13. BÖLÜM

1.1K 69 0
                                    

Yusuf yine Sinem’in odasının kapısındaydı. Genç kızın dün olanlardan sonra nasıl bir tepki vereceğini bilmediği için kapıdan içeri girmiyordu. Sonra başka seçeneği olmadığı için kapıyı tıklatıp yavaşça içeri süzüldü. Evet süzüldü, ters bir hareket yapmak dan korkarak. Sinem başını dosyalara gömüş çalışıyordu. Dosyalara gömdüğü başını kaldırmadan “Bir şey mi var ?” diye sordu. Gelenin sekreteri olduğunu düşünüyordu ama yanılıyordu.
“ Ne gibi hayatım” diyerek konuşmaya başladı. Yüzünde kızların asla hayır diyemeyeceği gülümsemesini de takmıştı. Eh savaş alanına giriyordu, tüm silahlarını kuşanması en doğru olandı.
“Sen miydin? Neden gelmiştin?” diye umursamazca sormuştu. Dün gece olanları unutmamıştı. Rüya’nın yanında rezil olmuştu. Yusuf sakince bir nefes alıp bıraktı.
“Seni görmek için gelmiştim. Nasılsın merak etmiştim? “ soru sormuştu sormasına ama alacağı cevap pek de istediği gibi değildi. “Nasıl olmalıyım? Dün akşamdan sonra?” hala çok sakin konuşuyordu genç kız. Ne kadar gergin olsa da belli etmek istememişti.
“Dün olanlar gerçek den benim suçum yoktu. Hep o Anıl…” demişti ki genç kız “ Uzatma istersen, açıklama yapmana gerek yok. Zaten bildiğim şeyleri söyledi Anıl.” Yusuf bu sözlerle sinirlendi. Ne yani bu kız ona hiç mi güvenmiyordu? 
“Söz hakım yok yani öylemi? Sırf geçmiş de yaptığım şeylerle yargılanıp infaz ediliyorum.” Sinem derin bir nefes alıp verdi. “ Ben seni yargılamıyorum, senin geçmişini biliyorum diyorum sadece. Sana gidip beni aldattın ya da hala öylesin demiyorum ki.” Evet öyle dememişti. Sadece kim olduğunu hatırlatmıştı. “O zaman açıklama hakkımda olmalı” susup genç kızı süzdü. Çok güzeldi, zümrüt yeşili gözleri ve üstünde ki yeşil gömleğiyle göz alıcıydı.”Çok güzelsin” Sinem şaşkınca bakıyordu. Konu ne zaman onun güzelliğine gelmişti ki. Yusuf konuşmaya devam etti. “ Seni aldatmam, ben kimseyi aldatmam. Güvenmen zor anlıyorum, ama şans vermezsen de biz olamayız. Farkındaysan biz varız diyorum. Sen ya da ben değil biz Sinem. Sende artık bunu anla, olaya sen ya da ben olarak değil biz olarak bak, evlenince de mi böyle yapacaksın? İlk duyduğunla tavır mı yapacaksın?” Yusuf haklıydı ama Sinem ona değil kendisine güvenmiyordu. Demir olayında ne kadarda yanılmıştı kendine güvenerek. Rüya’yı ve dediklerini umursamayarak, sütten ağzı yanmıştı bir kere yoğurdu üfleyerek yemesi kadar normal ne olabilirdi ki. Yusuf bunları bilmiyordu. Anlatamıyordu… Nasıl anlatsın ki.
“Özür dilerim Yusuf, biliyorum sen elinden geleni yapıyorsun ama ben… Senin gibi değilim, sana değil güvensizliğim kendime.” Genç adam duyduklarıyla şaşkına dönmüştü. Hele de Sinem’in gözlerinin buğulanmasını görmesiyle pişman bile olmuştu.
“Neden? Neden özür diliyorsun? Ya da kendine neden güvenmiyorsun mu demeliyim?” Sinem onun nasıl bir kafa karışıklığı yaşadığının farkındaydı ama yapa bilecek hiçbir şeyi yoktu.
“Sorma Yusuf, biliyorum çok zorluyorum seni ama…” susmuştu ama ne diyecekti. Ben aşık oldum ve bin pişman oldum. Yine öyle olsun istemiyorum, seni sevmek, sana kalbimi vermek istemiyorum. Bunları nasıl söyleye bilirdiki?
“Tamam öyle olsun, sen yeter ki üzülme, o güzel gözlerinde yaşlar parlamasın. Sana yakışmıyor, benim tanıdığım, gördüğüm ve nişanlım olan kadına yakışmıyor.” Genç kız yüzünde oluşan bir gülümsemeyle bakıyordu artık.
“İşte böyle güzellik sen sadece gülümse, ben senin önünde ki bütün olumsuzlukları kaldırırım. Sen iste yeter.” Sinem bunları duymayı beklemiyordu. Bu nişan olurken Yusuf’un bu kadar anlayışlı bir adam olduğunu tahmin etmiyordu.
“Pekala o zaman size ne ikram edeyim Yusuf bey ? Yalnız kızıl ve manken gibi kızlar ikram etmiyoruz” demiş ve en güzel gülümsemesini genç adama sunmuştu. Yusuf önce kaşlarını çatmış ama Sinem’in gülümseyen yüzüyle oda gülümsemişti.
“Eh maden yok bende bir kahve içerim. Napalım artık.” Diyerek genç kızın oyununu sürdürmüştü. Onlar kahvelerini içerken Rüya’yla Anıl geçirdikleri muhteşem günden sonra dönüş yolunu tutmuşlardı. Arabada sevgilim şarkısı çalıyor, onlarda yüksek sesle bir birlerine bakıp söylüyorlardı.
Rüya’nın evinin önüne gelince Anıl arabayı durdurdu ve indi. Genç kızın kapısını da açıp inmesine yardımcı oldu.
“Bana bir kahve ikram edersin artık demi sevgilim?” diye bir umutla sormuştu ama,
“Olmaz sevgilim, bu gün yeterince yorulduk biraz dinlenme zamanı şimdi” bunları söylerken gülümsüyor ve genç adama göz süzüyordu,”Tamam işte aşkım yorgunluk kahvesi “ Rüya dudak büzük olumsuz anlamda başını salladı.”Peki öyleyse iyi geceler öpücüğümü alıp gideyim o zaman bende.”
Bunları söylerken Rüya’ya iyice yaklaşmış ve dudaklarına uzun bir öpücük bırakmıştı sonrada, “ Hiç gitmek istemesem de, emir büyük yerden” diyip göz kırpmıştı. Sonrada genç kızın evine gitmesini izlemişti. Tabi Rüya’da arada arkasının dönüp gülümsüyor ve öpücük atıyordu. 
Rüya’nın bu mutluluğu evinin kapısında Demir’i görmesiyle sona ermişti. Gülen yüzü solmuş, yerine öfkeli bir bakışa bırakmıştı.
“Yine neden geldin?” bu soruyu Demir duymamış gibi genç kızı uzun uzun süzmüştü sonrada,
“Bu mutluluğunu neye borçluyuz? Sen genelde bu kadar içten gülümsemezsin.” Evet Rüya’yı çok iyi tanıyordu. Onun bütün mimiklerini ve davranışlarını biliyordu.
“Sana ne be… Sana açıklama yapacağımı da nerden çıkardın?” diye öfkeyle soludu. Ama umursayan yoktu. Demir eleri cebinde hala sorduğu soruya cevap bekliyordu ve bunu da belirti.
“Önce sen soruma cevap ver.” Rüya tek kaşını kaldırarak baktı. Anlaşılan bu soruya cevap almadan gitmeye niyeti yoktu.
“Sevgilimleydim” tek çırpıda dudaklarından çıkın bu sözler genç adamı yerle bir etmişti. Rüya ‘da farkındaydı bunun ve yine gülümsemeye başladı. “Çok mu şaşırdın? “ diye yine tek çırpıda sordu.
“Şaka mı bu? Sen kimseyle çıkmazsın ki?” 
“Düzeltim çıkmazdım. Ama artık çıkıyorum… E sen ne demeye geldin yine kapıma.”
Demir’in tüm bedenini öfke kıskançlık sarmıştı. Bu kız için her şeyi yok saymıştı ama o sevgilim diyordu hem de başka bir adam için. Öfkesine yenik düştü ve genç kızın kolunu koparırcasına tutup sıktı.” Yeter sen kimseyle çıkmazsın. Buna izin vermem.” Diye bağırmaya başlamıştı. Rüya yutkundu bu adam sinirlenince neler olduğunu daha öncede görmüştü ama onun karşısında kendini ezdirmeye niyeti de yoktu.
“Bırak sana hayvan mısın sen ya? Bırak diyorum,ya bıraksana.” Diye çırpınıyordu ama ne fayda. Genç adam çok dan Rüya’nın çantasına uzanıp evin anahtarını almıştı bile. “Ne yapıyorsun ya” demeye kalmadan kendini evinin koridorunu savrulurken buldu.
“Sen… sen kendini ne sanıyorsun asıl, beni böyle görmezden gelebileceğini mi sandın? “ diye evi inletircesine bağırdı. “Defol git evimden, bunları sana bir bir ödeteceğimi sen de gayet iyi biliyorsun. Daha fazla beni sinirlendirmeden defol git.” Demişti ama Demir’in dibinde bitmesine engel olamamıştı. Genç adam artık öfkeden kör olmuştu. Bu kız elinde kalacaktı. Başka şansı yoktu artık. Yine sımsıkı tuttu kızın kolunu ve kaldırıp salona doğru sürükledi. Artık işler yaydan çıkmıştı.
“Bana ne yaptığının farkında değilsin değil mi? Aklım beynimi terk ediyor senin sözlerinle, kalbim senin sözlerinle bin parçaya bölünüyor görmüyor musun lanet olasıca? “ diye bu defada solunu inletti. Kimsenin duyup duymaması önemli değildi. Bu kıza lafını anlatacak gerekiyorsa kafasına kazıyarak sokacaktı.
“ Sen kafayı yemişsin ben mi dedim sana bana aşık ol diye… Pislik… adi şerefsiz…” derken suratına tokadı yemişti. Elini yanağına koydu acıyla,” Bunun hesabımı vericeksin” diye bağırıyordu. Demir genç kızın dudağındaki kanla aklını biraz toplamış ve ne kadar ileri gittiğini görmüştü. Rüya ‘ya yaklaşmaya başlamıştı ama Rüya kendini geri çekti. “ Özür dilerim ben… Ben kendimi kaybettim. Dur bakayım Rüya kanıyor.” 
“Yaklaşma, uzak dur benden.” Diye bağırmaya devam ediyordu genç kız. Demir yine sinirlemeye başlıyordu. Sık sık nefes alıp vermesinden belliydi kendini zor tuttuğu ama Rüya’da artık öfkesine yenik düşmüştü. Ve bunu göremiyordu.

MAVİ DÜNYAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin