25. BÖLÜM

965 59 0
                                    

“Saçmalama Rüya ne demek karar verdik ya? Anıl ailesini hiç mi düşünmüyor?” Rüya’nın zaten bu konuda ki fikrini biliyordu genç kız. Aklı almıyordu bu olanları.
“Saçmalamıyorum ne olmuş yani. Annemle babamda benimle boşandıktan sonra konuşmuşlardı. Biz karar verdik… Ha bu arada annene de teşekkür ettiğimi söylersin.” Buda neydi şimdi? Neden annesine teşekkür etmesini istiyordu ki?
“Neden böyle söylüyorsun anlamadım ben?” Rüya zaten anlamadığını biliyordu.
“Annen Anıl’ın ailesiyle benim hakkım da konuşmuş ve saygısızlığımı dile getirmiş. Babası da Anıl’ı arayıp ailesini saymayan kız bizi hiç saymaz falan dedi. Beni onaylamıyorlar o yüzden yıldırım nikahına karar verdik.” Annesi bu kadar ileri gitmiş olabilir miydi? Elbette giderdi lanet olsun ona Rüya’yla Anıl’dan bahsetmemeliydi.
“İnanamıyorum ya nasıl yapar? Ben sadece Anıl’ı Cemre konusu yüzünden…” sözleri yarım kaldı. Devam etse ne olacaktı ki başını önüne eğdi annesi ve yaptıkları sadece onu daha çok yerin dimine sokuyordu. “Eğme başını senin suçun değil, kimse ailesini seçemiyor bak ben bu akşam birazdan yanımda ailem olmadan evleneceğim.” Buda bir başka gerçekti. Evleniyordu genç kız en mutlu gününde yapayalnızdı.
“Haklısın ben söylerim eve gidince, gazete işi biraz kötü olur kalpten gitsin istemeyiz değil mi?” Rüya tebessümle gülümsemişti. Tabi ki istemezdi babasını görmezden gelmeye karar verse de babası olduğu gerçeği değişmiyordu. Zaten bu yüzden gazete olayını açıklamıştı. Bu sırada kapı tıklamıştı. ”Gel” diye söyledi Rüya ama gördüğü kişiyle kısa bir şaşkınlık yaşadı.
“Merhaba rahatsız etmiyorum ya?” diye kapıda soran kız Anıl’ın kız kardeşi Ada’ydı. Genç kız gülümsüyordu ama yüzünde ki şaşkınlıkta her halinden belliydi.
“Hayır rahatsız etmiyorsun canım gelsene.” Diyerek gelin odasına bir misafir daha aldı.
“Şey ben tebrik ederim ağabeyim anlattı az önce ama inan çok şaşırdım” gülümsüyordu. Şaşırsa da ters bir tepkisi olmamıştı.
“Evet ani oldu biraz. Böyle olsun is….” Sözü tamamlanmadan kesildi.
“Boş ver böylesi kısmetmiş. Ayrıca şuan harika görünüyorsun eh benim ağabeyime de böyle gelin yakışır.” Sinem şaşkındı en az Rüya kadar çatlak bir kız vardı karşısında ama oda olayı büyütmedi.
“Bak bu Sinem sen tanıyor musun?” 
“Evet Yusuf ağabeyin nişanlısı.” Genç kız başıyla onayladı. Son hazırlıklar da tamamdı artık. Hatta fotoğraf çekmeye başlamışlardı bile. En güzel ve en eğlenceli pozları veriyorlardı. Kapı tıklama sesiyle kıkırdamayı bırakıp kapıya baktı Ada. 
“Hoş geldin ağabey ne istemiştin?” buda sorumuydu şimdi genç adam kaşları çatılı bakıyordu artık.
“Gelinimi tabi ki ne olacak başka?” kardeşinin yüzünde ki sinsi sırıtmanın farkındaydı. 
“O zaman gelinin odadan çıkması için bahşişi mi ver bakalım.” Beklediği gibi yine bir şey yumurtlamıştı başının belası.
“Al” diye cebinden çıkardığı yüzlükleri kardeşine verdi sayma gereği bile duymadan. 
“Harikasın bu akşam babamlara söyleyince para mı kesebilirler” haklıydı bu gece evde bomba patlatacak açıklamayı yapmaya seçilen kişiydi nede olsa.
“Tamam kes saçmalamayı ben veririm sana para, çekil artık gelinimin kapısından.” Diye eliyle kardeşini itekledi ve gördüğü manzarayla donup kaldı. Hayatı boyunca gördüğü ve görebileceği en güzel gelinle birazdan evlenecekti. Üzerinde ki beyaz gelinlikle göz kamaştırıcı duruyordu. Üst tarafı göğsünün başladığı yere kadar tül ve dantel detaylıydı. Gerisi beline kadar bedenini sarmış ve sonra bollaşmıştı. Saçları hafif dalgalı ve açıktı. Saçlarının üstüne beyaz bir taç yerleştirmişlerdi. Duvağı yoktu. Anıl alması için ısrar etse de o gereksiz görmüş ve bu tacı almıştı sadece. Öyle zarif öyle narin duruyordu ki gözlerini ayıramıyordu. Rüya karşısında ki adamın gözlerinde ki hayranlığı görmüş ve mutlu olmuştu. Gerçi bu adamın kendiden aşağı kalır yanı yoktu. Gördüğü en yakışıklı adam kendi kocası olacaktı. Siyah dar damatlıkla muhteşem duruyordu. Beyaz gömleği, siyah desenli kravatı ve kaslarının ben buradayım siye bağırtan ceketiyle göz dolduruyordu. 
“E bakışmanız bittiyse artık geçelim salona yoksa nikah memuru sizi evlendirmeden gide bilir.” Anıl dehşetle açtı gözlerini bu mümkün olamazdı. O bu gün bu kadınla evlenecekti. Dünya dursa bu evlilik yine olacaktı.

“Tamam hadi bakalım güzelim gidip evlenelim ve bunları evimizden postalayalım.” Bu sözlere cevap veren küçük cadısı olmuştu.
“Ne postalaması ya daha pasta kesilecek bir kere ben pastamı yemeden gitmem, hem dans fazlı var benimle dans etmeyecek misin?” Anıl gözlerini yumdu sinirle, şimdide kardeşini çağırdığına pişman olmaya başlamıştı. Rüya bunu farkındaydı ve sadece gülümsüyordu. 
“Pasta yiye yiye şiştin bak?” diye kardeşinin fiziğini göstermişti. Aslında yaşına göre normal bir kiloya ve boya sahipti kardeşi. Bunu kendiside biliyordu ama güzel geliniyle yalnız kalma derdini düşmüştü şimdiden.
“Ne alaka ya benim kilom ideal bir kere. Kuru kemik kızlar gibi mi olmalıyım ben ya? Hem Kuzey benim böyle çok ama çok güzel olduğumu söyledi” Anıl duyduğu erkek adıyla kaşlarını iyice çattı. Kuzey kimdi ki kardeşine güzel olduğunu söylüyordu. Ah bu nikah işi olmasaydı onu bulup ağzını burnunu kırabilirdi. 
“Kim o herif? Hem senin güzel olup olmamandan ona neymiş?” yine kendisini tutamamıştı işte. Sonuçta oda bir ağabeydi ve kardeşine takılanların kafasını kırmak onun en önemli işiydi.
“Kes kıza soru sormayı Anıl ya. Hem sana ne kimse kim.” Rüya bu konuşmanın uzayacağını hissedince devreye girmişti ama genç adam ona kötü bir bakış attı.
“Peki devam et bende gidip üstümü çıkarayım sizin işiniz uzundur. Bu gün evlenemeyiz bizde sonrada belki ben evlenmekten vazgeçerim he nesrin?” en zayıf noktasına nişan almıştı genç kız ve tam on ikiden vurmayı da başarmıştı. Anıl kolunu uzattı girmesi için. Tabi kardeşine sonra görürsün bu konu daha kapanmadı bakışları atarken. Rüya’da genç adamın koluna girip birkaç poz fotoğrafta böyle çektirdi. Bu gece her şeyi resme aktarmak istiyordu. Kameracı ve fotoğrafçı da bu yüzden tutmuşlardı zaten.
Gelin ve damat yerlerini almışlardı. Onların heyecanı her hallerinde beliydi. Göz göze gelip gülüşmeleri bile buna bitirmeye yetmiyordu. Bu masadan evli bir çift olarak kalkacaklardı. Nikah memuru gayet resmi biriydi ve dalga geçmemişti. Kendisini şanslı sayıyordu Anıl belki de adama ‘bu nikahı bir an önce kıy ve sakın saçma sapan yorumda getirme’ diye söylemesinden olmuş olabilirdi de. Bütün imzalar atılınca Rüya ayakkabısının topuğuyla Anıl’ın ayağını delmişti. En azından genç adam böyle düşünüyordu. Dişlerinin arasından,
“Sen bu gece görürsün bekle sen.” Diye tehdit savurmasından belliydi. Genç kız hiç umursamadan ayağı kalktı ve nikah memurunun elinden defteri kaptı.
“Artık tapun bende Anıl ona göre yani…” diye küçük bir uyarında bulundu. Anıl kaşları çatılı bakıyordu. Nikah memuru gelini öpebilirsin dememişti. Gerçi adamın buna zamanı kalmamıştı. Kendi işini kendi gördü ve genç kızı belinden tutup bedenine yapıştırdı. Dudaklarına büyük bir tutkuyla yumuldu. Soluksuz bir öpücükle evliliklerini taçlandırdı. Sonunda Yusuf’un ikazıyla kızdan ayrıldı.
“Oğlum dur ya aile var burada.” Demişti. Anıl önce etrafına sonrada Yusuf’a baktı ve,
“Ben tek bir aile görüyorum oda biz” diyerek Rüya’yı kendine çekip gösterdi. Haklıydı kendisi göre onlar evlenmiş ve kendi ailesini kurmuşlardı.
“Oh ben neciyim ağabey dış kapıda ki mandal mı?” Ada bozulmuş bir ifadeyle bakıyordu.
“Evet aynen canım.” Bu sözlerle umursamazca omuz silkti Ada. “İyi o zaman Kuzey’de rahatlar senden çok çekiniyordu. Madem aile değiliz bu konuda sana söz düşmez artık.” Bu misillemeyi hiç beklemiyordu işte.
“Ben balayından döneyim o zaman görüşürüz bu konuyu.” Sesi sert ve otoriterdi. 
“Sen bilirsin ama tartışmaya açık bir konu değil hem de aileden olamayanlarla” imayla konuşmaya devam etmesi Anıl’ın gerilmesine denen oluyordu. Tam bu sırada gelen pasta konuyu değiştirmeye yetmişti. Üstünde gelin ve damat figürü olan çikolata ve kremalı bir pasta yapılmıştı.
Pastayı kesip çatalı Rüya’ya uzattı Anıl, genç kızda ona. Şaraplarından birer yudum aldılar. Anıl bu gece ayık olmak istiyordu Rüya içinde geçerliydi bu.
“E hadi gelinle damat ilk danslarını yapsınlar” bu sözler dans müziği çalmaya başladı. Ada bir köşede onları izlerken iç çekmeyi de ihmal etmiyordu. Rüya genç adamın kollarından çıktı ve onu kardeşine yönlendirdi. Herkes gülüp eğleniyordu. Bu gece daha yeni başlıyordu aslında. Bir süre sonra misafirler evlerini yolunu tuttu ve genç çiftimizi yalnız bıraktıklar. Kapı kapanır kapanmaz Anıl genç kızın dudaklarını yapıştı. Kısa sürede boynuna dolanan ellerle ateşli bir karşılık aldı. Onlar kendilerini gecenin akışına bırakırken, diğerleri kopacak kıyametlerine doğru ilerliyordu. Herkes farklı bir heyecan yaşıyordu bu gece.
Anıl Rüya’yı öperek kucağına aldığı gibi yatak odasına götürmüştü. Rüya küçük bir kahkahayla karşılık vermiş ve öpüşmeye devam etmişti. Odaya geldiklerinde genç kızı kucağından odasın ortasında indirmişti. Yavaşça elli gelinliğin fermuarına uzanmıştı. Aceleyle açıyordu ama genç kız odayı incelemeye dalmıştı. “Anıl” dedi fısıldar gibi ve devam etti. “Bu odaya ne olmuş ya sabah böyle değildi.” Genç adam gülümsedi ve, “Seninle ilk gecemize özel olsun istedim beğendin mi?” başıyla onaylamıştı. Bembeyaz yatak örtülerine serpilmiş kıpkırmızı gül yaprakları gözlerini büyülüyordu. Her yer mumlarla süslenmişti. Kalbi mutlulukla doluydu. Boynuna değen dudaklarla bedeni titredi. Anıl rahat durmak yerine onu kendinden geçirmeye kararlı öpücükler bırakıyordu bedenine. Genç adamın kolların da döndü ve dudaklarına uzandı. Anıl aldığı karşılıkta memnun bir ifadeyle genç kızın gelinlikten kurtulan bedenini izliyordu. “Çok güzelsin” diye bilmişti sonunda. Genç kız buna karşılık Anıl’ın kravatını tutup kendine çekmiş ve tekrar öpüşmeye başlamışlardı. Kısa bir süre kravatı çıkarmış ve gözleğin düğmelerini açmaya çalışıyordu titreyen ellerinin izin verdiği kadar. Anıl’da ona yardım etti ve önce ceket sonrada gömlek yerde gelinliğin yanında yerini aldı. “Çok yakışıklısını? “Diye bu kez Rüya gördüğünü dillendiriyordu. Bu gece aralarında ki bütün gizlilikler kalkacak ve tek bir beden olacaklardı… GERİSİ SİZİN HAYEL GÜCÜNÜZE KALSIN…
Sinem eve geldiğin de saat geç olsa da babasıyla konuşması gerektiğini biliyordu. Bunları duyduktan sonra neler söyleyecek ne tepki verecek bilemiyor ve korkuyordu. Annesi ve babasının sesini duyduğun da sevindi en azından uyandırmak zorunda kalmayacaktı. 
“Merhaba siz daha neden yatmadınız?” diyerek bir yerden giriş yaptı.
“Öyle sohbet falan derken saatti fark etmemişiz kızım, sende gel bize katıl istersen?” bu soruya ürkekçe tebessüm etti. Derin bir nefes alıp kanepeye oturdu. Söyleyeceklerini aklında topladı ve tek çırpıda konuşmaya başladı. 
“Baba ben sana yalan söyledim” Kenan bey kaşlarını çatmış bakıyordu artık.
“Ne yalanı” demişti. Sesi merakla çıkmıştı.
“Bakın ben özür dilerim ama lütfen sözümü kesmeden dinleyin. Dün gece arkadaşımın evleneceğini söylemiştim ya o konuda biraz yanlış aksettim size. Evlenen kişi Rüya’ydı. Yanlış duymadınız baba bu gece Anıl’la evlendiler. Bende oradan geliyorum” işte söylemişti. Kenan bey kızgın bir ifadeyle bakıyordu artık. Nermin hanımsa öfkesiyle kızını döver gibi.
“Sen… Sen ne dediğinin farkında mısın? Nasıl evlenir Rüya… Kime sormuş ki?” adam öfkesini dizginleyemiyordu. Kızı evlenmiş olamazdı. Bunu ona ve annesine yapamazdı. Bu kadar mı kopmuşlardı. 
“Farkındayım baba zaten yarın bütün gazeteler bu evliliği yazacak” adam yerinden öyle bir kalktı ki Sinem oturduğu kanepeye iyice gömülmeye çalıştı. “Bunu nasıl yapar nasıl?” diye var gücüyle bağırıyordu. Galip bu sesle uyanmış ve alt kata inmeye başlamıştı.
“Sen bunu nasıl saklarsın benden he? Sen kimsin de benim kızımın evlendiğini söylemiyorsun?” sözleri kırıcı ve nefret doluydu. O kadar kızgındı ki gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Nermin hanım söze girme gereği duydu.
“Senin kızın demiştir söyleme diye, kızımın üzerine gitme. Birinden hesap soracaksan git kafasına göre evlenen kıza sor.” Kenan bey öfkesiyle ona döndü. Öldürecek gibi bakıyordu artık. Tüm sabrı kül olup gitmişti. Bu gece bu evde bütün ipler kopacaktı. Aynı şeyler Anıl’ın ailesinin evinde de oluyordu ama Ada akılılık edip, 
“Ağabeyim evlendi Rüya ablayla bu gece, beni de o yüzden çağırmış. Yarın bütün gazeteler yazacak baba. Sizi arayıp haber vermek istedim ama ağabeyim telefonumu elimden aldı ve nikah bitene kadarda vermedi.” Bütün suçu Anıl’a yükleyip odasına sıvışmıştı. Bu ağabeyinin sorunuydu, ona git kendi başına evlen dememişti ki. 
Sinem hala olacak olanları bekliyordu. “Kes sesini sen, bu kız bana yalan söyledi. Kendini besleyip büyüten adama… Bu ne demek biliyor musun?” genç kızın bu sözlerle gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Rüya söz konusu olunca el kızı olduğu hiç düşünmeden yüzüne vuruluyordu. O bir yabancıydı bu aileye.
“Sen benim kızımla ilgili konuşurken dikkat et. Bir beslemeden bahsetmiyorsun burada.” Nermin hanım kızını korumaya kendini kaptırmıştı. Bunca şeyi çocukları için yapmıştı. Ama o Rüya denen küçük sürtük işlerini karıştırmıştı. Bu yüzden zaten ölmesini dilemişti ya. İçinden bunları geçiriyordu şuan bile.
“Nasıl istersem öyle konuşurum istemeyen gider kapı orada.” Diyerek salonun kapını gösteriyordu tam bu sırada kapıda onları dinleyen Galip’i gördü. Orada put gibi durmuş onları dinliyordu. Bakışları sadece ablasına kenetlenmişti. Onun çaresizliği küçük kalbinde yakıcı bir acıya neden oluyordu. Annesi ve babası asla ablalarına karşı ona olduğu gibi değildi. Ama babasının Rüya ablasına olan bağlılığı ona olandan bile fazlaydı bunu küçük yüreği çoktan kabul etmişti.
Sinem yerinden usulca kalktı ve kapıya yöneldi. Tam çıkacağı sırada Galip kolunu tuttu ve “Ablam giderse bende onunla giderim.” Bu tepkiyle öfkesi daha da arttı Kenan beyin.
“Defolun hepiniz o zaman.” Nermin hanım neye uğradığını şaşırdı. Kocasının Rüya’ya olan düşkünlüğünü biliyordu ama bu kadarını beklemiyordu. Kendi oğluna bile git diyordu adam.
“Sen ne saçmalıyorsun? Kızın olacak o haddini bilmezin yaptıklarının cezasını bize mi kesiyorsun?” öyle bir bağırmıştı ki ses telleri kopabilirdi. 
“Kes sesini dedim sana defol git evimden” 
“Eski karın geldi diye bizi göndermek istiyorsun değil mi? O lanet kadın da evli unuttun mu?” adam öfkesinden gözü dönmüş gibi bakıyordu. “Alma onun adını ağzına lanet kadın o senin gibi değil. “ Sinem ve Galip bir köşede sadece dinliyorlardı. Bu kadar büyük bir tepki olacağını beklemiyordu genç kızı. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Bu gece her şey alt üst olmuştu.
“Neden zoruna mı gitti he söylesene? Senin terk edip giden kadını mı savunuyorsun bana?” Kenan bey elini tüm öfkesi ve nefretiyle kaldırdı ve kadının suratına öyle bir tokat attı ki sessi duyana sağır bile edebilirdi. Kadın tokattın şiddetiyle yere savrulmuştu…

MAVİ DÜNYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin