"Hani lan nerdesin?"
"Gözlerine bakıyorum."
"E ben yere bakıyorum ne gözü?"
"Sarışın değil misin sen?"
"Ne sarışını ulan?"
"Hay yok bir şey. Karıştırdım. Neredesin?"
"Dön arkanı."
"Arda uğraştırma beni."
"Allah belanı versin, ne güzel dönecektin ben de yaklaşıp öpecektim seni." ses bu sefer kulağımın arkasından gelince telefonu kapatıp biraz ileri gittim ve ürkekçe arkamı döndüm. Manyaktı bu. Harbiden manyağın önde gideniydi.
"Sapık mısın?" derken bakışlarım karşımdaki kişiyi dikkatle süzüyordu. Fena yakışıklıydı. Hatta fazla yakışıklıydı.
Evren bana diyordu ki;
'Sümüklü dediğin Arda'ya dön de bir bak.'
"Tövbe. Vermesin Allah belanı falan." diye mırıldandı o da beni süzerken. "Verirse benim zararıma olur çünkü. Şu beden yamulursa n'aparım sonra... Çok tövbe." dilim tutulmuş gibi bir şey diyemedim ve sadece yürüdüm. Peşimden geleceğini biliyordum.
"Ne odun bir şey çıktın sen de lan? İnsan bir sarılır, hasret giderir."
"Arda, seni sevmiyorum, hatırlamıyorum. Neyin hasreti?" diye homurdandım istemsizce.
"Al işte. Gelmiyorum ben."
"İyi gelme." dedim arkama bakmadan direkt yürümeye devam ederken. Gelip gelmemesi pek de umurumda değildi.
"Tamam, ağlama. Geliyorum." gözlerimi devirerek babamın arabasını aradım.
"Neye bakıyorsun sen?"
"Sana ne?"
"İyi."
Babamın arabasını gördüğümde oraya yöneldim.
"İnsan bir çantamı alır, sarılır, öper. Ama yok! Bu odun!" tekrar tekrar aynı şeyleri söylemesini kulak ardı edip babamın camına vurdum kapıyı açması için. Beni fark edip açınca hızla dolanıp ön koltuğa oturdum. Arda da arka koltuğa oturunca babam telefonunu cebine koyup dikleşti.
"Arda ben efendim. Furkanın yakın bir arkadaşıyım."
Yolun geri kalanında babamın imalı, Arda'nın pis bakışlarını umursamadan başımı cama yasladım.
__