O kafeden çıkar çıkmaz, hızlı adımlarla kendi çalıştığı kafenin otoparkına döndü ve arabasına bindi. Arabasına binmesi ve arabayı çalıştırması arasında geçen yarım saat, yarım asır gibi gelmişti Kim Taehyung'a. Zihnine akın eden anıları, daha doğrusu anısı, onda hıçkıra hıçkıra ağlama isteği uyandırıyordu. Eve gider gitmez, bunu yapacaktı zaten.
Ezbere olduğu notalar kendiliğinden ses kazandı birden, zihninde. O gece gümüş kaplamalı flütüyle çaldığı müzik, Kim Taehyung'un bütün karşı çıkma çabalarına rağmen inadına sesini yükselterek Taehyung'un zihnini işgal etmişti. Taehyung, hiç bu kadar susuz hissetmemişti kendini.
Flüt çalamamak susuzluktu onun için, o suyu içmek için duyduğu özlemi görmezden gelememişti; ve cezasını bu zehirli suyun midesini sancılarla doldurması ile ödüyordu.
O müziğin muhteşem güzelliği, dinleyenin kulaklarını kutsuyordu adeta. Taehyung; flütün soğukluğunu yeniden alt dudağında hissetmek, o müziğe hayat vermek, parmaklarını flütünün tuşlarında dans ettirmek istiyordu. Kalbini çepeçevre sarmıştı müzik sevgisi. O gece çaldığı müziği çalmasa da olurdu, herhangi bir müzik çalsa yeterdi. Üflese yeterdi.
Kalbi tekledi, arabanın direksiyonunu sola doğru çevirirken. Yola bakıyormuş gibi gözükebilirdi ama, zihninde; aynı anda ses kazanan sayısız nota kusursuz bir şekilde bir araya geliyor ve Kim Taehyung'un yolu gören gözlerine simsiyah perdeler indiriyordu. Kalbi yeniden tekledi.
Müzik için ruhunu satardı o. Sonuçta; yeniden kulağına birkaç tane flüt notası çarptığı anda, o narin ezgilerin; kendisine, ona yeni bir ruh armağan edermişçesine iyi davranacaklarını biliyordu. Tek bir notaya basılıyor dahi olsa, flütten çıkıyorsa eğer, o nota havada süzülerek Kim Taehyung'a ulaşır ve saçlarını sevgiyle karıştırır; yüreğini şefkatle okşardı. Kim Taehyung'un tek dileği de buydu. Yeniden kendini notalara, müziğe, ezgilere, flütünün tınısına ait hissedebilmek.
Do notası belirdi zihninde.
İncelmeye başladı sesi; re, mi, fa, sol, la, si ve ince do.
Ama notalar durmak bilmiyor, incelmeye devam ediyorlardı. İnce re, ince mi, ince fa, ince sol, ince la, ince si ve ince do'nun daha da incesi.
İşte burada durdu notalar. Çünkü burada, Kim Taehyung'un o gece çalmış olduğu müziğin ikinci kısmı başlıyordu. İnce do, üç kere. Ardından ince sol. İnce la, ince sol, ince fa ve ince mi. Notalar, sanki Kim Taehyung'un beyninin buzlarla kaplı zemininden hızla kayıp geçiyor ve her biri tırnaklarını yere saplayarak bu zeminde kayıp gittikçe buz zemin ile sürtünen tırnakları yükümlü oldukları sesi veriyordu.
Taehyung başını iki yana sallayarak bu notalardan kurtulmuş olmasaydı, beyni müzik çalmaktan başka hiçbir fonksiyonu olmayan bir müzik kutusu gibi durmaksızın çalacak ve şarkı bittikçe başa dönecekti.
Frene bastı. Kırmızı ışık.
Ellerini direksiyondan çekip boynuna götürdü, ter içinde kalmıştı. Kirpikleri de ıslaktı ancak henüz farkında değildi, gözü yanlışlıkla dikiz aynasına çarpmadığı sürece ağladığının da farkında olmayacaktı.
Uyanıkken görülen kabuslar gibiydi bu, Taehyung için. Ancak Kim Taehyung, uzak durması gereken yasak meyvenin ihtişamla asıldığı o dala bakıyor; ağacın altında oturmuş gözyaşları içerisinde ağlıyordu. Meyveye uzanamadığı için değildi gözyaşlarının nedeni, istese zıplamaya bile gerek duymadan kolayca alırdı. Gözyaşlarının nedeni, meyveyi dalından koparıp tadına baktığı anda alevlerin içine düşeceğini bilmesiydi.
Acılar içinde kıvranarak, ceza çekeceğini bilmesiydi.
Yeşil ışık yandıktan sonra on saniye kadar arabayı yeniden sürmeye cesaret edemedi Kim Taehyung. Araba harekete geçerse ve yollar arabanın tekerleklerinin altında kaymaya başlarsa, zihnindeki notalar da beyninin buz zeminine yumuşak inişler yapacak çıplak ayaklarıyla buz zeminde gösterişli danslar sergileyeceklerdi.
Yutkunduktan sonra yeniden harekete geçirdi arabayı. Yolu izlemeye çalıştı, birkaç kilometre daha kendini sıkarsa ve kafasındaki müzik kutusunun kapağını kapalı tutmayı başarırsa sorun olmazdı. Kim Taehyung eve ulaştığında müzik kutusu deliler gibi ses çıkarmaya başlasa da önemli değildi; sadece, o gece ezberinden çaldığı ve hala ezberinde olan notalar Taehyung'un varlığını işgal etmeseler yeterdi.
Evinin önüne geldiğinde arabadan sarhoş gibi indi Kim Taehyung. Hoş, sarhoştan da farkı yoktu zaten. Sendeleyerek evine ilerlerken, gözlerindeki yaşları hala fark etmemişti. Arabanın dikiz aynasına bakacak fırsatı mı olmuştu sanki? Öyle boğuşmuştu ki düşünceleriyle, yeşil ışık yandığında geçmeyi unutup yeniden kırmızı ışığa yakalanacaktı az kalsın.
Karanlık odasına ilk adımını attığında ilk hıçkırığı da döküldü dudaklarından. Müziğe aşıktı o. Flütüne aşıktı. Gümüş kaplamalı flütünün ay ve yıldızların ışığı altında parıl parıl parladığını; notaların, balerin kızların narin dans hareketlerine eşlik edercesine flütten kopup kendisinin burnuna dokunduğunu hayal ettikçe daha fazla gözyaşı dökmek istiyordu Kim Taehyung.
Kendini yüzüstü bıraktı, geniş yatağına. O geceyi, o berbat anısını unutacağı gün asla gelmeyecekti. Ve Kim Taehyung, asla acı çekmeyi göze alıp yeniden flüt çalma cesaretinde bulunamayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flute
FanfictionSakince, notaları flütün tuşlarına yerleştirdi; parmakları zarif hareketlerle gümüş renkli flütün tuşlarında gezindi. Bağlı olduğu damarlardan kopup dışarı fırlamak istercesine atan kalbinden dolayı kendi çaldığı müziğin son parçasını duyamasa da, g...