Bölüm 28: Excalibur

760 56 12
                                    

PERCY

3. Argo dan inerken Amerika kıtasını keşfetmiş Kristof Kolomb edasıyla adaya bakmış kendimden emin bir tavırla "Ne kadar zor olabilir ki? Alt tarafı bir kılıç." demiştim öyle değil mi? Şom ağzıma troll sinekleri girsin. Aslında işimizin kolay olmayacağını adaya ayak basar basmaz çalmaya başlayan siren sesini duyduğumda anlamalıydım. Yada bu sesi normal insanların duymadığını farkettiğimizde. Ve kesinlikle yerde parıldayan kırmızı okları da takip etmemeliydik. "Danışma Merkezi :Bilgi almak ve siren sesini durdurmak için buraya" yazılmış yanar dönerli tabelanın yanına vardığımızda içeri girmememiz gerektiğini de biliyordum. Ama tüm bunları yaptık. Çünkü Percy Jackson olmak bunu gerektirir. Ayrıca bir melezsen tehlikeli olduğunu düşündüğün yol kesinlikle doğru yoldur.
Annabeth ve Leo ile birlikte danışma merkezine girdiğimizde rahatsız edici siren sesi sustu ve güler yüzlü, süslü danışman kadın bizi görür görmez arka taraftaki odaya yönlendirdi. Burası duvarları bembeyaz boyanmış, içerisinde hiçbir eşyanın olmadığı küçük bir odaydı. Yalnızca bir duvara küçük bir tablet asılmıştı. Birkaç dakikalık tereddütten sonra Leo tabletin düğmesine bastı. Ekranda "Leo Valdez: Hephaistos un oğlu. Kod adı: Ateşli Leo Reis. Güçleri..." yazısı belirdi. Biz kaşlarımızı çatmış neler olduğunu anlamaya çalışarak birbirimize bakarken metalik bir ses odayı doldurdu "Hoşgeldiniz Yarıtanrılar." Tam o anda ayaklarımızın altındaki zemin kaydı ve geniş bir kaydırağın üstüne düştük. Daha neler olduğunu bile algılayamadan aşağı doğru kaymaya başladık. Leo bağırarak "Hayır tanrım Tartarus a düşmek için çok gencim. Neden o lanet kırmızı okları takip ettik ki bu apaçık tuzak demek." diye söylenirken bende ondan geri kalmıyordum.
"Hangi aptal kendini ikinci defa Tartarusa düşürür ki, tabi ki ben!!"
Annabeth ise ikimize göre daha sakin bir sesle "Saçmalama yosun kafa! Tartarusa kaydırakla inilmediğini sende biliyorsun. Ayrıca bak." deyip parmağıyla aşağıyı gösterdi. Bağırmayı kesip aşağı baktım. Işık vardı. Kaydırağın eğimi azaldı. Az önceye nazaran kayışımız yavaşladı. Işıklı yere vardığımızda kaydırak bizi geniş bir odanın ortasına fırlattı. Üstüme düşen Leo yla göz göze geldik. Leo yüzünü buruşturup " Kalipso nun bilmesine gerek yok."dedi. Gözlerimi devirip "Üstümden kalkacak mısın artık?!" dedim. Annabeth ayağa kalkıp kaşlarını çatarak " Neredeyiz biz?"diye sordu. Sorusunun üzerine loş oda güçlü bir ışıkla doldu. Kolumu gözlerime siper edip ışığa alıştıktan sonra ışığın kaynağına baktım. Koca duvarı kaplamış bir bilgisayar ekranından geliyordu. Ekranda büyük bir T harfi vardı. Daha sonra cızırtılı bir ses yükseldi "Konumunuz: Talos un bilgi ve soruşturma merkezi."
"Ta-tamam" dedim kafamı kaşıyarak. Ekran konuşmaya devam etti "Kendinizi tanıtın." Tereddütle isimlerimizi söyledikten sonra Annabeth "Sen nesin?" diye sordu. Makine tekdüze bir sesle "Ben Talos. Girit adasının koruyucusuyum. Adaya gelen melezleri kayıt altına alırım. Amaçlarını öğrenirim. Adaya zarar verebilecek etkinliklere engel olurum. Girit adasıyla ilgili her bilgiyi depolarım." dedi. Leo " Talos? Bu ismi biliyorum. Seni babam Hephaistos, Girit Kralı Minos için yapmıştı. O da seni adayı koruman için görevlendirmişti. İyi ama senin dev bir robot olduğunu sanıyordum."dedi. Makine "Eskiden bir robottum. Ama artık dijital ortama taşınmış bir çeşit yapay zekayım. Kaçıncı yüzyılda yaşıyorsun sen?"
Leo ya yan bir bakış atıp kısık sesle "Ayrıca laf da sokabiliyor. "dedim. Makine " Adaya geliş amacınız nedir?"diye sordu.
"Şey biz turistik amaçlı..." makine sözümü kesip "Bu oda en gelişmiş nanoteknolojiyle tasarlandı Percy Jackson. Şu an herbirinizin vücut fonksiyonlarını ölçebiliyorum. O yüzden yalan söylememenizi tavsiye ederim. Kalan uyarı hakkınız 1. Uyarılara uymadığınız taktirde 60 günlük süreyle hapis altında tutulacaksınız."
Annabeth araya girdi "Ada hakkında her şeyi bildiğini söyledin. Biz bir kılıç arıyoruz. Molis Collocabat. Nerde olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Talos "Evet." diye cevapladı. Birkaç saniye hevesle Talos un konuşmaya devam edip kılıcın yerini söylemesini bekledik. Ancak makineden ses seda çıkmayınca Annabeth kibarca "Peki bize kılıcın yerini söyleyebilir misin?"diye sordu. Talos ise net bir şekilde "Hayır" dedi, nokta.
"Kılıcın yeri kırmızı renk ile kodlanmış. Bu aşırı gizli bilgi demek. Bu konu hakkında size bilgi veremem ancak Girit adasında yiyebileceğiniz en güzel balık resto..." diye başlayıp adada yapabileceğimiz etkinlikler hakkında konuşmaya devam etti. Bu sırada Leo boş odanın içinde gezinmeye başladı. Cidden, bu çocuğun hiperaktivite sorunu hepimizden beter. Leo elini duvarlarda gezdirmeye başladığında ise dişlerimin arasından endişeyle ona seslendim "Dostum, tanrı aşkına napıyorsun?! Bak nanoteknolojik zımpırtılar tarafından lazerlenmek istemiyorum tamam mı? Kes şunu yapmayı." Tam o sırada Leo durdu ve gülümseyerek bana döndü " Sakin ol Perc, zaten aradığımı buldum."
Duvarlar bir metrekarelik karolarla döşenmişti ve aşağıya indiğimiz kaydırak dışında herhangi bir çıkış yolu yoktu. Leo elinin altındaki karoya bastırdı ve o kısım dışarı doğru çıktı. Ortaya kablolarla kaplı bilgisayar parçaları çıktı. Leo bölmedeki küçük tableti alarak bir şeylere basmaya başladı. Bu sırada Talos neler olduğunu yeni anlamış gibi tatil acentası çalışanı modundan çıkıp konuşmayı kesti. Daha sonra "İzinsiz giriş, izinsiz giriş..." diye tekrarlamaya başladı. Leo "Tamam... İşte kırmızı burada...Bak sen şu işe... Hmm evet..." diye kendi kendine söylenerek bilgisayar devrelerini karıştırmaya devam etti. Annabeth ve ben biraz gergindik. Çünkü bu işin sonunda Talos tarafından hapse tıkılmamız kuvvetle muhtemeldi. Annabeth "Leo ne yapı..." diye sormaya kalkmıştı ki Leo parmağını kaldırıp bir saniye dedi ve daha sonra "Evvet işte burada." diye haykırdı. "Talos un sistemine girdim ve kırmızı kodlu dosyalara eriştim. Binlerce gizli dosya var. Molis Collocabat kelimesini arattım ama sonuç çıkmadı. Zaten Alex in o kadar basit bir kod kullanacağını sanmıyordum ama şansımı deniyim dedim. Daha sonra kılıç kelimesini arattım ve 83 tane dosya çıktı. Hepsini kontrol edecek vaktimiz yok çocuklar. Hepsinin şifresini kırmam saatler sürer. Şu dosya adlarına bir bakın sizce Alexis kılıcının yerinin yazılı olduğu dosyaya ne ad koymuş olabilir?Percy?"
Annabeth ve ben Leo nun elindeki tableti alıp dosya isimlerine bakmaya başladık. Alex in yerinde olsam dosya adına ne koyardım...Hmm... Muhafızın kılıcı, ikiz kardeş kılıçlardan biri, hayır hayır, Alexden bahsediyoruz daha kompleks bir şey olmalı, ölüm meleğinin emaneti... Hadi ama Perc saçmalama. Annabeth işe yaramaz içsel konuşmamı kesip "İşte bu!" dedi heyecanla "Bu olmalı. Ben Alex olsam kesinlikle bu dosya adını koyardım. Bu oldukça zekice."
"Hangisi?" dedim merakla. Annabeth gururla gülümseyip tableti bana çevirdi. "Excalibur" diye okudum yüksek sesle. Annabeth bir aydınlanma yaşamamı bekler gibi heyecanla parıldayan gri gözleriyle bana bakıyordu. Ben ise her zamanki yosun kafa tavrımla "Bu Excalibur da neyin nesi?" diye sordum. Annabeth bu kelimenin bana bir şey ifade etmediğini anlayınca gözlerini devirip açıklamaya başladı "Efsanevi şövalye Kral Arthur un kılıcının ismi yosun kafa. Yüzyıllar boyunca bir kayaya saplı halde, yalnızca gerçek sahibi tarafından çıkarılmayı bekleyen efsanevi kılıç, Excalibur."
Evet bu hikayeyi tabi ki duymuştum. Yalnızca gerçek sahibi tarafından bulunabilecek bir kılıç, elbette. Alex le akraba olduğumdan gerçekten emin miyiz? Ben olsam muhtemelen dosyanın adını "Bir parça ölüm" falan koyardım. Leo tableti alıp dosyanın şifresini kırmaya koyuldu. Şifre çözüldüğünde görmeyi beklediğimiz şey bir adresti yada kılıcın nerede saklı olduğunu gösteren bir harita. Ancak karşılaştığımız şey bir dörtlük oldu. Kehanet tarzı bir bilmece. Hadi ama Alexis, gerçekten mi?

"Geçidin bekçisi, Kızıl Sarayın varisi
Anahtardır elleri ve güçtür oluşturan kelimeleri"

Biz okuduğumuz dörtlüğü anlamlandırmaya çalışırken Leo tableti yerine yerleştirip Talos un devrelerini eski haline soktu. Talos birkaç saniye sonra tekrar açıldığında soru sorma sırası bizdeydi. Annabeth " Sen teknik olarak bir bilgi merkezisin ve şimdi bize bilgi vereceksin. Birincisi Kızıl Saray hakkında ne biliyorsun? İkincisi buradan nasıl çıkacağız?"diye sordu. Talos "Birinci cevap: Kızıl Saray: Girit kralı Minos un güneydeki sarayıdır. Kırmızı renkli tuğlalardan yapılmıştır ve bu yüzden halk arasında Kızıl Saray olarak adlandırılır. İkinci cevap: Şu an tüm dünyanın yeraltını kaplayan labirentin Girit girişindesiniz. Arkanızda açılan kapıdan çıkıp sizin için özel ışıklandıracağım okları takip ederek Kızıl Saraya açılan kapıya ulaşabilirsiniz." dedi ve tam arkamızdaki duvarı oluşturan karolardan ikisi yana kayıp açıldı. Üçümüz de kapının önünde dizilip karanlık koridora baktık. İçeride ki tek ışık kaynağı yerde parlayan oklardı. Açıkçası labirente 'tekrar' girmeye hiç hevesli değildim. Ancak başka bir çıkış yolu yok gibiydi. Annabeth le göz göze geldik. Onunda aklına 'muhteşem' labirent savaşı hatıralarımızın geldiğine eminim. İçeri bir adım atmıştık ki kapı yavaşça kapanmaya başladı ve Talos son sözlerini söyledi " Girit e hoşgeldiniz yarı tanrılar. Mutlu tatiller dilerim."
Mutlu tatiller mi? Ne demezsin!
                                ***

Olimpos Muhafızı (PJO)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin