Koştum.. Koştum
Aklımdaki tüm düşünceler beynimde bir şimşek gibi çakarken var gücümle nefessiz kalmış olsam bile deli gibi koştum. Ömer'in başına bir şey gelmiş olma ihtimali bile beni bu kadar mahvederken ondan ayrı kalma düşüncesi tamamen aptallıktı. Kaybetmekten deli gibi korkarken onu tamamen kaybetmiş olabilirdim.
Ve ben şu an daha önce hiç korkmadığım kadar çok korkuyordum.
Pişmandım. Sadece onu sevmekten vazgeçtiğim için değil biraz önce onunla gitmediğim için. Bana 'seni seviyorum' dediğinde yalan söylediğini düşünmek istediğim için. Ona geç kaldığım her an için deli gibi pişmandım. İnsan kalbine korku yerleşemeden neyden vazgeçtiğini anlayamazmış. Şimdi anladım.
Adımlarım evin önünde son bulmuştu. Dizlerim yeri inletecek kadar titriyordu. Bu sefer de kapıyı çalmaya korkmuştum. Motor yarışına gittiğini bilsem de yarış alanından önce buraya gelmiştim. Sanırım oraya gitmeye de korkmuştum. Apartmanın önünde çöküp yere doğru eğildim. Hıçkırıklarım tüm sokağı inletiyordu. Önüme düşen üç gölgeyle Aras, Murat ve Seçil'in de peşimden geldiklerini anlamıştım. Onlarda şu an ne kadar aciz olduğumu düşünüyor olmalıydı. Sessizlikleri hiç hoşuma gitmemişti.
"Ömer.." diye mırıldandım son çıkan nefesimle. Ne zaman yağmaya başladığını bilmediğim yağmur daha da hızlanmıştı. Kıyafetlerimin ıslanmış olması umurumda değildi. Şu an tek isteğim Ömer'in hâlâ hayatta olduğunu bilmekti. Derin derin nefesler alıp hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım. Hızla telefonumu cebimden çıkarmıştım. Gözümden akan yaşları elimin tersiyle silip Ömer'in numarasını çevirdim. Aramak neden daha önce aklıma gelmemişti ki?
Telefonun diğer ucundan 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.." klasiği duyduğumda sinirle telefonu yere fırlatıp haykırarak ağlamaya başladım. Telefonuna ulaşılamaması kötüye haberdi. Kafamı yere eğip ellerimi yere vurmaya başlamıştım. Ne yaptığını bende bilmiyordum.
Gözümü açıp yüzüme yansıyan beyaz ışıkla yerimde dikleştim. Işık gözümü alıyordu. Bu yüzden motorun üzerindeki kişiyi tanımam çok güçtü. Motor durup kask çıktığında gözlerimin gördüğünün bir halüsinasyon olup olmadığını anlamak için bir kaç kez gözlerimi kırptım. Hayal değildi karşımdaki kişi Ömer'di.
Yerden kalkıp boynuna atlamam saniyelerimi almıştı. Şaşırmıştı bunu beklemiyordu. Bense boynuna sıkı sıkı sarılmış oradan hiç çıkmak istemiyormuşcasına gülüyordum. Geri çekilip şaşkın yüz ifadesini gördüm. Kaşları çatık dudakları hafif aralıktı. Arkamızda bizi izleyen kişileri ve şu an ne olduğunu anlamadan öylece dikilen Ömer'i umursamadan alt dudağını dudaklarımla buluşturdum.
Usul usul incitmek istemeden öpüyordum. Onun da karşılık vermesiyle ilk şoktan çıktığını anlamıştım. Nefessiz kalıp geri çekildiğimde yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözlerimi kapatmıştım. Ellerim sakalların da geziniyordu. Ellerini belime yerleştirip beni iyice kendine çekti.
"İyi misin sen?" diye sordu. Kafamı sanki daha önce hiç bu kadar iyi olduğumu hissetmemişim gibi salladım. "Çok..çok iyiyim." dedim. "Gidelim buradan. Lütfen." diye ekledim.
Ellerimi sıkıca kavrayıp "Gidelim." demişti. Bir kaç saniye arkamdaki arkadaşlarıma bakıp yeniden bana döndü. Bana verdiği kaskı kafama geçirip motora bindim. Onunla en çok istediğim şeydi birlikte motora binmek. Şimdi onun beline sıkı sıkı sarılmıştım. Defalarca o muhteşem kokusunu ciğerlerime doldururken bana neyi çağrıştırdığını düşünmüştüm. Bana bu kadar yakın olunca anlamıştım. Ömer portakal çiçeği gibi kokuyordu. Biraz acı, biraz da tatlı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
Fanfiction"Bal gözlerinin içindeki kızıllığa aşık olmuştum ben. Çok değil, biraz Ateş biraz Güneş biraz Sen." Elimin tersiyle ittiğim hayat kestirme yollardan yeniden kucağıma düşerken yanında getirdiği hediye de paha biçilemezdi. Müzik kapalı, gizemli bir ku...