Sevgi nedir diye sorsalar, Kıyamamak derdim. Bakmaya, dokunmaya, öpmeye kıyamamak... Öyle de değil midir zaten? İnsan sevdiğini nasıl kendinden koparıp bir başkasına verir ki? Bu muydu zamanı gelince evlenmek? Bu muydu yavrunu ellerinde kilometrelerce uzağa göndermek? Bu kadar kısa sürede kurtulmak mıydı?
Değildi! Her ne olursa olsun değildi. Yapacak birşey de yoktu. Birkez de olsa babama beni onlara verme diye yalvarmıştım. Oysa o ağzımın payını bir güzel verip oturtmuştu. Kendi hayatım üzerinde söz hakkım olmadığını bana net şekilde göstermişti.
İki gün içinde sayamadığım kadar çok şok yaşadım. Önce babam 'Evleneceksin!' Dedi. Kabul ettim. Ardından gelen insanların beni Trabzon'a götüreceğini öğrendim. Yine kabul ettim. İtiraz hakkım yoktu ki. Olsaydı eğer o adam beni istediğinde babam, 'Önce kızımla konuşmam gerekiyor.' Deyip beni mutfağa çağırırdı.
Çağırmadı.
Derin bir iç çektim. Aynada kendime bakarken olabildiği kadar sade olmaya özen göstermiştim. Siyah düz kesim bir elbisenin üzerine siyah bir şal takmıştım. Yüzümdeki tek renk ise mavi gözlerimin ağlamaktan kızarmış olmasıydı.
Ortalığı toplayıp yavaş adımlarla aşağıya indim. Herkes sus pus olmuş bir beni bir de imamı bekliyordu. Salonun kapısına geldiğimde boğazımı temizleyerek içeri girdim. Annemin gözleri dolarken Esma teyze hızla ayağa kalkıp kollarını bana doladı. "Maşallah güzel gelinim." Diyerek gülümsedi. Aynı sevecenlikle gülümsemeye çalışarak karşılık vermeye çalıştım.
Ardından annem bana oturduğu yerden şahane bir gülümseme gönderdi. Aynı şekilde karşılık verdim. Müstakbel kayınpederime de gülümseyip babama ve Demir'e bakmadan yerime oturdum. Demir'in kardeşi Emir ve eşi bugün gezmek istedikleri için bize katılamayacaklarını söylemişler.
Emir ile herhangi bir konuşmam olmasa da Esra'yı gerçekten sevmiştim.
Çalan kapıyla irkilerek başımı kaldırdım. Başımı kaldırmamla kahverengi gözlerle göz göze geldim. Gözlerindeki öfke bana hayatı sorgulatmıştı. Başımı önüme eğip ellerime bakmaya başladım.
Birkaç saniye içinde imam geldi ve bizi yan yana oturttular.
Yaklaşık 20 dakika içinde Allah katında kocamdı. Herşey bittikten sonra yerimden kalkıp ayakta bekledim. Esma tey- pardon artık annem oluyor kendisi yanıma gelip o hiç eksilmeyen gülümsemesi ile elindeki gerdanlık setini bana uzattı. "Hayırlı olsun güzel kızım." Diyerek sarıldı. Ardından annem de kendi aldığı seti uzattı.
Babaların ve annelerin elini öptükten sonra Mustafa amca, "E gençler biraz dışarı çıkıp zaman geçirsinler ha? Ne dersin dünür?" Dediğinde gözlerim kocaman oldu. Anında babamla göz teması kurdum. Onun da bana bakıyor olması güzeldi. Başımı hafifçe sağa sola salladım.
'Hayır baba! Bukadar da olmaz.'
Dedim gözlerimle, gözünden geçen hüznü gördüm. Şahit oldum ama o an anladım ki beni yine görmezden gelecekti.
"Olur."
•••
Arabada sessizlik hüküm sürerken yanımda oturan adamın adı dışında hiçbirşeyini bilmemem canımı acıttı. Böyle mi olacaktı bu iş...
Üzerimi değişip triko etek pantolon üzerine de kalın bir kazak giymiştim. Aynı siyah şalımı takıp içi yünlü montumu giydiğim halde iliklerime kadar üşüdüğümü hissediyordum. Ellerimi montumun cebine sokup ısınmaya çalıştım.
Araba durduğunda geldiğimiz yer daha önce hiç gelmediğim bir yerdi. Onun in demesini beklemeden inip kafenin kapısında onu beklemeye başladım. Yanıma geldiğini hissettiğim de onun önden gitmesini bekledim. Gitti de zaten. Kibarlık yapıp önden benim gitmemi isteyeceği aklıma bile gelmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NASİP
SpiritualNe kadar hesap yaparsanız yapın, hesapta olan değil nasipte olan gelir başınıza... ••• Kapak Tasarımı: @beyzanu1907'ye aittir. Beni kırmayıp vakit ayırdığı için burdan teşekkürlerimi iletiyorum...