22. BÖLÜM

1K 59 0
                                    

“Nişanlın mı? Nişanlım dediğin kız benim eski artığım. O yüzden çok konuşma sen.” Gözlerimi kapadım sinirle, artık ne ya?
“ Ne o sesin soluğun kesildi. Eh ağır gelmiş olmalı bu sözler ama gerçekler acıdır. Ben istesem Sinem seninle bir saniye bile kalmaz. Sana bana olan aşkını hiç anlatmadı mı? Nasıl peşimde dolaştığını… “ daha fazla dayanamadım. 
“Kes o sesini, Sen öldün oğlum seni bulduğum yerde…” bu defa o susturdu beni. Hem de telefonu suratıma kapatarak. Ellerimi sinirle saçlarımın arasından geçirdim. Sessizce küfürle savurmaya başladım hırsımı alamayıp telefonu duvarla bütünleştirdim. Tam bu sırada gözlerim Sinem’in gözleriyle buluştu. Yüzünde anlamadığım bir ifadeyle bakıyordu. Gözleri dolmuş her an ağlayacakmış gibi bakıyordu. Ama aklıma o şerefsizin sözleri gelince öfkem sınır tanımıyor adeta taşıyordu.
“Sinem… Sen o herifle ne konuşuyordun?” gözlerini yumup açtı. Bana bakıyor ama sanki görmüyordu.
“Sence? Telefonu elimden alıp açtığına göre ne konuştuğumu da biliyor olmalısın.” Bu kız sabrımın sonlarına geldiğimin farkında değildi herhalde.
“Nerden bilebilirim? Neden açtın o telefonu? Aklında ne vardı da onunla konuştun?”
“Sen beni mi suçluyorsun? Ben ne yaptım ki bu tavırları görmek zorundayım. Açtım kahretsin açtım. Rüya’yı rahat bıraksın istediğim için.” Rüya’yı rahat bırakması için.
“Rüya onunla konuşmamak için telefon bile kullanmıyor ama sen telefonda onunla görüşmekte bir sakınca görmüyorsun?” 
“Sen beni neyle suçluyorsun? Ben onunla konuşmak için mi açtım telefonu sence?” 
“Adam telefonda bana ne nişanlısı o kız benim artığım diyor ama sen telefonda hala onunla konuşuyorsun.” Bunları söylediğim an pişman oldum. Gözlerinde ki hayal kırıklığı açıkça okunuyordu. Amacım onu kırmak değildi. Lanet olsun.
“Artık öyle mi? Sende bununla suçluyorsun beni değil mi? Başka bir adamın artığı olmakla.” Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. İçim acıdı ama duyduklarım çok ağırdı. “Ben suçlamıyorum Sinem. Senin aşık olduğun adam söylüyor. Peşinden koştuğun, aşkından gözlerini kör eden adam.” Evet aslında sorun tam olarak buydu. Sinem o adamı sevmiş hatta peşinden koşmuştu. Bunu kendisi anlatmıştı. İçinde ki acının en büyük nedeni onu sevmiş olmasıydı. Bana ne kadar uzak durmaya çalışıyorsa ona zamanında o kadar yakın olmak için çalıştığını bilmek nefes almamaya eş değerdi benim için.
“Evet benim aşık olduğum adam.” Bu sözlerle masasında ne varsa yere devirdi. Artık göz yaşları sicim gibi akıyordu ve ses tonu yükselmişti. “Benim aşık olduğum adam. Rüya’nın başına bela ettiğim adam. Ben aptalım… Ben nefes almayı bile hak etmiyorum. Lanet olsun bana, Allah benim belamı versin.” Diye bağırarak hem ağlıyor hem de eline aldığını yere fırlatıyordu. Sanırım sinir krizi geçiriyordu. Yavaşça yaklaştım ve kollundan tutup kendime çektim. Göğsümde ağlanmaya devam ediyor iç çekiyordu. Böyle olsun istememiştim ama o it benim bütün kontrollümü kaybetmeme neden olmuştu. Sinem iç çekişler arasında benden uzaklaştı. Tutmaya çalıştım ama eliyle uzak durmamı işaret etti. Dediğini yapıp uzaktan baktım. Çantasını aldı sonra kapıya ilerledi ama çıkmasına izin vermedim. Bir elimle kapıyı kapattım. Ve kolunu yavaşça tutup kendime çevirdi. Makyajı akmıştı ağlamaktan. Gözlerinin içi kızarmış ve nefes alış verişleri bir iç çekiş olmuştu. Bunu ona ben yapmıştım. Onu sahiplenmek yerine suçlayarak.
“Özür dilerim… O kadar sinirlendim ki. Ben düşünmeden konuştum. Özür dilerim” diyerek ona sımsıkı sarıldım. Sanki bıraksam ellerimden kayıp gidecek. Ama o bana sarılmadı. Hareketsizce kaldı.
“Sinem canım, yapma böyle senin her gözyaşın benim kalbime batan bir bıçak. O kadar keskin ki nefes bile alamıyorum. Sen ağladıkça böyle iç çektikçe, benimde canım çekiliyor.” Hala ses yoktu. En azından ağlamıyordu. Konuşmaya devam ettim. “Canım özür dilerim. Ben seni sevdiğim için söylediklerini kaldıramadım. Hem sende demiştin onu sevdiğini. Eğer ben istersem benimle olur dedi. Öyle kalbim acıdı ki anlayamazsın.” Sinem kollarımdan yine çekildi. Hem iç çekiyor hem de yosun yeşili gözlerini bana dikmiş bakıyordu. İç çekmeleri biteceğe benzemiyordu.
“Sen… Sen beni seviyor musun?” ben seni sevmesem böyle mi davranırdım. Başımla onayladım. Ne diyeceğini merak ediyordum.
“Şimdi sen beni seviyorsun öylemi? Yani bu aşk mı?” sanırım soruları bitmeyecekti. Öyle ıslanmış gözlerle bakarken ne kadar masum görünüyordu.
“Evet aşığım ben sana Sinem, hem de çok uzun zamandır. Sadece anlamam uzun sürdü. Beni sev istiyorum. Yanımda ol, benimle kal çok seviyorum seni Sinem. Sen olduktan sonra dünya umurumda bile olmaz. Sadece sen Sinem beni anlıyor musun?” dudaklarını kemiriyor ne diyeceğini ya da nasıl davranması gerektiğini bilmiyor gibi bakıyordu. Gözleri yıldızlar gibi parlaktı.
“Sen ciddisin ama” 
“Ama ne Sinem? Ciddiyim tabi burada ilanı aşk ediyoruz aması ne?” bu ama nerden çıkmıştı şimdi. Ah benim sulu gözlü sevgilim aynaya bakınca benimle bu halde konuştuğun için ayrı bir pişmanlık duyabilirsin ama ben seni her halinle seviyorum.
“Bu çok ani oldu. Şimdi sen beni seviyorsun. Of bunlar hayal mi? Yoksa ben kafamda mı kuruyorum her zaman olduğu gibi.” Bu sözlere önce anlam veremesem de yüzümde gülümse oluşturdu. Beni mi düşünüyordu? Hem de bu şekilde ilanı aşk ederken.
“Sen beni mi hayal ediyorsun? Hem de bu şekilde.”
“Ve sende şuan hayallerimi gerçekleştiriyorsun. Sen ah inanamıyorum.” Öyle heyecanlı görünüyordu ki kalbim mutlulukla doldu. Demek beni düşünüyor beni. Oda bana karşı boş değil.
“Peki sen? Sen sadece bu durumda hayal mi kuruyordun? İtirafın yok mu seninde?” söyle hadi sadece hoşlanıyorum desen bile kafi.
“Ben senden çok etkileniyorum. Yani tanıştığımızdan beri. Yoksa seni asla kabul etmezdim zaten. Sen böyle bakınca içimde bir şeyler kıpırdıyor. Kalbim benden önce harekete geçip sanki sana koşarak gelmek istiyor.” Bunlarda gerçek öylemi bu hoşlanmaktan fazlası.
“İlk tanışmamızdan beri mi yani? Sen o zaman benden hoşlanıyor muydun?” bu aşk beni deli divane etti resmen. Bir aşk sözcüğü duymak için bu kadar çabalamak ve ben imkansız gibi.
“Evet ama çok çapkın olduğun için uzak durmak daha mantıklı gelmişti. Bir kere daha aynı şeyi kullanılmayı yaşayamazdım. Ama sen beni seviyorsun, seviyorsun değil mi?” gülümseyip kendime çektim alnını anlıma dayayıp konuştum. Nefes alış verişini hissetmek her şeydi şuan.
“Seviyorum ah hem de deli gibi.” Gülümsedi. Gözlerimiz kenetlenmiş sadece o ve ben vardık. Tabi kapı çalana kadar. Bizim romantizmimiz buraya kadar tabi şimdilik. 
“Ne var” diye sinirle seslendim. Şuanı bozduğu için kapıdakini vurabilirdim.
“Şey… Efendim siz iyi misiniz? İçeriden kırılma ve bağrışlar geliyordu da.” Ah Sinem’in yaptıkları bak ne oldu. Lanet olsun ben kendi iç sesimle konuşurken Sinem sekreterine cevap verdi.
“Bir şey olduğu yok sen işini bak” işte benim nişanlım o işine biz işimize bakalım. 
“Sinem canım bizde konuşmamıza dönsek” gözlerini devirdi şimdi bu neydi.
“Bence de o duvarda parçaladığın telefonla başlayalım” nerden geldik bu telefon olayına.
“Bence o konuyu kapatalım yoksa sonu iyi olmaz. Ben sana yenisini alırım. Hatta daha iyisini.” Gözlerini devirdi. “Senden telefon isteyen mi oldu? “ 
“Olamadı ama ima eden oldu.” Sinirle yüzüme baktı. Sanırım sınırı zorluyordum.
“Boş ver aşkım… Telefonda neymiş al benimkini kullan sen. “ diyerek telefonumu uzattım. Gülümsedi demek ki doğru yerden giriş yapmıştım. “Hem artık o numarayı kullanmanı istemiyorum senin.” Gözleri gülümsemesiyle aydınlandı tabi benim içimde. 
“Tamam kullanmam.” Elleriyle saçlarını düzeltmeye başladı sonrada odasına bir göz gezdirdi ve,
“Burayı toparlamalıyız, baksana ne halde.” Gülümsedim haklıydı. 
“Tamam güzelim hadi işe koyulalım.” Diyerek yere eğildim ve dosyaları kağıtları toparlamaya başladım. Sinem’de başladı bir taraftan. Kısa bir süre sonra baya düzeldi ama düzelmeyen bir şey vardı. Sinem’e makyajının aktığını nasıl söylemem gerektiğini bilemiyordum. Yani bu kızların işine belli olmaz. “Hayatım gidip bir saçını falan düzelt istersen.” Diyerek odasındaki küçük banyoya yönlendirdim. Aynaya kendisi baksa daha iyiydi. Evet ben söyleyip yeni bir tartışmaya yol açamam.
Gülümseyerek dediğimi yaptı. Kısa bir süre sonra banyodan utangaç bir tavırla çıktı.
“Kusura bakma… Seni çok uğraştırdım değil mi?” anlaşılan makyaj olayının üstünü kapatmak niyetindeydi. Bende üzerine gitmedim bu gün yeterince üzülmüştü benim yüzümden.
“Önemli değil canım, hem tek suçlu sen değilsin ben çok abartım. Seni üzmek kırmak istemedim.” Tebessümle baktı gözlerime. Öyle içten bakıyor ki onu sımsıkı sarıp bırakmak istemiyordum.
“Hadi bakalım Sinem hanım artık çıkalım bugünlük bu kadar iş yeter.” Başıyla onayladı. Çantasını alıp yanıma geldi. Ellini tutum bana bakıp gülümsedi ve parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi. Ellerimiz gibi kalbimizde kenetlenmişti bu gün.
“Eve gitmen şart mı?” diye sordum. Yanımdan ayrılsın istemiyordum.
“Yok değil neden ki?” işte beklediğim cevap.
“Birlikte yemek falan yiyelim sonrada yapacak bir şeyler buluruz.” Gözlerime bakıp, “Tamam o zaman ben ne yesem ki?” bu da neydi şimdi. Özellikle bir şeyler mi istiyordu canı. Sonra yüzüme bakıp, 
“Dondurma istiyorum, sonra çikolatalı pasta…” parmağını dudaklarını üstüne koyup düşünmesi bitirdi beni.
“Birde hamburger.” Eh sonunda yemek için bir şey istedi gerçi oda yemek sayılmazdı ama.
“Patates kızartması o olmazsa olmaz.” Bak sen kızartmasız olmazmış ben seni kızartırdım ama neyse.
“Neden olmazmış bakalım?” omuz silkti.
“Olmaz işte ben böyle kutlama yaparım. Rüya’yla az yapmadık böyle ziyafet.” Ziyafetmiş bu resmen mide fesadı geçirmeye neden olacak bir menüydü. Daha sağlıklı beslenmeli mesela kebap, İskender, olmadı karışık ızgara. 
“Tamam canım peki sonra neler yapıyordunuz? “ bunu gerçekten merak ediyordum.
“Lunaparka gidiyorduk.” Lunapark bu iyi fikir bu günden sonra stres atmak için süper.
“Tamam bizde gidelim hem uzun zamandır gidemedim. Değişiklik olur bize.” Gülümseyerek koluma dolandı. Canım ya böyle tepkiler verirsen ben seni lunaparktan çıkartmam.
“Alış veriş merkezinde önce hamburger sonrada dondurma ve pasta yedik. Öyle iştahlı yiyordu ki dondurmayı içim gidiyordu dudaklarıyla olan her temasta. Sonunda kazasız belasız lunaparka gelebildik. Bu saat olmasına rağmen kalabalıktı. İnsanların içine karıştık el ele. Öyle mutlu , öyle huzurlu hissediyordum ki şuan dünya yansa umurumda olmazdı. 
“E önce neye binelim?” güzel soru, ne olsa ki.
“Bilmem sen karar ver, en çok hangisini seviyorsun.” Şöyle bir etrafına baktı ve gözleri bir anda parladı. Baktığı yere baktım bende. Gördüğümle şaşırdım. Atlı karıncaya mı binmek istiyor yani. Biz çocuk muyuz ya?
“Atlı karınca.” Korktuğum başıma geldi bu yaşta millete rezil olacağız anlaşılan. Allah’tan tanıdık yok ortalarda yoksa karizma yerle bir olurdu.
“Tamam sevgilim. Hadi gidip bilet alalım ama daha sonra benim istediğim bir şeye bineceğiz.” Başıyla onayladı. Gözleri sürekli dönme dolaba kayıyordu. Yan yana bindik kahkahaları kulaklarımı çınlatıyordu. Bu gün sinir krizi geçiren o değilmiş gibi gülümsüyordu. Ellerini bana uzatıp tutmamı bekledi bende tuttum. Ah çok güzel bir his bu elleri bu gün bırakmak istemiyorum. Sonra inip tekrar bilet aldık. Gözüme takılan tek şeye baktım. Roket… Ah Sinem birazda çığlık atsın değil mi? Buda stres atmanın bir yolu. Bir bana bir rokete baktı. Sonrada,
“Emin misin? Rokete binmek istediğine?” gözleri soru doluydu. Eh korktu tabi. Gerçi daha önce binmemiştim ama o kadar insan biniyorsa bende binerim. Hem kızlar nasılda korkmuşa benziyorlar. Sinem hanımda biraz korsun bakalım. Öyle çocukların oyuncaklarıyla eğlence olmaz.
“Evet yoksa korktun mu? Bak korktuysan… “ lafımı kesti hemen.
“Hayır neden korkayım ki. Alt üstü roket. Hem ben yüksekte olmayı severim.” Tabi canım öyledir. Kesin bana meydan okumak için söylüyor bu sözleri. Kol kola roketin önüne geldik. Fazlamı yüksekti acaba? Neyse canım. 
“Hadi bakalım bin. Bak ben yanındayım sen sakın korkma, hem manzarada çok güzeldir eminim yukarıdan.” Evet romantik bir manzara olduğu kesin tabi bakabilirsek.
“Tamam sen varken ben korkmam” diye sırıttı ve ekledi.” Sende korkma bende senin yanındayım.” Bu neydi şimdi? Sanki gözlerinde ima vardı. sadece gözlerimi sözleri de resmen imalıydı. Neyse artık bindik. Bakalım neler olacak. Yavaşça yükselmeye başladı. O kadarda korkutucu değilmiş. Sinem’e bakıp gülümsedim. Oda gülümsüyordu. Korkmadığına sevdim. Daha sonra yavaşça hızlanmaya başladı ve ben dünyadan koptum. Bu neydi yerle gök bir olmuştu sanki. Gözlerimi o kadar sıkı kapadım ki. Nefes alamıyorum şuan. Ah benim aptal kafam, bu alete ne diye biniyorum ki. Sinem’de de ses seda yoktu. bir ara Sinem bağırdı. Hem de seni seviyorum diye yok artık gözlerimi açıp ona baktım. Gülümsüyor ve bana bakıyordu. Sonra kafasını aşağı çevirdi bende onunla birlikte. O kadar güzel bir manzara vardı ki gözlerime inanamadım. Ama yanımda çok daha güzeli vardı hem o az önce seni seviyorum demişti bana yoksa ben o panikle öylemi sanmıştım. Şuan roket durmuştu. Diğer taraftakiler iniyordu. Sinem’e dönüp,
“Sen az önce ne dedin?” anlamazlıktan geldi. “Sinem ben sana bir soru sordum cevap versene.” Tatlı bir tebessüm yerleşti yüzüne ve gözlerime bakıp,
“Seni seviyorum Yusuf hem de çok fazla.” Ah işte bu sözler. Tam cevap verecekken bu roket denen alet hareket etmeye başladı ve ben dünyadan bir kez daha koptum üzgünüm sevgilim cevabı ancak bu aletten inince verebilirim. Sonunda inebildik. Sinem yanımda sırıtıyordu.
“Çok şey kaçırdın benden söylemesi o kadar güzel bir manzara ki sırf bu manzara için Rüya’yla hep rokete binerdik. Biraz fazla para verip bizi yukarıda durdurmasını da isterdik. E şimdi neye biniyoruz?” güzel şimdi daha sakin bir şey seçelim ve konuşmamızı da bitirelim değil mi? Dönme dolaba gittim. Tüm sıra biletini aldım. Sadece ikimiz olmalıydık. Hem yukarıda durması için gereken parayı da vermiştim. Bakalım konuşmamız nasıl sonuç verecek. Ama Sinem’in rengi attı bir an. Bana dönüp,
“Olmaz buna binemeyiz. Boşuna paranı verdin.” Buda neydi şimdi.
“Neden ki? Bence gayet eğlenceli.” Kafasını olumsuzca salladı. Sonra utançla başını eğdi.
“Şey ben ona binince… Of ya midem çok kötü oluyor. Hatta bir keresinde annem üstüne çıkartım ve Rüya gülme krizine yakalandı. Annem de sinir.” Ah bu olamazdı ya para neyse de offff.
“Kızmadın değil mi?” öyle masum bakıyor ki istesem de kızamam. Hayır sevgilim hadi artık seni eve bırakalım o zaman. Rahat bir nefes alıp verdi. Bu hali beni gülümsetti. Arabayla evin yolunu tuttuk arada elini tutup avuncun içine öpücük konduruyordum. Öyle güzel, öyle masumdu ki nasıl bir insan onu incitip kıra bilmişti. Ama onu bulduğum da her şeyin hesabını misliyle verecekti.
Evin önüne geldiğim de arabayı durdurdum. Hiç ayrılmak istemesem de bu günlük buraya kadardı. Emniyet kemerini çözüp bana döndü. 
“Teşekkür ederim her şey için. O kadar mutlu oldum ki anlatamam.” Gözlerinde görüyordum. Anlatmasına gerek yoktu. ayrıca bende bu günü onunla yaşayıp mutlu olmuştum hem de hayatım da hiç olmadığım kadar.
“Bende seninle olmak bu dünyada ki her şeyden çok daha güzeldi. Sen bana böyle bakmaya devam edersen bu arabandan inmene izin veremem. “ küçük bir kahkaha attı. Ölürüm gülümsemene.
“Bak sen diğer kızları da böyle mi tavlıyordunuz Yusuf bey?” bir elimi yanağına koydum. Saçlarını yüzünden kenara çektim. Yanağını baş parmağımla okşayıp,
“Senin dışında kimseyle böyle konuşamam ben. Ben böyleysem sorumlusu sensin. Öyle güzel içten bakmaya devam ettikçe ben bülbül gibi şakıyorum senin aşkınla.” Bu sözlerimden sonra yüzüne yaklaşıp önce yanağını sonra burnunu ve en sonda dudaklarını öpücük bıraktım ama dudaklarında biraz fazladan kaldım. Kopmak istemiyordum. Şuan şu dakika dünya dursun istiyordum. Ama çalan telefon her şeyi alt üst. Kendi telefonumu da kırmalıydım. Ah lanet olsun. Kim arıyor diye bakmadan açtım. Açmamla tanıdığım içimden şuan aradığı için lanetler yağdırdığım duydum. Ama o sesin söylediklerin beni şoka soktu. Verebildiğim tek tük cevapla “Evlenmek mi? Sen aklını kaçırmış olmalısın. Ne demek yarın evleniyorum?” diye aklıma gelen soruları yönelttim.

MAVİ DÜNYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin