Uykuya daldım. Ama sürekli uyanıyordum. Farketmeden de üşüyordum. Gözümü açamıyordum da uykusuzluktan. Denize sarıldım. O da bana sarıldı. Titriyorduk.
"Üşüyor musun ?"
Başımı salladım. Daha sıkı sarıldık.
"Keşke sen çıkmasaydın. Baksana titriyorsun kediciğim."
gözlerimi zar zor açtım. Uykulu gözlerle gülümsedim.
"Seninle her yere gelirim ben. Gerekirse hasta olurum ama senin yanında olurum."
"Sen hasta olma ben olurum."
Hapşırdım.
"Galiba hasta oluyorum." gülümsedim. Sımsıkı sarıldı bana.
"Hayır olma ya. Özür dilerim."
O da öksürmeye başladı. İkimiz de tir tir titriyorduk.
"Sen de hasta olacaksın bak."
"Öyle olacak galiba." öksürdü.
"Ben sana bakarım balığım."
"Olmaz. Ben sana bakacağım."
"Sen daha önemlisin." saçlarını okşadım.
"Çok güzel seviyorsun."
"Biliyorum."
"Benim sözüm."
"Biliyorum."
"Peki."
Birbirimize gülümsedik.
"Üşüyorum balık."
"Sımsıkı sarılsan bana,üşümezsin."
"Üşürüm. Hasta olacağım."
"Ben de."
Elimle gözlerini kapattım.
"Artık uyu. Güzel gözlerine yazık."
"Sen uyuduktan sonra uyuyacağım."
"Saçmalama. Neden?"
"Kediciğimin uyuduğuna emin olayım uyurum."
"Tamam aynı anda uyuyalım."
"Olur."
Gözlerimi kapattım. Kokusu çok güzeldi yine.
"İyi geceler balık kediciğin seni seviyor."
Gülümsediğini hissettim. Daha sıkı sarıldı. Bu da onun sevgisini gösterme şekliydi.
Ertesi sabah çok üşüyerek uyandım. Başım da ağrıyordu. Uyandıktan sonra bir daha uyuyamadım ve en sonunda kalktım. Deniz uyanana kadar oyalandım. Sonra yanına yine yatıp onu izledim. Kirpiklerinin dizilişi bile çok güzeldi. Onu kirpiklerine kadar çok seviyorum.
Gözlerini açtı. Öksürdü. Kısılan sesiyle
"Günaydın." demeye çalıştı. Tekrar öksürdü. Ben de ona sarıldım. Kıyamıyordum. Hasta olmasını istemiyordum. O da benim hasta olmamı istemiyordu.
Gözlerime bakmak istedi. İçimde hâlâ utangaçlık vardı ilk günkü gibi. Gözlerimi kaçırdım. Saçımı gözlerimin önünden çekti yavaşça.
"Gözlerime bakar mısın ?"
"Denerim."
"Ne kadar bakabileceksin bakalım."
Gözlerimi kaçırmamak için kendimi zor tuttum. Ama ciddi anlamda tanıştığımızdan bu yana ilk defa bu kadar uzun bakıştık. Hatta hayatımda kimsenin gözlerine bu kadar uzun bakmamıştım. Dayanamadığım an gözlerimi başka yöne çevirdim.
"Çok hastayım uyuyacağım." diye bahane uydurdum. Muhtemelen içinden kesin öyledir demiştir. Elini önce alnıma daha sonra yanaklarıma koydu.
"Ateşin var." dedi. Hızlıca ıslak bir bez getirdi.
"Abartma." dedim.
"Abartmıyorum."
Abartıyordu. O kadar ateşim yoktu. Bana beklememi söyleyip koşarak odadan çıktı. Odaya heri döndüğünde elinde elinde sıcak su torbası ve battaniye vardı.
"Yok artık."
"Var var. Ateşin düşsün al şu battaniyeyi. İki kat falan sarıl. Geçmezse sana ilaç alırım. Hatta otelde değil evde olsak nane limon veya çorba..."
"Balık. dedim sözünü keserek
Yanıma otur önce. Bu kadar telaşlanma. Ben iyiyim. Sen daha çok hastasın,asıl benim sana bakmam lazım."
Birkaç saniye baktı. Yanıma oturdu. Sanırım hak vermişti. Elimi tuttu.
"Seni yağmurda balkona çıkaran bendim. Bu yüzden telaşım."
"Önemli değil. Hem birlikte hasta olmadık da demeyiz." dediğimde omzuma yaslandı. Ben de onun saçlarını okşayıp öptüm. Her ne kadar üşütsek de sevgimizle iyileşeceltik.
"Seni çok seviyorum." dedim.
"Ben de."
"İyileştim ben."
"Ben de."
İyileşmemiştik. Ama aramızdaki o farklı bağ bizi ayakta tutuyordu. Aramızdaki bağa bir ad veremezdik. Bir adla kirletemezdik. Sevgiydi bu. Çok sevgi. Kedi ve balığın arasındaki kocaman sevgi... Ellerimiz ve kalplerimiz arasında dolaşan kocaman bir sevgi.***
Elini tuttum.
"Gitmesen olmaz mı ? Çok özlerim ben seni."
Alnımı öptü,sarılarak
"Uzun sürmez merak etme. Seni seviyorum." dedi
"Ben de seni çok seviyorum balığım."
"Ararım gidince seni."
"Mutlaka ara."
Merdivenden yukarı çıktı. El salladık birbirimize.
İtalya'ya yerleşeceğimiz için son kez Türkiye'ye gidiyordu. Önemli bir şey unuttuğunu ve birkaç kişiyle görüşüp geleceğini söyledi. Uçak kalkana kadar bekledim. Zaten önemli bir işim yoktu ve 2 gün yalnızdım. Akşam olunca bir pizzacıya oturdum. Tek başımaydım. Bu yüzden pizzamı yerken telefonda biraz vakit geçirdim. Deniz'in aramasını da bekliyordum. Hesaplamama göre de inmesine 15 dakika ya da en fazla yarım saat vardı. Pizzacıdan çıkıp paralarımı Italya'ya göre çevirttim. Paraları da halledince tarihi bir meydana doğru yol aldım. Burada çoğu yer kahve tonlarındaydı. Bir de dilek havuzu vardı. Bozuk parlardan birini attım. Deniz'in ve benim her zaman sağlıklı ve birlikte olmamızı diledim. Merakımdan oradaki kiliseyi de gezdim. Kilise beş bin yıllıkmış. Ayrıca müzedeki birkaç taşlaşmış eserlere de bakıp çıktım. Deniz hâlâ armamıştı. Gezdiğim yerlerin de tek başına tadı çıkmıyordu ama az da olsa etrafı öğrenmem gerekiyordu. Burada yaşayacaktık artık. Belki de Deniz sıkılıp geri dönecekti. Bilmiyordum.
Botanik Bahçe'ye Deniz geldiğinde girmek istedim. Bu yüzden otele döndüm. Denizden arama gelmemişti. Bu sefer biraz meraklandım. Çünkü 1 saat önce inmiş olması lazımdı.
"Ben arasam bir şey olmaz herhalde." Telefonu elime alıp onu aradım. Bir süre çaldı. Daha sonra bir çantanın içinde telefonu çaldı. Kendi kendime kızdım.
"Telefonunu unutmuş."
Şimdi iyiden iyiye meraklanmaya başladım. Telefonu yok,başka bir şey de gelmiyordu aklıma. Ona ulaşamıyordum. Sağ salim inip inmediğini de bilmiyordum. Çok üzüldüm ve meraktan uyku tutmadı. Sabahın altı buçuğuna kadar uyuyamadım. Sağa sola dönüp durdum. Düşündüm. Pes ettiğimde saat yediye yaklaşıyordu. Sabah olmuş,ben daha yeni uyuyordum. Yapacak bir işim olmadığı için öğlene kadar uyudum. Ta ki telefonum bilinmeyen bir numara tarafından aranana kadar.
"Alo ?"
"Irmak ben Deniz."
Heyecanla
"Deniz telefonunu unutmuşsun,meraktan öldüm. Sabaha kadar uyumadım."
"Biliyorum ben de sana ulaşamadım diye uyuyamadım."
"Üzdün beni."
"Sana işimin bittiğini söylesem mutlu olur musun ?"
"Geliyor musun hemen ?"
"Özledim ne yapayım. Her şeyi toparladım geliyorum."***
Aynaya baktım.
"Balık !"
"N'oldu be? "diye içerden seslendi.
"Bu yüzümün,ellerimin hali ne ?"
"Ne olmuş yüzüne? " gülerek yanıma geldi. Burnumu sıktığında elinin boyalı olduğunu farketmemişim. Elimi tuttuğunda da aynı şekilde. Birbirimize gülümsedik.
"Hadi bu duvarı da bitirelim."
O duvarı boyamaya geçince ben de elimi boyaya daldırıp duvarın en köşesine bastırdım. Elimin şekli çıktı duvarda.
O da bunu farkedince benim yaptığım izin yanına kendi elini bastırdı.
"Kediciğim bu kısmı boyamayalım. Ellerimizin izi kalsın. Bakıp bakıp bu günü hatırlar güleriz."
İki elimi havaya kaldırdım
"Nasıl istersen."
"Böyle"
Boya fırçasıyla ellerimizin altına bir kedi çizdi. Ben de balık çizdim hemen yanına. Burnumu o boyalı elleriyle yine sıktı.
"Ya Deniz yapmasana şunu. Burnumu acıtıyorsun."
"Kıyamam ki sana ben. Tamam yapmıyorum bir daha."
"Ya da yap ya. Ben bunu bile özlerim. Hep özlüyorum ben anılarımızı."
Sarıldı bana. Her tarafımız boya oldu. Ama günün sonunda güzel duvarlar elde etmiştik.
Yorgunluğumuzdan erkenden uyuduk. Artık bir ev tutup İtalya'daki yaşantımıza ilk adımı atmıştık. Birlikte...
Biz yan yanayken hiç bir şey bizi yıkamazdı. Sarılırdık,geçerdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL'IK-2
AléatoireBAL'IK kitabının 2. kitabıdır. Ayağa kalktık. Uzun zamandır söylemek istediğim şeyi söylemek için bu günü bekliyordum. Söyleyecektim artık. "Balık."dedim. "Efendim ?" "Galiba sana aşık oluyorum." Şaşırdı. Sonra yine gülümsedi,gamzesi ortaya çıktı...