23| Hikayenin sonu

1.2K 115 177
                                    

"YA LALİSA!"

Jennie ellerini ağzının kenarlarına koydu ve sesini yükseltti. Mağara patlamıştı ve Lisa kaybolmuştu. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu ve hepsi korkuyordu. Lisa onların tek güvencesiydi.

Jennie'nin tek dilediği şey o mağaraya girmemiş olmasıydı. Onu bulduğunda öldüresiye dövecekti. Bunu kendine hatırlatarak onun hala yaşadığını düşünmeye çalışıyordu. Onu kaybedemezdi.

"Hey Rosé. Nereye daldın öyle? 5 dakikadır sana sesleniyorum."

Jisoo gülerek yanına oturduğunda Rosé ellerini kucağında birleştirdi.

"Bilmiyorum Jisoo. Belki de o rüyayı size hiç anlatmamalıydım. O zaman başımıza bunlar gelmiş olmazdı değil mi?"

Jisoo'nun gülümsemesi yavaş yavaş kayboluyordu. Rosé ayağa kalktı ve ormana bir kez daha baktı. Şimdi gidip Lisa'yı bulmaları gerekiyordu.

"Hey beni de bekle!"

Jisoo, Rosé'nin koluna girdi ve bağırmaya başladılar. Arkadaşlarını bulmadan gitmeye niyetleri yoktu. şu an tek istediği Lisa'yı yaşıyor olarak bulmak ve bir daha hiçbir şeye elini sürmemekti. Arkadaşlarını bile affedecekti yeter ki bir daha böyle bir şey yaşamamaları yeterliydi. Ormanın biraz daha derinliklerine yürümeye başladılar. Bir süre sonra Jisoo durdu.

"Rosé... sen de duydun mu?"

Rosé bir an donup kaldı. Sessizce dinlemeye başladılar. Dakikalar boyunca rüzgarın sesini dinlediler ama onun dışında hiçbir ses gelmiyordu.

"Sadece rügar esiyor. Ben hiçbir şey duyamıyorum."

Rosé kendini biraz daha zorladı. Hala bir şeyler duyamıyordu. Sonunda pes etti ve Jisoo'ya baktı. Zamanları kıymetliydi, her geçen dakika hepsi için kötü sonuçlar doğuruyordu.

"Sorun da bu işte. Jennie'nin sesini duyamıyorum."

Jisoo korku dolu gözlerle Rosé'ye baktı. Rosé sakince nefesini dışarı verdi. Kendini gülmeye zorladı. Şu an kötü düşünmemeleri gerekiyordu. Her şeyin yoluna gireceğine inanmaları ve buradan gitmeleri için güce ihtiyaçları vardı.

"Boğazı bağırmaktan ağrımış olmalı. Biraz dinleniyordur. Korkma Jisoo. Lisa'yı bulup bu ormana bir daha asla gelmeyeceğiz."

Jisoo, Rosé'ye inanmak istiyordu ama içindeki korku onu kemiriyordu. Bir arkadaşına daha bir şey olursa yaşayamazdı.

"Ben gidip Jennie'ye bakmak istiyorum."

Rosé'nin kolundan çıktı ve yürümeye başladı. Hava aydınlanıyordu. Uçsuz bucaksız siyahın içinde güneş ışıklarının ilk belirtilerini görüyordu bu, onu biraz olsun rahatlatmıştı. Zifiri karanlık onu fazlasıyla korkutuyordu.

Toplandıkları alana geldiğinde Jisoo, Jennie'yi görememişti. İlk başta mağaraya girdiğini düşünüp korktu ama mağarada girilecek bir yer kalmamıştı. Patlamanın sonucunda mağara çökmüştü. Girişinin önünde taşlar vardı. İçeri girmenin tek yolu yıkılan taşların üzerine tırmanmaktı ki bu ekipmanlar olmadan imkansızdı.

"JENNIE!"

Jisoo boğazlarına sonuna kadar zorlayarak bağırıyordu. Lisa'dan sonra Jennie'yi de kaybedemezdi. Etrafına bakındı ama Jennie'yi göremedi. Korkmaya başlamıştı. Bu yüzden Rosé'nin yanına doğru koşmaya başladı. Bu onun için çok acı vericiydi ve daha fazla görmek, duymak, bilmek istemiyordu.

"ROSÉ!"

Jisoo ağlamaklı gözlerle Rosé'yi bıraktığı yere geldi. Ama onu da bulamadı. Bir anda ağlamaya başlamıştı. Ürkütücü ormanda tek başına kaldığını hissediyordu. Bu onun için çok fazla gelmişti.

"Lalisa...Jennie... Rosé..."

Jisoo yere çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Korkuyordu, tüm vücudu titremeye başlamıştı. Soğuktan vücudu uyuşmuştu ve karnı açlıktan ses çıkarıp, kasılıyordu. Ormanda kimse onu bulamadan ölecekti. Aileleri onlardan haber alamayacaktı ve ne olduğunu asla bilemeyecekti.

"Korkmana gerek yok Jisoo."

Jisoo duyduğu sesle kafasını yerden kaldırdı. Jennie, Lisa ve Rosé gülümseyerek ona bakıyordu. Jisoo şok olmuştu. Hızlıca yerden kalktı ve üzerini silkeledi. Hepsinin gülerek ona bakması içini rahatlatmıştı.

"Ya neredeydiniz? Ne kadar korktuğumu biliyor musunuz?"

Jisoo koşarak yanlarına gitti. Rosé gülümseyerek Jisoo'nun elini tuttu. Jennie ona sarıldı ve kıkırdadı. Lisa ise omzuna elini koymakla yetindi. Hepsinin yanında olduğunu bilmek onu rahatlatmıştı.

"Artık korkmana gerek yok Jisoo. Biz yanındayız. Hadi buradan gidelim."

Jisoo kafasını salladı ve arkadaşlarının peşine takıldı. Artık korkmuyordu. Arkadaşları yanındaydı ve her şey sona ermişti.

~

Ertesi gün ormana gelen bir grup turist mağaranın önünde dört ceset buldu. Çığlıklar atarak başlarındaki görevliyi çağırdılar. Görevli polisi aradı ve etrafta bir inceleme başlatıldı. Ama tek bir şey dahi bulunamadı.

Kızların hepsinin sol eli yoktu ve gözleri oyulmuştu. Kemikleri sayılacak kadar zayıflamışlar ve ağızları sonuna kadar açık, birbirlerinin ellerini sıkıca tutmuş bir şekilde yaprakların arasında uyuyorlardı.

Mağara detaylıca araştırıldı ama kızlara ait hiçbir şey yoktu. Mağaraya daha önce ayak basılmamış gibiydi. Yaşam belirtisi bile yoktu.

Kızların kimlikleri tespit edildi ve ailelerine haber verildi. Bu haber her yerde gündeme konu oldu ve bir efsaneye dönüştü. Dört kızın esrarengiz ölümü ise asla çözülemedi.

1 yıl sonra

"Hey Jungkook! Şuna bak!"

Jimin arkadaşına bağırarak ormanda bulduğu kitabı gülerek önünde tuttu.

"Çok güzel değil mi?"

Jungkook kafasını aşağı ve yukarı salladı ama içinde kötü bir his vardı.

"Jimin... bence kitabı bırakmalıyız."

Jimin sessizce homurdandı ama kitabı elinden bırakmadı. Onu diğer arkadaşlarına da göstermek istiyordu.

"Bence bunu eve götürüp diğerlerine de göstermeliyiz."

Jimin, Jungkook'un cevap vermesine izin vermeden yürümeye başladı. Jungkook ise sadece arkasından baktı. O kitaba hiç dokunmamaları gerektiğini hissediyordu.

SON

SON

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





LogosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin