"Sizinle aynı fikirde olup gerçekten bu ormana geldiğime inanamıyorum!"
Jennie elindeki sopayla bir dalı daha kırdığında diğerleri sadece göz devirmişti. Tüm yol boyunca lanetler okumuştu. Gelmeyi hiç istememişti ama arkadaşlarını yalnız bırakmaması gerektiğini hissetmişti.
Rosé öne geçtiğinde Jisoo, ona daha da yakın durdu. Kaybolmasını istemiyordu. Rosé biraz hızlandığında Jennie de harekete geçmişti. Lisa'nın en arkada yavaş yavaş yürüdüğünü gören Jisoo onu kolundan tuttu ve yanlarına çekti. Birlikte kalmak zorundalardı.
"Burayı hatırlıyorum! Buradan sağa dönmüştüm."
Rosé bir anda sağa doğru koşmaya başlayınca Jisoo ve Jennie adını haykırıp peşinden koşmaya başlamışlardı. Lisa yavaş bir şekilde peşlerinden gidiyordu. Bu olanlara hala bir anlam veremiyordu. Bir amaçları bile yoktu sadece Rosé'nin bir rüyası yüzünden buradalardı.
Rosé bir mağaranın önüne gelince sevinç çığlıklarını attı. Jennie ona yetiştiğinde ellerini dizlerine koymuş nefes almaya çalışıyordu. Jisoo ise mağarayı görünce şaşkınlıktan açılmış ağzıyla etrafa bakıyordu. Lisa gelip Jisoo'nun ağzını kapattı ve mağaranın merdivenlerini çıkmaya başladı. Bir an önce bu saçmalıktan kurtulmak istiyordu.
"Lisa'nın sorunu ne? Neden bu kadar..."
Rosé cümlesinin sonuna düzgün bir kalıp arıyordu ama bulamadı. Onda bir gariplik olduğunu seziyordu ve diğerlerinin de bunu fark ettiğine emindi.
"Tuhaf."
Lisa mağaranın girişinden aşağıdaki üç kıza baktı ve içeri geri girdi. Jennie peşinden merdivenleri koşar adımlarla çıktı ve hızlıca içeri girdi. Jisoo ve Rosé ise bir miktar tereddüt etmişlerdi ama onları yalnız bırakamayacakları için biraz korkarak mağaraya girdiler.
"Burası boş, sadece duvarlar var. Rosé, boşuna geldik. Hadi gidelim buradan bir şey olmadığını gördün ve burası iğrenç kokuyor."
Jennie çıkışa yöneldiğinde Rosé itiraz etti. Biraz daha ilerlemek istiyordu ama kızların bunu yapmaya niyeti yoktu. Tek yapmak istedikleri şey eve dönmekti.
"Hayır, burada gördüğüme eminim. Buralarda bir yerde olmalı."
Rosé mağaranın içine doğru biraz daha ilerlemeye başladığında birinin ona dur demesi gerektiğini biliyorlardı.
"Rosé... burada hiçbir şey yok. Görmüyor musun? Tamamen boş."
Jisoo, Rosé'nin kolundan tuttu ve ayağa kaldırdı. Lisa elindeki feneri kapattı ve çantasında sargı çıkardı. Jennie'nin elindeki sopayı aldı ve ucuna elinde tuttuğu sargıyı sıkıca bağladı. Cebinden bir çakmak çıkardı ve sargıyı ateşe verdi.
"Bunu yapmana gerek yoktu. Yabani değiliz ya da yanında fener taşımayan insanlardan değiliz."
Lisa, Jennie'nin gözlerinin içine baktı ve meşalesini sağ tarafına aldı. Duvarda daha önce fark etmedikleri şekiller çıkmıştı. Herkes gözlerini kocaman açarak bir duvara bir de Lisa'ya bakıyordu. Bunu nasıl anladığını merak ediyorlardı. İmkanı olmadığını düşünüyorlardı.
"Bu inanılmaz kısmı şu anlık es geçiyorum. Ayrıca senin bunu nasıl bildi-"
Jennie'nin cümlesi yarıda kaldığında biraz bozulmuştu ama bunu belli etmenin sırası değildi. Burada bir şeylerin döndüğünün farkındaydı ve ne yapacağını bilmiyordu.
"Elini biraz duvarda gezdirseydin bir şeyler yazılı olduğunu anlayabilirdin. Doğal bir ışık kaynağıyla görünen bazı şeyler vardır. Biraz düşünün."
Lisa bir adım geri çekildi ve tüm taş duvarı aydınlattı. Hepsi şaşkınlıklarını belli ediyordu, özellikle Rosé buna hem sevinmiş hem de şaşırmıştı. Bir şeyler olduğunu kanıtladığı için mutluydu.
"Peki ama ne yazıyor? Bunu nasıl okuyacağız?"
Jisoo, Lisa'ya direkt bakıyordu. Her şeyin ne olduğunu biliyor olmalı diye düşünmeden edemiyordu. Ve bunu düşündükçe içinden çıkamıyordu, onda bir sorun vardı ve bu gözle görülebilir şekilde açıktı.
"Bilmiyorum, Rosé'nin bilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Rüyasında bazı sesler duyduğunu söylemişti. Dua ettiklerini düşündüğü söyledi. Eğer onları hatırlıyorsa buradaki taş kapıyı açabilir."
Tüm gözler Rosé'ye dönünce tüm yük tekrar omuzlarındaydı.
"Sadece arakh davrae'yi durmadan tekrarladıklarını hatırlıyorum."
Jennie sesli bir şekilde nefesini dışarı verdi ve mağaranın girşine baktı. Mağaradan bir an önce çıkıp kaldıkları yere geri dönmek ve uyumak istiyordu.
"Kaç kere tekrarlıyorlardı Rosé?"
Jisoo, Rosé'ye destek vermek amacıyla ona biraz daha sokuldu. Jennie bulduğu bir taşa oturdu ve olacakları izlemeye koyuldu. Birden Lisa'ya döndü ve onu izlemeye başladı. Bir şey düşündüğü belliydi yüzünden bunu okuyabiliyordu.
Jennie, Lisa'yı hep tuhaf bulmuştu, şu anda da buluyordu. Ama küçükken hep yanında o vardı. Korktuğunda, üzüldüğünde, kızdığında, mutlu olduğunda, yalnız hissettiğinde Lisa hep yanındaydı, onu hiç yalnız bırakmamıştı. Ama son birkaç aydır daha da tuhaflaşmıştı. Artık hiç gülmüyordu, eskisinden daha az konuşuyordu. Onun neden böyle davrandığını bir türlü anlayamıyordu.
"Yüksek sesle söyle. Tıpkı onların söylediği gibi."
Jennie ağzından çıkan kelimelere şaşırmıştı. Böyle bir şeyi düşünmemişti bile. Nasıl ağzından çıktığını ya da gerçekten kendisi mi söyledi bilmiyordu. Lisa, Jennie'ye baktı ve uzun zaman sonra Jennie, ilk kez gördü. Gözlerine vuran alevle korkunç dursa dahi, Lisa gülümsemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Logos
FanficMitos'la Epos uyumlu bir şekilde birleştikleri halde, Logos ile aralarında gittikçe kesinleşen bir karşıtlık bulunmaktaydı. [ • blackpink fanfiction ] © 2018 | readerlittlewitch