29. BÖLÜM

900 56 0
                                    

“Sen ne yapıyorsun burada?” diyerek yatığı yerden kalktı. Demir şuan karşısında sırıtıyor olamazdı. Gözlerini kapayıp açtı ama hala tam karşısında sırıtıyordu. Bu lanet adam kendi odalarına nasıl girebilmişti.
“Ben sana seni kimseye yar etmem demiştim.” 
“Ne saçmalıyorsun sen ya? Defol git” diyerek odanın çıkış kapısını gösterdi. Genç adam ona daha çok yaklaşıyordu gitmek yerine. “Yaklaşma bana… Defol git buradan… Anıl gelecek birazdan seni burada görürse neler olacak tahmin edersin.” Diye gözünü korkutmaya çalışıyordu.
“Onun otelde işi bitmez hayatım. Biz o gelene kadar çoktan Antalya’dan uçmuş oluruz.” Ne saçmalıyordu bu adam ya? 
“Kes saçmalamayı ve defol git” dedi dişlerinin arasından tıslayarak. Geri geri gitmeye başlamıştı. Korkusunu göstermek istemiyordu ama gözleri dolmaya başlıyordu. Anıl’ı demek o aratmıştı. 
“Gelme… Yaklaşma bana… Sen burayı nereden öğrendin hem? Kimse bilmiyordu burada olduğumuzu.” Diye olanları anlamaya çalışıyordu sorarak.
“Ah bu çok kolay oldu sevgilim. Cici annen arayıp haber verdi. Kadını nasıl kızdırdıysan artık…” dediğinden genç kadın korku ve sinirle gözlerini yumdu. Bu kadar ileri nasıl gidebilmişti anlamıyordu. Anıl’ın gelmesi için içinden dualar etmeye başlamıştı artık.
“Gelme lütfen… Ben seni sevmiyorum bunu neden anlamıyorsun? Seni sevmeyen bir kadınla nasıl mutlu olmayı planlıyorsun ki? Bak buradan gidersen geldiğini kimseye söylemem. Lütfen git.” Diyerek onu tatlı dille ikna etmeye çalışıyordu. Genç adam kızın tam dibinde durdu. Gözleriyle onu süzüyordu, bu beden başka bir adama ait olmuştu ama bu bile onu geri adım attırmaya yetmiyordu. 
“Rüya sen benimsin, bak göreceksin çok mutlu olacağız sevgilim…” diyerek konuşmaya devam ediyordu. Genç kız onu itmeye çalıştı ama beceremedi. Gücü ona yetmiyordu. Ağlamaya başlamıştı artık. Demir onun gözyaşlarını silmeye başlamıştı. “Bak sesiz bir şekilde buradan çıkacağız, kimse zarar görsün istemiyorsan sessiz olmak zorundasın.” Başını hayır anlamında salladı. Sonra nefesi yettiği kadar yüksek sesle bağırmaya çalıştı ama ağzına kapanan pamukla kendini genç adamın kollarına bıraktı. Çırpınışlarının artık bir faydası yoktu. Anıl o sırada otelde ki adamlarla konuşuyordu. Saçma sapan imzalarla uğraştırıp duruyorlardı.
İki saat sonra ancak vara bildi otele ve direk odasına yöneldi. Ah karısını nasıl da özlemişti iki saatte. Odanın kapısı açıldığında sessizlik ilk dikkati çeken şey olmuştu. Belki uyuyordur diye düşündü ama karısı yatakta da yoktu. Hızlıca odayı aradı ama bulamadı. Resepsiyonu arayıp karısını sordu ama kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Artık sinirlenmeye başlamıştı. Nere gitmiş olabilirdi ki karısı? Telefonu da yoktu. Onu bulunca ilk yapacağı şey bir telefon almak olacaktı. Saatler geçmiş ama karısı hala gelmemişti. Artık içini bir korku sarmaya başlamıştı. Tam bu sırada telefonu çaldı. Bilmediği bir numara olduğunu görünce hemen açtı. Karısı olabilirdi belki?
“Alo” demesiyle karşısında duyduğu sesle kas katı kesildi.
“Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum. Ah yoksa karın olduğunu mu sandın? Bu sessizlik benim kim olduğumu anladığın için mi?” diye konuşuyordu. “Kes lan ne saçmalıyorsun?” diye öfkeyle buyurdu. 
“Boşunu Rüya’yı bekleme o benimle… Olması gereken yerde…” diye üstüne basarak söylemişti. “Onu boşuna arama artık o sadece benim ve öylede kalacak.” Diyerek telefonu suratına kapatmıştı. Öfkesi bütün damarlarını geziyordu. Bütün adamlarını arayıp onları bulması için emirler yağdırdı. Karısını ve odamı bulacaktı. O zaman dünyayı dar etmeye yemin etmişti Demir soysuzuna.
Günler geçiyor ama Rüya yada Demir’in izini kimse bulamıyordu. O günden sonra bir ay geçmişti. Anıl öfkesine hakim olamıyordu, her şeyi yerle bir etmiş ama karısına ulaşamamıştı. Özlem kalbini yakıp geçiyordu. Her gittiği yerden eli boş dönüyordu. Bütün herkes ayaklanmış ama kimse bulamıyordu. Sanki yer yarılmış da içine girmişlerdi. Rüya’nın babasının da Anıl’dan bir farkı yoktu. Eski karısı da hala burada kızından haber bekliyordu kocasıyla, Ziya beyde tüm adamlarını aramaya dahil etmişti. Her iz büyük bir titizlikle inceleniyor ama sonuç çıkmıyordu. Nermin’le boşanma işini de kızı bulunduktan sonraya ertelemişti. 
Genç kadın her gün bu cehenneme uyanmaktan yorulmuştu. Kocası yada babası gelip hala onu bulamamıştı. Umutları tükeniyordu artık. Bu hapis hayatı her şeyi alt üst ediyordu. Kimseyi görmemişti günlerdir. Bu oda ona zindan olmuştu… Beyaz duvarlar, kocaman yatak, bir dolap vardı sadece basit ama kaliteli. Bu adamdan kurtulmanın yolu yoktu, her gün daha fazla zayıflıyordu. Ruhu da bedeniyle birlikte yaşama arzusunu alıp gidiyordu. Birkaç kez denemişti aslında ölmeyi ama başaramamıştı. Üstelik artık yaşamak için bambaşka bir nedeni daha vardı. Tek umudu… 
“Günaydın sevgilim daha iyi misin? Bak sana kahvaltı getirdim…” diyerek elindeki tepsiyi genç kadına uzattı. “Ah hala yol mu gözlüyorsun? Boşuna bakma o yollara kimse senin için gelmeyecek… Bizi bulamayacaklar…” sırıtması genç kadının midesini bulandırıyordu. Koşarak odada bulunan küçük banyonun yolunu tuttu. Biraz midesi rahatlayınca odasına yani cehennemine geri geldi.
“Ye bunları canım biraz, kendini toparlamaya çalış bak sonra bebeğinde büyümez. Düşsün istemeyiz değil mi? Onunla tam bir aile olacağız. Hiç kimse bizim aramıza girmeyecek.” Diye konuşuyordu. Genç kadın gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Hayatı bir ay öncesine kadar mükemmeldi. Ama şimdi bir kabusla uyuyup uyanıyordu her güne. Kalbi artık büyük bir yük oluyordu ona.
“Rahat bırak beni, git defol buradan pislik.” Diye bağırmıştı. Bebeği için nefes almak zorunda olduğunu biliyordu. Zavallı yüreği buna nasıl dayanıyordu kendisi bile bilmiyordu. Özlediği adam yanında değildi. Kimsesiz kalmış gibi hissediyordu.
“Lanet olsun neden hala kimse bir şey bulamıyor? “ diye öfkeyle bağırıyordu. 
“Sakin ol dostum bulacağız onları…” bu lafları tam bir aydır duyuyordu ama nafileydi. Kimse onları bulamıyordu. Çalan kapıyla gözlerini o yöne çevirdi.
“Haber yok mu hala oğlum.?” Diye Kenan bey damadına soruyordu. Bu bir ayda Anıl’ın kızına olan aşkına inanmıştı. 
“Hayır bu kadar adam hiçbir haltta yaramıyorlar. Sizden bir haber var mı?” başını olumsuz anlamda salladı. Kenan bey bir ayda beş yıl yaşlanmış gibi duruyordu. 
“Ben gidiyorum o zaman Nermin’le görüşmem lazım” diyerek kapıya yönelip gitti. Karısı bir aydır otelde kalıyordu. Otele varınca karısının nerede olduğunu sordu. Hanım efendi yemek yemeğe gitmişti. Restoran kısmına gitti ve onu tek başına bir masada telefonla konuşurken gördü. Yavaşça yanına yaklaştığında duyduğu sözlerle oldu yerde donup kaldı…
“Ah Demir sizi deli gibi arayıp duruyorlar. Salak bunlar ya gerçekten… Düşünsene gözlerinin önündesin ama hala seni bulamadılar. Ama demiştim ben sana benim babamdan kalan ev kimsenin aklına gelmez diye” işte bu sözler her şeyi açıklıyordu. Sessizce konuşmasının bitmesini bekledi. Demir bu kadına yapacaklarını duysun ve kaçsın istemiyordu. Telefon kapandığında karısının kollunu tuttu ve,
“Sesini çıkarma yoksa seni elimden kimse alamaz.” Diye bir tehdit savurdu. Gözleri öfkeden kararmıştı. Karısı oturdu yerden kaldırıp odasına götürdü. Bu iş daha fazla uzamayacaktı. Odaya girer girmez damadını arayıp yerlerini bildirdi. Kendisi de karısıyla ilgilenecekti. Önce bir tokat atıp yere yapıştırdı. Sonra saçlarını ellerine dolayıp öfkeyle tısladı. “Benim kızımın başına gelenlerden sen sorumlusu demek? Bir aydır benim ne hallerde olduğumu biliyordun ve sustun öyle mi? Seni öldüreceğimi hiç düşünmedin mi he? “ diye tıslayıp saçlarından tutup ayağı kaldırdı… Nermin hanım savunma moduna geçmişti ama çok geçti. 
“Bak ben sadece…” demişti ki Kenan bey onu yare savurdu tekrar. Gözünün üstüne attığı yumrukla. Karısını yerden yere yapıştırıyordu. Ellinde kalacaktı bu kesindi…
“Hadi gidiyoruz Rüya’nın yerini bulmuş babası” diyerek şirkette koşarcasına çıktı. Şehir dışında sadece bir saatlik mesafedeydi ama sanki yol bitmiyordu. Kızgın ve öfkeli olduğu için ne yapacağını kestiremiyordu. O adam ölmeyi çoktan hak etmişti zaten. Yusuf ona göre daha sakindi. Biri daha sakin olmalıydı zaten… Geldiklerinde evin biraz uzağına arabayı park ettiler, geri kalanını yürüyerek gideceklerdi. Onları ne bekliyor bilmiyorlardı ama yanlarına adamlarını da almışlardı. Evin etrafı sarıldı. Anıl sevdiği kadının içinde olduğu eve bakıyordu, birazdan onu kurtaracak ve sımsıkı sarılacaktı. Öyle hasret kalmıştı ki içine hapsedecekti…
“Ne yapıyoruz ?” diye sordu Yusuf.
“Ev sakin görünüyor, sessizce girebileceğimiz bir yer bulabilir miyiz bir baksınlar?” Rüya daha fazla zarar görmeden bu sorunu çözmek istiyordu.” Haklıydı da karısı bu adamın elinde neler yaşayıp çekmişti bilemiyordu.
“Tamam zaten baktırdım arka kapıdan girebiliriz sanırım. Mutfak kapısı… Korumaları adamlar halleder bizde Rüya’yı kurtarırız.” Diye açıklamıştı. Onu görmeyeli sanki asır geçmişti. 
“Tamam girelim artık şu eve” sessizce arka kapıya yöneldiler ve oradan mutfağa girdiler… Etraf sakin görünüyordu. Yavaş adımlarla ilerlemeye başladılar. Bu sırada Rüya’nın sesi yankılandı evin içinde. 
“Defol git başımdan senden nefret ediyorum” demişti. Sesine bile hasret kaldığı karısı.
“Bak sabrımı zorlayıp durma ye şu yemeği dedim sana.” Diyen Demir’se öfkesini kamçılamıştı. Sessizce yukarı katın merdivenlerine ilerlediler. Bir odanın kapısında durdular. Sesler bu odadan geliyordu. 
“Kendin için yemesen de bebek için yemelisin. İnat etmeyi bırak” bu sesler Anıl’ın kanını dondurdu. Karısı hamile miydi yani? 
“Sana ne benim bebeğimden defol diyorum” Demir artık iyice sinirlenmişti.
“O senin değil bizim bebeğimiz.” Demesi ise kapının büyük bir gürültüyle açılmasına neden olmuştu…

MAVİ DÜNYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin