YAŞAMAK İÇİN YAŞA!

165 6 0
                                    

Gözlerim yavaş yavaş kırpılarak açılıyor, uykumdan uyanıyorum. Etraf o kadar karanlık ki gözlerimi açtığımdan bile şüphe duyuyorum. Kafamı sağa sola hafifçe salladım, kendime gelmek üzereydim ki bir tıkırtı yankılanıyor. Kapı açıldı ışııık, odaya dolan beyaz ve kuvvetli ışık gözlerimi kamaştırıyor. Gözlerimi açmaya çalışırken ayak seslerinin yankılanması kulağıma geliyor. Gözlerimi hafif araladığımda suratıma doğru gelen çelik bir boru olduğunu gördükten sonra bayılıyorum.

Tekrar kendime gelmek üzereydim, gözlerim açılmaya başladı. Etraf çok bulanık gözlerimi açmakta zorlanıyorum. Bacaklarımdaki ipe başka bir bağlanmış olduğunu ve ipi takip ettiğimde beni yerde sürükleyerek çeken adamı, yanında konuştuğu arkadaşını görebiliyordum.

+ Buda gitti yazık oldu. İyi iş yapar diye düşünüyordum, ama ölmese gerekli.

- Evet, dili gördü. Saldırı için yaptığımızı çözmüş olmalı.

+ Dünya için planladığımız bu siber saldırıyı kimse bilmemeli. Çok zevkli olacak...

Bu kısa diyalogları duyduktan sonra gözlerim tekrar kapanıyor. Bilincim gitti ve yerde ipi omuzunda tutup beni sürükleyen adamın götürdüğü yere doğru ilerliyordum. Ara ara sesler kulağıma uğultu şeklinde geliyordu ama anlamak mümkün değildi. Gözlerimi hiç açamadım. Taaki uyanana kadar.

Uyandığımda bir mutfaktaydım. Loş bir ışık hakimdi içeride, kendime geliyorum ve bireşya dolabının içinde bağlı olduğumu görüyorum. "Ne yani Mike, bunlar beni mi yiyecek şimdi ?" Hayalimdeki ölüm silahla vurulmak, asılmak gibi şeylerdi. Yeneceğim hiç aklıma gelmezdi açıkcası. Kısa bir süre sonra gözüm bir adama takılıyor, mutfak tezgahının orada. Bir sandalyeye oturmuş ve elindeki bıçağı keskinleştiriyor, sanırım bu benim için. Burada satırlık bir şey yok gibi gözüküyor da ondan diyorum.

Kısa süre sonra içeri bir  adam daha giriyor, ne hikmettir bilinmez ama ikisinin de yüzünde maske var. Yüzlerini göremiyorum, kendi yüzlerini hiç gördüler mi acaba ? adam bana doğru yürümeye başladı ve bulunduğum dolabı kucakladı. Beni uzun bir koridora çıkan kapının ardından o uzun koridorda beni yavaş yavaş bir yere doğru götürüyordu. Neresi olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Bir süre devam eden yolculukta bir kapıdan geçtikten sonra birçok hayvanın olduğu bir yere geldim. Burada her yer karanlık ve sokak gibi daracık sayılırdı, o yüzden buraya Karanlık Sokak adını verdim. Bence fena değil, ortamına uygun en azından. Bir süre devam ederken başka bir kapıdan daha geçtik, bu sefer koyunların ve ineklerin sesi yoktu. Duyduğum sesler bir köpek sesiydi.

Dolap yan bir şekilde yere koyuluyor. Karşımda kafes içinde duran şeyler Doberman mı yoksa ben mi halen sersemim. Yoo hayır, onlar gerçekten doberman ve karınları aç. Yamyam olmadıklarını anladım ama en azından öldürüp de öyle verseydin be adam! canlı canlı köpekler önüne yem olarak atılmak istemiyordum.

Sonradan mutfakta satır bileyen adam geliyor, ve kesime başlamak için uygun olup olmadığını sorup onay alıyor. Ahh iyi en azından öldürüp tek tek parçalarımı verecekmiş bende bir an canlı canlı atacaklarını zanne...

+ Oh evet , canlı ve kanlı et yemeyeli uzun zaman oldu değil mi sizi hırçınlar bekleyin önce birkaç parmak kesip vereyim, ağzınızın suyu gitsin.

"Ya Mike aslında bir düşündüm de canlı canlı yem olmak daha mantıklı ya, belki direk ölürüm diye diyorum yani." Beni getiren adam odadan gidiyor, köpekler halen kafeste kilitli durumdalar. Şu manyak adam da giderse çok güzel olur. Adam satırı yere bırakıp dolap kapağına yaklaşıyor ve kapağı açıyor. Kapağın açılmasıyla istemeden yuvarlanarak dolaptan dışarı çıkıyorum.

Ellerim ve ayaklarım bağlıydı, bu durumda hiç karşı koyamazdım. Bir süre adam bana bakarak imalı düşünceler içinde kafasını ufak ufak salladı ve yerden satırı aldı. Al işte, ayrı bir manyak daha! Ellerine doktor eldivenleri geçiriyor ve ipleri keseceğini ve böylece acılar içinde kıvranabileceğimi mırıldanarak bana doğru yürüyor.

Ellerimi kesiyor ve bilinçsiz bir şekilde ani bir yumruk ile adamı yere seriyorum, sersemlemiş durumdaydı. Elinden düşürdüğü satırı alarak ayaklarımın bağını kesiyorum. Adam dizlerinin üstünde kendine gelmeye çalışırken kafasına bir tekme atıyorum ve adam bayılıyor. Satırı bırakmadan gelidiğim yoldan mutfağa doğru koşuyordum, burası çok büyüktü kaybolabilirdim. Mutfağa geldikten sonra satırı masaya bırakıyorum ve etrafa bakınırken bir sırt çantası buluyorum.

Sırt çantasını alıyorum ve satırı içine koyuyorum, mutfaktan yiyecek, bıçak, eldiven, sabun, köşede duran alet çantası ve akla gelebilecek her şeyi çantama sıkıştırıyorum. O sırada bir adam ıslık öttürerek kapının arkasından ayak sesleri ile yaklaşıyordu. Etrafa bakınırken bir havalandırma deliği gözüme çarpıyor, tam oraya girecekken bir tablet gözüme çarpıyor ve onuda alarak havalandırmaya dalıyorum.

O kadar geniş ki yürüyerek dolaşabiliyordum. Bir süre ellerimde yoklayarak dolaştığım bir havalandırma boşluğunda geniş bir yerde olduğumu anladım, iki kenarda da merdivenler vardı ancak daha devam etmek istemiyordum. Sırtımdan çantamı çıkarıp içine direk elimi attım, önümü göremiyordum çok karanlıktı.

Elim tablete geldi ve onu tutup çıkardım, elimde tuşunu buldum ve açtım, ışığı gözlerime vuruyordu. Şarjı %98, fena değil. Ama bu normal bir tablet değildi, bir mekan haritası tableti...hani şu büyük yerlerde olanlardan. Biraz inceleyince buranın çok büyük olduğunu ve 20. katta olduğumu görebiliyordum, halen mutfak katının olduğu yerdeydim.

Tablet ışığının yardımı ile çantamı yokluyorum. Biraz yiyecek, içi su dolu matara, 2 çift eldiven, biraz ip çıkıyor. Alet çantasından ise halat, fener, 4 tane kalem pil, tornavida, kontrol kalemi ve birkaç eşya daha çıkıyor. O sırada havalandırma deliğinde yankılanan bağrış seslerini duyuyuyorum. Kaçtığımı fark ettiler ve aramaya başladılar ya da hazırlık içindeler.

Sanırım bir süre burada kalacağım, güvenli görünüyor. Sırtım bir yere yaslı ve karşımda geldiğim yer bulunuyor, yanlarım ise yüksek ve yukarı doğru uzanıyor, iki yerdede yukarı uzanan bir merdiven bulunuyor. Burası çok büyüktü ve nerde olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bidiğim şuan da hayatımın tehlikede olduğu ve beni aradıkları. Bu malzemelerle biraz hayatta kalabilirim sanırım.

Biraz düşündükten sonra burada kalmaya karar veriyorum, ne mutlu ki tabletin saati var. Umarım doğru bir saattir çünki ona bakacağım, saat işe yarayabilir. Çantamı toparladıktan sonra tabletimi tamamen kapatıyorum ve çantamın hemen ulaşabileceğim ön fileli gözüne sokuyorum.

Fener yardımı ile önümü görürken pil bitmesin diye acele ederek diğer pilleri alıp arka cebime koyuyorum. Matarayı ise çantanın suluk yerine sıkıştırıyorum. Diğer her şeyi düzenli bir şekilde çantama koyuyorum.

Feneri de cebime koyduktan sonra sırtımı tekrar aynı yere yaslıyıp beklemeye başlıyorum, etrafıma bakınıyorum. Çok karanlık ve sessiz sanırım beni aramaya sonra devam edecekler, bu büyük yerden hemen kaçamayacağımı düşünüyor olmalılar, haklılar çünki yolları ve neyin nere olduğunu bilmiyorum.

Tablet sadece katları ve oda isimlerini söylüyor. Bulunduğumuz kata kuşbakışı olarak ta bakabiliyoruz ve canlı GPS özelliği olduğunu da gördüm. Yani ben ilerlerken ona aynı şekilde haritada beni gösteren oku ilerletecek ve canlı bir haritaya sahip olacağım.

Yinede bu fazla şarj tüketir diye düşündüğümden sadece elle kaydırılan klasik kuş bakışı modu yeterli olacaktır. Ayrıca onu çalıştırmak tehlikeli olabilir, konumumu saptayabilirler. Yayılan sinyalleri takip ederek bu mümkün, kendimi ele vermek istemem açıkcası. Fazla dikkat çekmemem lazım. Neyse ki biraz yiyeceğim var, tekrar ihtiyacımın olması için biraz vakit geçmeli.

Yarına kadar burada beklemeye karar veriyorum, çantamı çıkarıp yere koyuyorum ve yastık niyetine üstüne kafamı koyarak yere uzanıyorum. Uyumadan önce etrafı dinliyorum, halen sessiz. Güvenli gözüküyor, sessizce pozisyonumu alıyor ve gözlerimi kapatıp uyuyarak yarın  için sabahın gelmesini bekliyorum...bir ses ardından kulağımda yankılanıyor. Hemen yakınımdan....

ÖHHHÖÖ ÖHHÖ

KARANLIK SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin