-Burak-
Herkesin kendi halinde muhabbet ettiği masada kendime yer bulup oturdum. Klasik müzik çalan bir orkestra eşliğinde etrafı izliyordum. Hızlı adımlarla buraya gelen garsonu farkettiğimde oturduğumuz masaya gelip telaşlı bir şekilde bana baktı.
"Yeşim hanım çantasını istiyor. Nerede acaba?"
Nereye gidecekti bu kız. Hem niye garson gönderiyordu. Onun yerine Eflin'i veya benide arayabilirdi. Kesin bi şey olmuştu. Masada Yeşim'in çantasını bulduktan sonra elime aldım ve garsonun omzuna dokundum.
"Ben hallederim. Nerede?"
Garsonun yüzünde rahatlık oluştu. Eliyle geldiğimiz merdivenlerin altındaki kapıyı gösterdi.
"Dışarıya çıkıyordu galiba."
Başımla onaylayıp gösterdiği kapıya doğru ilerledim. Elimdeki bu çantayla hoş bir görüntü vermiyorduk. Kapıyı açıp içeri girdim. Kapı otelin resepsiyon kısmına açılıyordu. Gözüm Yeşim'i hala bulamamıştı. Camdan olan binadan dışarıya doğru baktım. Yeşim bir banka oturmuş sanki biri boğazını sıkmış gibi öksürüyordu. Hemde deli gibi. Hızlı adımlarla çıkışa ilerdim. Yanına ulaştığımda parmağıyla çantasını işaret edip ver işareti yaptı. Oturduğu banka bende oturdum ve ne yapmaya çalıştığına baktım. Çantasında bir şeyler arıyordu. Bulduğunda hala öksürmeye devam ediyordu. Çantadan kortizonlu ağıza sıkılan sprey çıkarıp ağzına götürdü ve iyice sıktı. Öksürüğü hafiflediğinde derin derin nefes aldı ve yüzüme baktı.
"Teşekkür ederim."
Böyle şeyin teşekkürü mü olur? Bu kız gerçekten değişikti. Mesleğine ve ailesine sertti. Mahçup olduğu durumlarda anlatılamayacak kadar kibar.
"Niye beni aramadın. Ne oldu hem sana?"
Alaycı bir şekilde gülümseyip başını öne eğdi. Ellerini gözlerinin ve yanaklarının arasına götürüp gerdirdi.
"Telefonla konuşmak için dışarı çıkmıştım. Nereden geldiğini bilmediğim bi sigara kokusu ile öksürmeye başladım."
Hala niye öksürdüğünü anlayamamışken astım olduğunu anladım. Hiç böyle şeyleri aramızda konuşmaya fırsatımız olmamıştı. Elini omzuma koyup sıvazladı.
"Sende alışırsın boşver."
Bacaklarını birbirine yapıştırmış, kollarını önüne almış titriyordu. Hava soğuk değildi ama üzerine giydiği aşırı açık elbisesiyle elbette üşürdü. Üzerimdeki ceketi çıkarıp omuzlarını örttüm. Yüzüme baktı ve cekete iyice sarındı. Aramızdaki sessizliği bozan telefon sesine sövüyordum şu an. Çalan Yeşim'in telefonuydu. Ekrana bakıp gözlerini devirdi. Daha sonra bana çevirdi ve eliyle telefonu salladı. Ekranda "Yalın" yazıyordu.
"Sanırım birilerinin daha aklına gelmişim."
Telefonu kapatıp çantasına geri koydu. Ayağa kalktım.
"Sanırım içeri girsek iyi olacak. Hem sende üşüyorsun."
Başıyla onayladı. Ayağa güçlükle kalktığında sendeledi. Topuklular iyice işini zorlaştırıyor olsa gerek. Belinden tutup sırtından destek sağladım. Şaşırmış olacakki vücudunun kasıldığını hissedebiliyordum. Refleks gereği o da kolunu omuzuma koydu. İçeri girdiğimizde geri çekildi. Bende elimi çektim. Omuzundaki ceketimi çıkarıp bana verdi.
"Tekrar teşekkür ederim Burak. Lütfen bu aramızda kalsın. Kimseyi üzmek istemiyorum."
Böyle bir şeyin lafı bile olmazdı. Başımı salladım ve salona tekrar geri girdik. Dedem babaannemi dansa kaldırmıştı. Yalınlada Lale dans ediyorlardı. Yeşim olduğumuz yerde durup babaannem ve dedeme bakıp gülümsedi. Hoşuna gitmişti galiba. Tekrar masaya döndüğümüzde Eflin ayağa kalkıp yanımıza geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duman #wattys2018
RomanceYangında kaybettiği babasının acısıyla ülkeyi terk eden genç kadın ve annesini bir kazada kaybettiğini sanan genç adam... Ne kadınınki sıradan bir yangın ne de adamınki sıradan bir kazaydı. Almaları gereken intikamları kabuk bağlamıştı. Tekrar kana...