L U C I E N
Gözlerimi dışarıya çevirdiğimde dolunayın gecenin üstünde parıldadığını gördüm. Kocamandı, hayatım boyunca gördüğüm en büyük dolunay olup olmadığını sorguladım kendi kendime. Ayın ışığını ayın önünden geçen ince, sisi andıran bir bulut kümesi kesti ve etraf birkaç saniyeliğine karanlığa gömüldü.
Birkaç saniye sonra ayışığı eski parlıklığıyla Haley'nin bana dün vermiş olduğu kitabın kapağını aydınlattı, Stephen King- Kabuslar Pazarı. Hayatımda gördüğüm en kalın kitaptı ve içinde bir sürü kısa hikaye vardı. 7 tane öykü okumuştum şimdiye kadar, belki de dün gördüğüm garip rüyanın nedeni okumuş olduğum bu öykülerdir.
Kendimi geriye atarak birkaç parça giysiden ve kartondan oluşan yatağıma uzandım. Derin bir iç çekerek Daphne'nin bana vermiş olduğu broşu incelemeye başladım. Sarı bir mücevhere güneş şekli verilmişti ve ay ışığı altıında mahzun bir şekilde parıldıyordu.
Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladığında ve beynim çevredeki seslere cevap vermeyi kesmeye başladığında gördüğüm son şey ay ışığı altında parıldayan iri, deli bakışıklı bir kuzgun oldu.
...
Kafamı çarpmamla aklıma gelen ilk şey nerede olduğumdu. Bir yandan ses çıkarmamaya çalışırken diğer yandan da etrafı incelemeye koyuldum. Etrafta sol tarafımdan gelen loş bir ışık vardı sadece, bu nedenle içinde bulunduğum odada ne olduğunu sezmek imkansızdı, ama beni huzursuz eden bir şeyler vardı bu odada. Sanki odanın karanlığı beni boğuyor ve nefes almamı güçleştiriyordu. Tüm hücrelerim bana oradan bir an önce kaçmamı haykırıyordu. Daphne'nin bana vermiş olduğu broş göğsümde yakıcı bir sıcaklık yayıyordu.
Buradan çıkmam gerek...
Otamatikman ışığın geldiği yere yöneldim. Ellerimi duvar kağıdı ile kaplı olduğunu düşündüğüm duvara koyarak yavaşça ışığa doğru ilerledim. Duvarın açıklıkla buluştuğu yerden temkinli bir şekilde kafamı uzattım, kalp atışlarım o kadar hızlanmıştı ki, birilerinin beynimde davul çaldığından endişelenmeye başlamıştım adeta.
Bakışlarımı uzattığımda gördüğüm manzara karşısında şoka girdim. Boğazımdan yükselen korkunun Haley'nin verdiği kitapların bende uyandırdığı hislerle hiçbir alakası yoktu. Bu çok daha saf, çok daha doğal bir histi.
Hissettiğim şey dehşetti.
Odada nereden geldiğini anlamadığım bir yapay nehir vardı ve tüm oda nehirden yükselen beyazımsı sisle çevriliydi. Odanın ortasında kırmızı yakutlar ve obsidiyen ile yapılmış, görkemli bir tahtı andıran bir tabut bulunuyordu. Beni bu korkunç manzaradan daha çok etkileyen şey ise, tabutun kenarına oturmuş, uzun saçlı bir kadındı.
Kadının dümdüz, suya karışan ve inci gibi parıldayan siyah saçları vardı. Saçlarının altında kürk gibi duran bir pelerin vardı. Kadının beyaz teninin üstündeki kırmızı dudakları kan lekesini andırıyordu. Gözleri, o lanet olası gri gözleri dizine yatırmış olduğu bedene çevriliydi ve üstünde garip taşlı yüzüklerin bulunduğu ince uzun parmakları bu bedeni okşuyordu sakince.
Kadından yayılan o şeytani hava midemi bulandırmaya ve beni onun karşısında eğilmeye zorluyordu. Daphne'de hissettiğim o nazik güç hissi yerini öldürücü ve arkama bile bakmadan kaçmama neden olabilecek bir baskıya bırakmıştı.
Beynim tüm gücüyle kaçmamı ve o lanet yeri terk etmemi söylerken beynim bedenime söz geçiremiyordu bile.
Ses çıkarmamaya çalışarak titreyen ellerimden birini ağzıma götürdüm ve çığlık atmamak için irademi zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7
FantasyTanrıların yanından düşen bir melek... Onların gücünü alıp insanlara sunan ve siyahlarla beyazlarin sonsuz savaşı. Ve 7.