Yalnız olduğumu hissediyordum... Gidecek bir yerim yoktu.
Arkadaşlarımla da görüşemez olmuştum son olaylardan sonra.
Terminalde geçen bir gecenin ardından gündüz aydınlığında eve doğru yol almaya başladım..
Tam apartmanın önüne geldim ki apartmanın önündeki kalabalığı gördüm.
Hepsi apartmana doğru bakıyorlardı , ben ise bir farklılık görmemiştim.
Benim gelmemle dağılmaya başladılar , bana ters ters bakıyorlardı.
O sırada muhabbetimin en çok olduğu kişi olan büfeci arkadaşın yanına gittim."Bu kalabalık neden bizim eve bakıyordu , ne oldu" dedim...
"Abi nasıl söylenir bilmem ama senin evin kapısına kızıl hac çizip damgalamışlar" dedi...
Bu Ankara'da bir protesto biçimidir... Mahalleli o evde zina , fuhuş yapıldığını düşünüyorsa o evi böyle damgalar.
Zamanında Alevi kardeşlerimizin de başı bu yüzden az ağrımamıştır...
Büfeci anlatmaya devam ediyordu
"Gece garip sesler geliyormuş... Başta kavga sesleri gelirken dün gece sanki evde zina yapılıyormuş sesleri duyulmuş abi , kusura bakma" dedi.Bir şey söyleyemedim , kelimeler boğazımda düğümlenmişti... Bir yandan da bu sesleri başkaları da duyduğu için seviniyordum.En azından delirmemiştim.
Eve girip eşyalarımı topladım... Bavulumu alıp tam dışarı çıkacaktım ki telefonum çaldı.
Telefon terminaldendi... Yolların kardan kapandığını bu yolculuğun anca 3 gün sonra yapılacağını söylüyordu...
"Sağlık olsun" diyip kapattım... Bu olaylara iki gün daha dayanırım heralde diye düşündüm , en azından kendimi ona inandırdım.
Annemle babamla konuşup onların durumunu soruyordum. Onlarda bir şey yoktu.
Kış olduğu için hava yine erken kararmıştı.
Ben evde bilgisayarı , televizyonu her şeyi kapatmış bekliyordum... Geleceklerini biliyordum çünkü..Koltukta otururken uykuya dalmıştım.
Rüyamda uykuya daldığım yerdeydim ve oturuyordum. Arkamdan annem geçiyormuş gibi hissettim. Kafamı çevirdiğimde annemi mutfak tezgahının önünde gördüm... Annem yürüme engelliydi ama ayaktaydı... Sırtı bana dönüktü... Sesi kendi sesi gibi değildi. Arapça bir şeyler mırıldanıyordu. Pencereye doğru parmağını uzatıp arapça "bak" dedi.
Onun bak demesiyle sanki pencere beni kendine bir mıknatıs gibi çekmişti... Gitmek istemiyordum ama karşı koyamıyordum...
Pencereden baktığımda o küçük çocuk ve o yaşlı kadın bana bakıyordu...
Arkamı döndüğümde ise annem yoktu. Kafamı yine sokağa çevirdim bu sefer annem de o ikisinin yanındaydı ve sureti onlar gibi olmuştu...
Uyandığımda kan-ter içindeydim. Saat yine sabaha karşıydı.
Gün doğar doğmaz kendimi evden dışarı atıyordum...
Evin anahtarını ararken çekmecede gözüme bir zarf ilişti. Zarfda babamın adı yazıyordu.Ona gelmiş bir zarftı ama babam sanki alel acele eski haline getirip çekmecede bırakmıştı...
Zarfı alıp baktım... Anlamadığım bir alfabe ve bir dil olduğunu gördüm.Bu dil arapça gibi değildi , daha çok latin harflerine benziyordu.
O mektubu da yanıma aldım ve evden dışarıya çıktım...
Okulda biraz vakit geçirdikten sonra kütüphaneye gidip okutman arkadaşları aradım...
Kime gösterdiysem kağıttaki dili bilmediklerini söylediler... O sırada tarih profesörü sayın Şefik Aral'a bu metni gösterdim...
Bu dilin persçe olduğunu söyledi... Ne yazdığı konusunda bir fikri olmadığını ama bir arkadaşına beni yönlendirebileceğini söyledi...
Söylediklerini kabul ettim çünkü mektupta ne yazdığı önemliydi...(Bahsedilen adamın ismi gizli tutulacak , biz ona RA diyeceğiz)
RA ile buluştuktan sonra ona metni okuttum... 35-40 Yaşlarında bir adamdı ama beklediğim gibi birisi değildi.Ben daha ziyade bir cami hocası halinde bir adam bekliyordum ama gayet sıradan bir adamdı bu.
"Eviniz nerede" diye sordu , tarif ettim.
Bu gece eve gelip bakmak istediğini söyledi...
"Bana da meşgale çıkar işte" diyip müsait olduğumu söyledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşanmış Korku Hikayeleri -2- (Gerçek)
HorreurYaşanmış Olayları konu alan 1. kitabımızın devamıdır.