Kaçmaya çalışan başka birini yakalamışlar, sorun yok. Bundan daha önemli bir meselemiz var, KAÇMAK.
Mike ile havalandırma deliğinde ilerliyordum. Kafamın içinde artık onunla konuşmaya alışmıştım, konuşmadığımız için fark edilmemiz biraz daha zor oluyordu. Asansörün olduğu kısma gelene kadar uzun mu uzun bir dik merdivenden tırmanıyorduk.
Yolun sonunda asansör havalandırma kapağının tırtıkları arasından görülebiliyordu, sadece bir tek sorunumuz vardı. Önümüzde hızlı nefes alıp vererek uyuyan yaratık. Mike sessizce yanında geçmeye başlamıştı, bunda tecrübeli olduğu anlaşılıyordu. Ancak ben değildim ve korkuyordum, o sırada beynimin içinde yankılanan bir ses "Korkma, dokunmadığın sürece onları uyandırman çok zor. Hadi bana doğru yürü" İçimi çekerek adımlarıma başladım.
Yanından geçmeme çok az kalmıştı ki yaratık kendi kendine uyanıverdi ve anlamsızca bana bakmaya başladı. Hayattan bezen ben bıkkın bir şekilde ellerim iki yana açarak sesli bir şekilde söylendim "Dokunmaya gerek yok ki hareket etsem yeter, yeteneğim bu abi."
Yaratığın ani kükreyişi ile paçamdan akan sel gibi idrar ile birlikte koşarken yaratık ayağa kalmış bize doğru hızlı bir şekilde koşuyordu, sanırım artık ölerek de olsa buradan çıkacaktık.
Mike kendini omuz atarak açtığı havalandırma deliğinden içeri düştü ben de tam yakalanacakken sıçrayarak oradan içeri geçtim ve havalandırma kapısı mühürlendi. O sırada asansörün yanındakiler bizi görünce 2 asker silah doğrultarak bize ellerimizi kaldırmamızı söylüyordu.
Şaşkınlıkla etrafa bakınan benim yanı sıra, tepkisizce kalan Mike her şeyi belli ediyordu. Mike koş diye bağırış yaptığı anda arkama dönerek onu takip etmeye başladım. Köşeden dönecekken arkama baktım ve yaratığın orayı parçalayarak çıktığı gördüm. Görüş açımdan çıktıklarında askerlerin silah seslerini ve ardından ölüm çığlıkları kulağıma geliyordu.
Bir süre koridorlarda koşarken arkamızdan kükreyerek gelen yaratık tekrar belirdi. O sırada bir odaya girdik ve kapıyı kilitleyerek Mike'ın dediği şekilde oraya yaslandım. Mike bilgisayarda bir şeyler yapıyordu o sırada kapı birden ani bir güç ile itilerek açıldı ve arkasına yaslanmış olan beni bir kaç metre öteye savurdu. Mike silahımla ateş etmemi istediği siyah ve arkası boş olan cama ateş etmemi istedi.
Hiç düşünmeden bir şarjör boşalttım ve cam sadece çatlamıştı, Mike güçlü bir omuz darbesi ile camdan aşağı atladığında gözüme gelen gün ışığı görüşümü kısıtlamıştı. Hemen arkasından ben atlamıştım, biraz düştükten sonra kendimi bir göl, deniz ya da her nereye düştüysem orada bulmuştum.
Kafamı Mike ile sudan çıkardım etrafta ağaçlar vardı, kurtulmuş olduğumuzu düşünmüştüm. Yaratık buraya atladığında bir süre etrafa bakınıp gitti. Kırık camın arkasından bir ses "Artık işleri bitti burayı kapatın, yaratığın icabına kaçakların işini gördükten sonra bakarız" demişti. Lafın arkasından hemen patt diye bir ses gelmişti. Kafamı kaldırıp baktığımda çelik bir şey ile kırık camın olduğu yer kapatılmıştı.
Mike ile çıkıp bir süre saklanacak yer aradık, yaratıkta buradaydı. Bir tür mağara bulduk ve içine girdik. Duvarlara yaslandık, yüzünü hala görmemiştim. Ellerimi bacaklarıma çarparak "Ohhh, artık özgürüz. Bu çılgıncaydı ama artık özgürüz."
Mike soğuk bir sesle dedi;
+ HAYIR! Özgür filan değiliz, burası bir arena. Sahte bir mekan, burada onlara katılanlara hayatta kalma dersi veriyorlar. Kaçmamız zor olacak, dikkatli ol burası vahşi doğadan daha tehlikeli.
- Ne yani sen ciddimisin, her neyse bu çılgıncaydı. Ölmekten kurtulduk biraz rahatlayabilirim.
Dedim ve sırt çantamı kafamın altına yastık yaparak beklemeye başladım. Akşam olduğunda Mike hala sırtını duvara yaslamış hareketsiz kalıyordu. Uyumuş olduğunu düşünerek yüzüne bakmaya çalıştım.
+ Fazla meraklı olmak iyi değildir!
- Ahh, afedersin. Uyuduğunu sandım, neyse artık yatsak iyi olur.
Bir süre sessizlikten sonra uyumaya çalıştık.
SONRA BİR KÜKREME SESİ İLE İRKİLDİK!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK SOKAK
Mystery / ThrillerBir Yazılımcının başına en kötü ne gelebilir ki? İşte bunu göreceğiz, sadece kendinizi satırlara bırakın ve kahvenizi yudumlayın. KARANLIK SOKAĞA HOŞGELDİN!