önemli olan Ömer'in yanında olmaktı. Uzanıp elini tuttuğumda bana bakıp burukça gülümsedi.
"Birlikte Bursa'da aynı okulda okuduk. İlkokulu da liseyi de." diye devam etti Ömer. Herkes susmuş hikayenin devamını bekliyordu. "İşte sonra ikimizde lise bitince yurttan ayrılıp bir eve çıktık. Ben bir şekilde imkan bulup konservatuvar okudum. Semih ise okuyamadı."
"Çünkü Şirin anne hastaydı ve çalışıp ona bakmam gerekiyordu. Daha sonra Ömer işinde yükselip İngiltere'ye gitti. Bende sizinle tanışıp müzik yapmaya başladım." Semih sanki anlatırken kırk yerinden parçalara ayrılıyormuş gibi ağır ağır sözcükleri seçerek konuşuyordu. Ömer ise bulunduğu durumdan hoşnut gibi görünmüyordu. Anlaşılan ikiside eski defterlerin ortaya saçılmasını istemiyordu.
"Şirin anne ikimizi de çok severdi. Yetimhanede sık sık bizi ziyarete gelirdi. Semih'i de beni de oğlu gibi gördü hep." dedi Ömer Şirin teyzeyi anınca gülümsemişti. Onu sevdiği belli oluyordu.
"Peki niye yanına almadı sizi? Yani evlatlık alabilirdi sonuçta." diye atıldı Aras. Semih sandalyesini geriye doğru çekerken "Çünkü eşi ölmüştü Şirin teyzenin ve evli olmadığı için evlat edinemiyordu. Ama bize hep oyuncaklar getirir sürekli ziyaretimize gelirdi. " diye yanıtladı Semih.
Şimdi herkesin yeniden susma zamanıydı. Bu konu üzerine başka hiç kimse soru sormamıştı. Semih ile Ömer bir şeyleri açıklamanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes alırken benim kafamdaki tüm sorulara cevap bulamamam içimi yiyordu. Peki Ömer neden İngiltere'ye gitmek zorundaydı. Eğer ailesi yani Şirin teyze ve sevdikleri burdaysa neden gitmesi gerekiyordu. Sabaha oranla kafamda artan sorular bitmek bilmiyordu.
Ömer'in birbirimizi tanımaya başladığımız gün beni neden yetimhaneye götürdüğünü şimdi anlıyordum. Bana geçmişini açıkça göstermişti o gün. Ama ben anlayamamıştım. O küçük çocukların Ömer'le o kadar iyi anlaşmalarının sebebi de bu olmalıydı. Çünkü Ömer de onlardan biriydi. Onlar gibi bir hayatı vardı ve birbirlerini en iyi anlayacak olanlar onlardı. Yalnızlık, kimsesizlik, sevgisizlik ve daha nice ortak küme de yer alıyorlardı. Bense tüm bunlardan habersizdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
Fanfiction"Bal gözlerinin içindeki kızıllığa aşık olmuştum ben. Çok değil, biraz Ateş biraz Güneş biraz Sen." Elimin tersiyle ittiğim hayat kestirme yollardan yeniden kucağıma düşerken yanında getirdiği hediye de paha biçilemezdi. Müzik kapalı, gizemli bir ku...