Episode 25. "Joint."

16.2K 608 98
                                    

Bölüm ithafı @oyauzun'a gidiyor. İyi okumalar.

Bölüm 25. "Ortak."

2 hafta sonra.

Zayn.   

"Anne, ben geldim!" Evin anahtarını vestiyere asıp montumu çıkardım. "Zayn." dedi annem yukarı merdivenlerden inerken. Yüzünde o her zaman ki sevdiğim gülümsemesi yoktu. "Baban yukarıda, seni bekliyor." Aynı ifadesizlikle salonun kapısından içeri girdi. 

Kaşlarımı çatıp merdivenleri çıktım. Çalışma odasının kapısını nazikçe çaldım ve babamın tok sesi duyuldu. "Gir." Kolu çevirip içeri girdim ve kapıyı kapatıp koltuğa oturdum. Babam masada önündeki kağıtlar, gözündeki gözlükle oturuyordu. "Beni çağırmışsın baba." Başını sallayıp gözlüğünü çıkardı. "Kredi kartların Zayn." dedi. "İptal ettirmem gerekiyor." "Kullanmıyorum." dedim hızlıca. Gözlerini dikip bana baktı. "Nakit kullanıyorum baba. Restoranttan kazandığım paralar." Başını salladı ve sandalyedeki oturuşunu dikleştirdi. Kredi kartlarını neden iptal ettirmesi gerektiğini anlayamamıştım.

"Yarından itibaren her gün benimle şirkete gelip çalışman gerekiyor." dedi. Sesi şu ana kadar duyduğum en kaba ve en ciddi ifadeyi barındırıyordu. "Neden?" dedim kaşlarımı çatarken. Elini bana doğru uzattı. "Kredi kartını ver." Koltukta sırtımı gerip arka cebimden cüzdanımı çıkardım ve içinden kredi kartını çıkarıp babama uzattım. 

"Baba, ne oluyor söylecek misin?" Derin ve sıkıntılı olduğunu düşündüğüm bir nefes aldı. "Batıyoruz, Zayn." 

Batıyoruz, Zayn.

Batıyoruz.  

"Nas-nasıl?" zorlukla çıkan sesime ben bile inanamadım. "Bitti. Para yok. Kumaş yok. Üretim yok. Sonumuz yaklaşıyor."

O koca adam Yaser Malik, çaresizce gözlerimin içine baktı. "Evin direği, paslandı. Yıkılmak üzere ve bunu durduracak hiç bir şey yok."

Herkesin küçükken ya da ergenlik döneminde örnek aldığı bir insan olmuştu. Bir sanatçı, oyuncu, şarkıcı.. Mükemmel olduğunu düşünür, bütün hatalarını görmezden gelirdiniz.

Benim örnek aldığım insan babamdı. Mükemmel değildi. Hata yapardı. 

O yıkılmazdı. Çaresiz olsa bile ailesi için her zaman güçlü görünmeye çalışırdı.

Bir seferinde, karnemi aldığım gün, babam daha bu kadar ünlü değildi. Küçük ve mütevazi bir evimiz vardı.

Babam karnem iyi gelirse bana bisiklet alacağını söylemişti. O gün karnemi aldım, eve geldim. Ve sabah uyandığımda bahçede beni bir bisiklet bekliyordu. Sonra öğrendim ki babam, o bisikleti bana söz verdiği zaman almak için arkadaşlarına borçlanmış. 

 "Bir dönüşü yok mu?" dedim yavaşça. "Ne bileyim, bir şeyler olmalı." "Alexander Edwards'ı tanıyorsun değil mi? Geçen sene iş gezisinde karşılaşmıştık?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Ortaklık teklif edebilirim. Şirket oldukça yüksekte. Bize yardım edeceklerdir." Saçımı kaşıdım. "Baba daha neyi bekliyorsun?" "Anlamıyorsun." diye mırıldandı. "Eğer ben hemen gidip ortaklık teklif edip bunu sebebini açıklarsam, bu çok çabuk medyaya düşer. Oldukça hızlı bir şekilde. Kimsenin battığımı öğrenmesini istemiyorum." "Sen batmadın baba!" diye sertçe çıkıştım. "Her neyse." diye geçiştirdi. "Yarın benimle işe gelirsen, memnun olurum. Şimdi çıkabilirsin."

Odama çıkıp botlarımı çıkardım. Çok sık giymeme rağmen nedense ayağımı bu gün fazla acıtmışlardı. Yatağa uzandım.

Batıyorduk. 

Bunu bu kadar sakin karşılamam kesinlikle hayra alamet değildi. Kapım çalındı ve Doniya içeri girdi. "Naber ufaklık?" dedi gülümseyerek yanıma uzanırken. "İyi." diye omuz silktim. "Batıyoruz ha?" dedi gülerek. Ters ters ona baktım. "Bunda gülecek ne var?" dedim şaşkın bir ifadeyle. "Ah, ufaklık. Daha kötülerini de gördüm. Babam atlatacaktır, merak etme." Bana bakıp dürttü. "Nasıl gidiyor, Arabell ve sen?" "Güzel." dedim. Neşemin birden yerine geldiğini hissettim. "O'na araba kullanmayı öğrettim." dedim sevinçle. "Bilmiyor muymuş?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Ve bu arada Hannah ve Liam'da çıkmaya başladılar." Kaşlarını çatıp bana baktı. "Sen ne ara çöpçatanlığa merak sardın?" Gülümseyip omuz silktim. "Eh, bir seferlik." 

2 gün sonra.  

Sabah gözlerime taciz eden güneş ışıkları ile gözlerimi açtım. Biri gece yatarken perdeleri kapatmam gerektiğini bana söylemeliydi.

"Zayn! Uyan!" Annemin aniden odaya girmesiyile sıçradım. "Anne." dedim bıkkınlıkla. Biraz daha uykuya ihtiyacım vardı. "Baban." dedi hızlıca. "Bir iş görüşmesi yapacak." "Ee, yapsın?" dedim duygusuz bir sesle. "Bizim evde olacak ve sende katılıyorsun. 15 dakikan var. Kalk." Emrini de verdikten sonra odadan çıktı. 

Her zamanki yorganı tekmeleme olayını gerçekleştirdikten sonra banyoya girip ihtiyaçlarımı karşıladım. Üzerime klasik bir tişört ve pantolon kombinin geçirip saçlarımı aynaya bakmadan düzeltim aşağı indim. Sanırım bu saçlarıma özen vermediğim ilk günüm olacaktı. 

Kotidora gelince babam elime bir takım dosyalar tutuşturdu. "Çalışma odasına Zayn." Ne olduğuna anlam veremeden elimdeki dosyalarla çalışma odasına girdim.

Yaklaşık 15 dakika sonra babam yanında ki adamla içeri girdi. Başımı kaldırıp baktığımda bunun Alexander Edwards olduğunu anlamam zaman almadı. "Oo Zayn." dedi beni görünce elini uzatıp. Gülümsemeye çalıştım. Bu adamın bulunduğu yerlerden ailemize, özellikle içinden bana hayır gelmiyordu. "Nasılsın?" dedi sert sesiyle. "İyiyim. Teşekkürler. Siz?" Gülümsedi. "Bende iyiyim. Teşekkürler."

"Kızın nerede?" dedi babam.

Hayır.

"Aşağıda, Doniya ile lafa dalmış olmalı. Şimdi gelecektir."

Lanet olsun hayır. 

Masaya oturduk. Babamın ortaklık derken bunu kastettiğini anlayamamıştım. Hele onun girmesini..

Kapı açıldı. Bir çift topuklu ayakkabı göründü. Ardından görüş açıma sarı saçlar girdi.

"Merhaba!" dedi sevimli olduğunu düşündüğü sesiyle. Bakın, düşündüğü sesiyle diyorum çünkü kesinlikle sevimli değil. "Hoşgeldin Perrie." dedi babam ayağa kalkarken. Babamla birlikte bende kalktım. "Merhaba Yaser amca!" dedi tiz bir sesle. 

Biri beni öldürsün.

Babamla sarıldıktan sonra benim yanıma geldi. Birden büründüğü asi havaya bir anlam verememiştim. "Merhaba Zayn." dedi ve bana sarılmak için hamle yaptı. Anında yerime oturdum. "Sana da merhaba Perrie." 

"Tamam artık işe geçelim." dedi Alexander ve Perrie tam karşıma oturdu.

Bir süre çalıştıktan sonra "Bence boşuna ortaklık için çalışmayalım." dedi. Babam ve ben önce birbirimize, daha sonra Alexander'a anlamsız bakışlar attık. "Benim daha iyi bir fikrim var." 

**

"Gerizekalı!" Kapıyı olanca sertliği ile çekip sesin bütün koridorda yankılanmasına izin verdim. Böyle bir şeyi nasıl isterdi, nasıl düşünürdü anlayamıyorum.

Sinirle, halıyı botlarımla ezerek kapıya yöneldim ve üstüme bu soğuk havada bir şey geçirmeyi bile düşünmeden evden çıktım. Arabaya binip aynı sertlikle çektim kapıyı.

Vücudum sinir pompalıyordu. Telefonu cebimden çıkarıp rehberin başına geldim.

"Efendim hayatım?" dedi aşık olduğum sesi. Birden sakinleştiğimi hissettim. "Ne yapıyorsun?" "Oturuyorum. Sen?" dedi. Gülümsedim. "Hazırlan. Seni almaya geliyorum. Sarılmam gerekiyor."

Never Been HurtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin