Şu özlem. Özlem denen duygu. Ne tuhaf değil mi ? Bir insanı neden özleriz ? Ya,alıştığımızdandır ya sevdiğimizden değil mi ? Ha ya da, artık bir parçan olmuşsa özlersin. Balık benim parçamdan ziyade,ben olmuştu artık. Ben oydum,o ben.
Ne varsa şu dünya denen enkazda ? İnsanlar birbirinden ayrılmak zorunda değil. Öyle değil mi ? Hele de,bir suçum yokken buralara düşüp ondan ayrı düşmem...
Haftalar oldu. Saymadım,belki ay. Saysam ne fayda. Buradan beni ya zaman kurtaracak,ya balık. Başka da elimden gelen bir şey yok.
Elimden gelen demişken,balığın ellerini de özledim. Elim ne kadar soğuk olsa da tutardı. Ellerini özledim, saçlarını,çok bakamadığım gözlerini bile. Sesini duymak iyi hoş da,böyle kokusunu hissedemeyince anlamını yitiriyor.
Güzel sevdiğimi söylerler. Sevdiğim insanın kalbi bu kadar güzelken,güzel sevmemek ona hakaret olur.Ayrıca hem kırık hem de güzel kalpli olmayı nasıl başarıyorsun ? Kıskanılacak gibi. Senin kırık kalbin benim kırık kalbimi hep tamamlasın,olur mu balık ? Seni hep kırık kalbimde saklayacağım. Söz.
Yine bir şeyler yazan ve yazmazsa delirecek olan ben,onu düşünüyordum. Beni hep kurtarırdı,şimdi de öyle olmalı. Hissediyorum o da çıkmamı istiyor. Ve hissediyorum ikimiz de dayanamıyoruz. Bir an önce eski,çok bir süsü olmayan ama hep,beraber olduğumuz hayatımıza dönelim istiyorum.
Balıkla bir iletişime de geçmedim 1 haftadır. Nerede,ne yapıyor,kendine dediği gibi iyi bakıyor mu,hasta olmuş mudur bu havada,zayıflamış mıdır yine kötü hissedip,kendine zarar veriyor mu,yine sigara içiyor mu acaba... Kafamın içindeki aşçılar bir çorba misali karıştırdı düşünceleri.
***BALIK***
Fabrikaya gidip belgeyi aldığım günden beri sürekli önerilen bir kaç avukatla görüştüm. O adamların arkası sağlamdı ama haklı olan ortaya çıkmalıydı. Belgelerle avukatlarla yoğun bir hafta ve düşüncelerle dolu kafam bir yana... Yolda yürürken çöplerin kenarında gördüğüm tüm kedilerin gözlerine uzun uzun bakıp sonra hafif bir gülümseme yerleştiriyordum yüzüme. Çöplerin kenarında fazla gezme demişti benim kedim de. Hiçbir kedinin gözü onunkiler gibi olamaz ki zaten öyle değil mi ? Hayır hayır. Uzun zamandır görmüyorum ki soruyorum bunu kendime. Tam bir aptal gibi.
Düzgün bir avukat da çıkmadı ki bu konuyla ilgilenen. Zaman olmayacak onu oradan çıkaran. Ben olacağım ve suçsuz olacağını da ispatlayacağım. Biraz daha uğraşsam olacak şeyler bunlar. Böyle düşünerek kendimi umutlandırdım. Yüzüme büyük bir gülümseme yerleşti. Gamze çukurlarım belirginleşti. Orada demirden parmaklıkların arasında değil de burada olsaydı gamzelerimi izlerdi belki de.
Geçmişteki hatıralarımız kalbimin yumuşamasına neden oldu birden. Güzel anılardı,her ne kadar o günler bu kadar birbirimizin acılarını kapatmasak da... Şimdi acı çektiren de, acılarımı kapatan insanın benden kopmak zorunda kalması. Ve beni bu kadar çok severken nasıl dayanacak ki o ? Yine elleri de üşüyordur. Ellerini saracak biri de yok yanında. Bu aklıma geldikçe kendimi suçluyorum yanında olmadığım için. Ne gerekiyorsa yapmalıyım ki,kedi balığına kavuşsun. Belki kedi sudan korkuyor ama,bir günlüğüne denizkızı olabilir değil mi ?
***KEDİCİK***
Göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırışım geliyor aklıma. Ya da gülüşmelerimiz,haftalardır fon müziği oluyor yarama. Dans ediyor beynimin içinde anılar. Saatin tik taklı ritmi gibi bir o anı,bir bu. Göz kapaklarıma montelenmiş resmimiz... Her kapatışımda beliriyor gözümün önünde. Işıklı bir şehrin dolunayı gibi sönük,önemsiz,yalnız hissediyorum şimdi. Şakaklarıma bastırıyorum sussun içimdeki çığlıklar fısıldaşmalar diye. Sonra aklıma oranın sana ait olduğu geliyor. Çekiyorum elimi şakaklarımdan. Sonra kalbime koyup,burası da hep onun diyorum. İçimde bir sen var ama sanki o kadar çok varsın ki tüm kalbim olmuşsun. Sen o yöne ben bu yöne giderken seninle karşılamak neyime değil mi ? Uzaksın şimdi. Olmayacak kadar uzak. Mesafeler de bok yesin. Sen aslında hep elimi koyduğum yerde,kalbimdesin. Mesafeler olsa ne yazar ?
Gözlerim dolmasın diye yukarı bakıyordum. Aklımda çok abarttığım bu zorla ayrılmamız kötü olmuştu. Daha kötüsü de olabilirdi diyerek kendimi avuttum.
O sırada görevli,resmi biri içeri girdi. Anlamsızca baktım. Herkese baktı tek tek. Bana baktığında beni yanına çağırdı. Yüz ifadem daha ciddileşti. Kolumdan tutup beni dışarı çıkardı. Şaşkın ve heyecanlı yüz ifademe karşın beni birkaç konuda bilgilendirip uyardı. Hepsini onayladım.
Kendimi birkaç güne ikinci mahkemede buldum. Balık kapıdan girdiğinde gözyaşlarımı tutmaya zorladım kendimi. Burnum sızladı. Çünkü çok özlemiştim onu. Öyle bir anda görünce de dayanamadım. Fiziksel bir tepki vermedim,ama içimde kaç türlü kelebek uçuşmuştu sayamadım.
Aramızdaki 2-3 metre gözümde 50 metre olmuştu. Ona bakamadım çünkü bir süre sonra dava başladı. Ya mutlu çıkacaktım buradan ya da yine, ne yapıp edip kazanan taraf olmaya çalışan karşı taraf kazanacaktı. Kafamın içinde gerilim fon müziği vardı şimdi de... İşin dalgası bir yana stresten avuçlarım terliyordu. Derin nefes almaya çalıştım. Balık bana göz kırptı ve güldü. Bende ona güldüm.
Gülüşü bana destek verdi bi anlık. Yanına getirdiği avukat kendinden emince ama bana göre sıkıcı konuşurken ben balığı izliyordum. O da çok emin duruyordu. Avukatı pek dinlemediğim için sonucun ne olacağını da bilemedim.
Dava bitene kadar bir stresli maskemi,bir balığı özleyen maskemi takıp çıkarıp durdum. Bir ya da iki saniyeliğine başka yerlere dalıp gitmişken karar açıklanmak üzere ciddileşildi. Korkuyla derin bir iç çektim. Dudağımı ısırıp elimi yumruk yaptım. Hatta garip kaçmasa gözlerimi de kapatacaktım.
"Şuraya bayılacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL'IK-2
РазноеBAL'IK kitabının 2. kitabıdır. Ayağa kalktık. Uzun zamandır söylemek istediğim şeyi söylemek için bu günü bekliyordum. Söyleyecektim artık. "Balık."dedim. "Efendim ?" "Galiba sana aşık oluyorum." Şaşırdı. Sonra yine gülümsedi,gamzesi ortaya çıktı...