༯ 35. Bölüm ༯

303K 7.6K 946
                                        

Tuvaletteyken Cansu'ya küfür ede ede sırt çantamdan yedek tişörtümü çıkarttım ve giydim. Eskisini de katlayıp bir yere tıktım. Suratıma ve kollarıma gelen içeceği suyla temizledim. Saatlerdir at kuyruğuyla toplanmış saçlarımı açtım ve taradım. Tarağımı da kaldırdıktan sonra tuvaletten çıktım.

"İyi misin?" Tuvaletten çıktığımda kapının hemen yanında Demir duruyordu. Sigarasını içerken bana sorduğu sorunun cevabını bekliyordu.

Aramız çok garipti. "Otobüsten niye indin?"

"Sen de indin," dediğinde benzin istasyonunun ön tarafına, otobüsün durduğu yere doğru ilerlemeye başladım. "Evet ama bu geçerli bir neden değil," diye cevap verdiğimde yaslandığı duvardan doğruldu ve yanıma geldi. Beni durdurdu ve kendine çevirdi.

"Güneş, konuşabilir miyiz?"

Otobüsün olması gereken yerde olmadığını gördüm.

"Otobüs nerede?"

"Ne yani, burada değil mi?" dedi.

Bizi burada unutup gitmişlerdi.

"Harika," dedim. Bir yanım Demir'le yalnız geçirebileceğim zamana seviniyordu, diğer yanımsa Arda'nın sesine bürünüp ondan uzak durmam konusunda bana söyleniyordu. Çantamın ön gözünden telefonumu aldığımda çekmediğini fark ettim. "Hangi benzin istasyonunda telefon çekmez ki?"

Demir de telefonunu cebinden çıkardı. "Benim zaten şarjım sıfır," dedi.

"Tabii ki şarjın biter, tüm yol boyunca telefonuna bakmak dışında hiçbir şey yapmadın," dedim.

"Birileri beni izliyormuş anlaşılan," derken o gülümsüyordu ama ben gülümsemiyordum. Ona arkamı dönüp dükkânın içine girdim ve kasada duran adama telefonun çektiği bir yer olup olmadığını sordum. "Burada hiç telefon çekmez ama istiyorsanız sabit telefon var," dedi. Müzikaldeki hiç kimsenin numarasını ezbere bilmiyordum. Bir tek Arda'nınkini biliyordum. Tuşlamaya başladığımda Demir eliyle telefonu kapattı.

"Ne yapıyorsun? Burada mı kalmak istiyorsun?" derken beni kolumdan tuttu ve dışarı çıkardı. "Eninde sonunda geri döneceklerdir. Kazanmalarını sağlayacak olan iki adamın yokluğunu fark ettikleri anda dönecekler. O zamana kadar o tarafa doğru yürüyelim. Konuşmamız lazım."

Beni otobüsten indirdiği için Cansu'ya sinirliydim. Demir'le tartışmaya gücüm yoktu. Yürümeye başladığımızda güneş yeni batmıştı ama hava hâlâ aydınlıktı. Demir yeni bir sigara daha yaktı.

"Konuşmamız lazım dedin ama konuşmuyorsun?" dediğimde gözlerini ilerlediğimiz yoldan ayırmıyordu. "Bir şeyi bilmeni istiyorum..." diye sözüne başladığında ciddi olduğunu fark ettim. "Ben Cansu'yu sevmiyorum."

Rahatlamıştım. Belki de uzun zamandır bunu duymaya ihtiyacım vardı. Demir bana dönüp baktığında sözünün hâlâ bitmemiş olduğunu ve olumsuz bir şeyin geleceğini anladım. "Ama?" diye sordum.

"Ama şu an benim lanet olası çocuğumu taşıyor olabilir,"

"Senin bebeğin olduğunu nereden biliyorsun? O otobüste bulunan herhangi birinden olabilir! Hiçbir şekilde senin olduğunu kanıtlamadı henüz," dedim. Cansu fırsatçının önde gideniydi. Ne yapacağı belli olmazdı ki hala bir yanım yalan söylüyor olduğunda ısrarcıydı.

"Haklısın. Ama ne yapacağımı bilemiyorum ve tüm bu olayları kafamda yerleştirmeye çalışırken benden uzak durmanı istiyorum Güneş. İşin sonunun ne olacağını bilmiyorum ve incinmeni istemiyorum, gidişat bunu gösteriyor."

Cevabı çok düşünmeme gerek yoktu.

"Senden uzak durmak istemiyorum," diye itiraf ettim, yürümeyi bıraktım ve onu arkadan izlemeye başladım. Durduğumu fark edince o da durup arkasını döndü. Sigarasını yere attı. "Ne demeye çalışıyorsun Güneş?"

Karanlık LiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin